ŞÜKRÜ BEKDİKHAN
ODMD YÖNETİM KURULU ÜYESİ
OTOMOTİVDE SÜRDÜRÜLEBİLİR GELECEK İÇİN DOĞRU ADIMLAR ATILMALI
OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN YIL SONU BEKLENTİLERİNİ DEĞERLENDİREN MERCEDES-BENZ OTOMOTİV İCRA KURULU VE OTOMOBİL GRUBU BAŞKANI, ODMD YÖNETİM KURULU ÜYESİ ŞÜKRÜ BEKDİKHAN, YIL SONU SATIŞLARININ GEÇEN YILIN ÜZERİNDE OLACAĞINI ÖNGÖRDÜKLERİNİ BELİRTTİ. BEKDİKHAN, TÜRKİYE’NİN ELEKTRİKLİ ARAÇ VE ŞARJ ALTYAPISINA HIZLI ADAPTE OLDUĞUNU VURGULARKEN, VERGİ İNDİRİMLERİ VE SÜBVANSİYONLARIN ARTIRILMASININ ÇEVRECİ ARAÇ DÖNÜŞÜMÜNÜ HIZLANDIRACAĞINI İFADE ETTİ. AYRICA, DİJİTALLEŞMENİN SEKTÖR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNE DEĞİNEREK MÜŞTERİ DENEYİMİNİ İYİLEŞTİREN YENİ TEKNOLOJİLERLE VERİMLİLİK SAĞLANACAĞINI VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK HEDEFLERİNE YÖNELİK ÇALIŞMALARA HIZLA DEVAM ETTİKLERİNİ KAYDETTİ.
Otomotiv sektörü yönünden 2024 yıl sonu beklentilerinizi paylaşabilir misiniz?
Otomotiv sektörü, 2023 yılını rekor satışla kapattıktan sonra yılbaşında gerçekleştirilen ÖTV muafiyetindeki güncelleme, ardından düzenlenen kampanyalar ve stokların da katkısıyla 2024’e de yüksek satış rakamıyla başladı. Bugüne kadar gerçekleştirilen satışlara baktığımızda geçen yılla aynı seviyelerde olduğunu görüyoruz. Yıl sonunda beklenilenin üzerinde bir satış rakamına ulaşılacağını öngörüyoruz.
Otomotiv sektörü, yerel ve küresel gelişmelerden etkilenen en dinamik sektörlerden biri. Mercedes-Benz olarak biz de piyasadaki değişimleri göz önünde bulunduracak şekilde stratejimizi uyguluyoruz. Sürekli olarak sunduğumuz yeni teknolojilerle de müşterilerimizin taleplerini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz. 2024’te, bir önceki yılın üzerinde bir satış rakamına ulaşarak premium segmentteki liderliğimizi sürdüreceğimizi öngörüyoruz.
Otomotiv pazarı, fosil yakıtlı araçlardan çevreci araçlara evriliyor. Türkiye otomotiv sektörü bu değişime hazır mı?
Türkiye otomotiv sektörü, global otomotiv endüstrisindeki dijitalleşme ve mobilite dönüşümüne adaptasyon konusunda bazı önemli adımlar atmış olsa da entegre olma süreci devam ediyor.
Son dönemde yerli elektrikli araç üretimi ve şarj altyapısı konusunda yapılan yatırımlar, tüketicilerin elektrikli araçları benimsemesi konusunda ciddi bir ivme yarattı. 2023’ün başında Türkiye genelinde 3 binin biraz üzerinde şarj noktası bulunurken, şu anda yaklaşık 23 bin hızlı ve yavaş şarj noktası bulunuyor. Bu da Türkiye’nin soket başına düşen elektrikli araç sayısı bakımından Avrupa ülkeleriyle başa baş bir konumda olduğunu gösteriyor. Ocak-Ekim arası satışlara baktığımızda hibrit ve elektrikli araçların satışlarının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50’nin üzerinde arttığını görüyoruz.
Her ne kadar şarj altyapısına yatırımlar artsa da vergi indirimleri ve sübvansiyonlar da güçlendirilmeli. Norveç, Hollanda, Finlandiya, İtalya, Almanya, Fransa’da düşük emisyon bölgeleri oluşturuldu ve bunlar başarıyla uygulanıyor. Aynı şey Türkiye’de de hayata geçirilebilir. Böylece bu bölgelerde yaşayanların çevreci araçlara geçişi sağlanabilir. Ama tabii ki bunu gerçekleştirirken gerekli altyapı desteğinin sağlanması önemli.
Bunun dışında otomotiv sektörü, çevreci araçlar konusunda Ar-Ge çalışmalarına da yatırım yapmalı. Son dönemde bazı Çinli üreticilerle Türkiye’ye yatırım yapmak ve üretim tesisi kurmak üzerine anlaşmalar yapıldı. Bu konunun sektörümüz için önemli bir kazanım olduğunu da söyleyebiliriz. Dünyanın en büyük elektrikli araç üretim lokasyonu olan Çin’deki bilgi birikimini en iyi şekilde değerlendirerek bu konuda Türkiye’nin de hızla yol alacağını da söyleyebiliriz.
Dünyada ve Avrupa’da çevreci araçlarla ilgili gelişmeleri değerlendirir misiniz?
Dünya ve Avrupa genelinde otomotiv sektörü, çevreci araçlarla ilgili büyük bir dönüşümden geçiyor. Avrupa Birliği, çevre dostu araçları desteklemek için oldukça sıkı emisyon standartları belirledi. Aynı zamanda elektrikli şarj altyapısı yatırımlarında da dünya lideri olarak öne çıkıyor. Küresel çapta Çin, ABD ve Japonya gibi büyük otomobil üreticileri de çevreci araçlara yoğun yatırım yapıyor. Özellikle Çin, küresel elektrikli araç pazarında lider konumda ve pazarın yüzde 50’sine sahip. Çin hükümetinin kapsamlı teşvik programları ve düşük maliyetli üretimi, dünya çapında elektrikli araç kullanımının artmasına katkı sağlıyor.
Otomotiv endüstrisinin çevreci araçlara yönelimi, sürdürülebilir bir geleceğe katkı sunarken aynı zamanda yeni teknolojilere ve üretim altyapısına geçiş ihtiyacını da doğuruyor. Bu dönüşüm, enerji depolama ve şarj altyapısı, batarya geri dönüşümü gibi alanlarda da büyük fırsatlar yaratıyor. Çevreci araçların hızla artmasıyla birlikte, 2030’lu yıllara kadar küresel otomotiv sektöründe önemli bir dönüşümün yaşanacağını söyleyebiliriz.
Mercedes-Benz olarak biz de sürdürülebilir iş stratejimizin temel hedeflerinden biri olan Ambition 2039 ile yeni araç filomuzun net karbon nötrlüğüne* yönelik rotayı şimdiden çizdik. 2039 yılına kadar yeni araç filomuzu tüm değer zinciri ve araçların tüm yaşam döngüsü boyunca net karbon-nötr* hale getirme hedefi koyduk. 2039 yılında tamamen ağa bağlı ve net karbon-nötr* yeni bir araç filosu hedefliyoruz. Bunun için de geliştirmeden tedarikçi ağına, kendi üretimimize, ürünlerimizin elektrifikasyonuna, elektrikli araçların kullanım aşaması boyunca yenilenebilir enerjiye ve son olarak araçların geri dönüşümüne kadar tüm yaşam döngüsüne bakıyoruz.
Ek olarak döngüsel ekonomi vizyonuyla, elektrikli araçların en önemli aksamı olan batarya teknolojisi alanındaki geliştirme faaliyetlerine büyük önem veriyoruz. Bu amaçla da Stuttgart-Untertürkheim’daki genel merkezde yer alan eCampus’ün açılışını gerçekleştirdik. Burada elektrikli araçlarımızda kullanılacak hücre ve bataryaları, yüksek teknolojinin de yardımıyla geliştireceğiz. Amacımız ‘Mercedes-Benz DNA’sına’ sahip yüksek performanslı hücreler için yenilikçi kimyasal bileşimler ve optimize edilmiş üretim süreçleri geliştirerek batarya maliyetlerini yüzde 30’dan fazla azaltmak.
Mercedes-Benz, entegre mekanik-hidrometalurjik prosese sahip Avrupa’nın ilk pil geri dönüşüm tesisini açarak, pil geri dönüşüm döngüsünü kendi bünyesindeki tesisle kapatan dünya çapındaki ilk otomobil üreticisi oldu
Dijitalleşme tüm sektörler için büyük önem kazandı. Dijitalleşmenin sektörlere etkileri nelerdir?
Otomotiv sektörünün büyük markaları, üretim süreçlerini dijital teknolojilerle daha verimli hale getirirken Endüstri 4.0 kapsamında kurulan akıllı fabrikalar, IoT (Nesnelerin İnterneti) ile bağlanan cihazlar, yapay zekâ ve büyük veri analitiği gibi teknolojilerle üretim optimize ediliyor. Dijitalleşmeye yoğun yatırım yapılarak yapay zekâ ve otomasyon kullanımıyla üretkenliği yüzde 30-50 arasında artırmak hedefleniyor.
Dijitalleşme, sadece üretimi değil iş modellerini de değiştiriyor. Geleneksel olarak satış odaklı olan otomotiv sektörü, dijitalleşmeyle hizmet odaklı bir yapıya geçiyor. Bu dönüşüm, otomotiv markalarının yazılım ve veri odaklı çözümler geliştirmesine de öncülük ediyor.
Müşteri deneyimi de büyük ölçüde değişiyor. Artık kullanıcılar, araçlarla dijital asistanlar veya akıllı ekranlar üzerinden doğrudan etkileşime girebiliyor. Müşteri memnuniyeti artırılarak araç bakımı ve yazılım güncellemeleri gibi hizmetler uzaktan yapılabiliyor. MBUX sistemimiz, kullanıcıların araçlarını mobil uygulamalar üzerinden kontrol edebilmesini sağlıyor.
Hızla ilerleyen dijital dönüşüm, yeni teknolojilerle birlikte daha müşteri odaklı, sürdürülebilir ve verimli bir dünyayı mümkün kılıyor.
Globaldeki gelişmeleri de göz önüne aldığımızda otomotiv sektöründe faaliyet gösterecek paydaşları ne gibi yenilikler bekliyor?
Elektrikli araçların (EV) hızlı yükselişinin, otomotiv endüstrisinde en büyük değişimlerden biri olmaya devam edeceğini öngörüyoruz. Batarya teknolojisindeki gelişmeler, menzil artırma ve maliyet düşürme gibi konularda ilerleme sağlanıyor. Ayrıca, otomotiv sektörü şarj altyapısına yönelik yatırımlarını artırırken, yenilenebilir enerji ile uyumlu çözümler üzerine de çalışacak. Bazı markalar kendi şarj ağlarını genişletirken, otomobil üreticilerinin de global altyapılarla iş birliği yaparak şarj istasyonları kurması bekleniyor.
Tamamen otonom sürüş teknolojilerinin gelişimi, sektörde önemli bir yenilik olacak. Amerika’da SAE 3. Seviye koşullu otonom sürüş sunan ve Pekin’de belirli şehir içi yollar ve otoyollarda Seviye 4 otomatik sürüş testi için onay alan ilk uluslararası otomobil üreticisi olarak otonom araçların güvenlik, trafik akışı optimizasyonu ve sürüş deneyiminde devrim yaratacağına inanıyoruz.
Dijitalleşen araçların sayısının artmasıyla siber güvenlik de önem kazanacak. Otonom araçlarda, bağlantılı araç teknolojilerinde ve akıllı altyapılarda verilerin güvenli bir şekilde işlenmesinin kritik bir rol oynayacağını düşünüyoruz. Ayrıca araçlardaki verilerin artmasıyla birlikte, otomotiv firmalarının siber tehditlere karşı sistemler geliştirerek güvenlik standartlarını yükseltmeleri daha da büyük önem taşıyacak.
Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?
Otomotiv sektörü, özellikle yedek parça üretimi ve yan sanayilerle yıllık ihracat hacmiyle Türkiye’nin GSYİH’sine, istihdama ve ihracat gelirlerine önemli katkı sağlıyor. 2024 yılı itibarıyla 35 milyar dolarlık ihracat rakamına ulaşan sektör gerçekleştirdiği ihracatla da 16 yıldır Türkiye’nin lokomotifi durumunda. Türkiye olarak Avrupa’nın ikinci büyük ticari araç üreticisi olmasının yanı sıra, dünyanın 15., Avrupa’nın ise 5. büyük motorlu araç üreticisi konumundayız. Türkiye’deki otomotiv ana sanayi ve tedarik endüstrisi yüksek üretim kalitesi ile tüm dünyaya ihracat yapabilecek kapasiteye sahip. Geniş yan sanayi ağı, doğrudan ve dolaylı istihdam yaratırken aynı zamanda iç pazara da katkı sağlayarak teknolojik yatırımların artmasına olanak tanıyor.
Son yıllarda otomotiv sektöründe yerli üretim ve teknolojik gelişmeler de ivme kazandı. Bu çalışmaların artması Türkiye ekonomisine yüksek teknoloji sağlayan yatırımları çekmekte büyük katkı sağlayarak yeni istihdam alanları açacaktır.