2012, iktisatçıların değil falcıların yılı olacak
Kadir Has Üniversitesi Öğretim Görevlisi, NTV ve CNBC-e Ekonomi Yorumcusu Dr. Mahfi Eğilmez, ODD Dergi için küresel sistemin oyuncularını dikkate alarak ayrıntılı bir ekonomik değerlendirme yaptı. Geçmişten bugüne kadar küresel sistemin nasıl bir gelişim ve değişim sergilediğini gözler önüne seren Eğilmez, “2012'nin iktisatçıların değil falcıların yılı olacağını düşünüyorum. Bu yüzden tahminlerimizi kurşun kalemle yapıyoruz çünkü hiç ummadığınız bir anda dünya ekonomisi birden değişebiliyor” diyor.
Ara spot
Küresel sistemde meydana gelen olumsuz dalgalanmalar tüm sistemde büyük de olsa küçük de olsa olumsuz bir seyre neden oluyor.
Ana yazı
Küresel sistemin ekonomik görünümü hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bugün nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız?
Küresel sistemde toplam 184 ülke var. Bu ülkelerin 34 tanesini ABD ve Euro Bölgesi'nde yer alan gelişmiş ekonomiler oluşturuyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi kişi başına düşen milli gelire göre belirleniyor. Kişi başına düşen milli geliri 20-25 bin doların üzerindeki ekonomiler gelişmiş ekonomi sayılıyor. Gelişmiş ülkeler, GSYH'nin yüzde 52.3'ünü, ihracatın yüzde 63,7'sini, nüfusun ise yüzde 15'ini oluşturuyor. Bir de bu küresel sistemde 150 gelişen ekonomi var. Bunlara ‘yükselen piyasa ekonomileri' de diyoruz. Türkiye, Çin, Brezilya, Rusya gibi ülkeler gelişen ekonomilere örnek olarak verilebilir. Gelişen ekonomiler GSYH'nin yüzde 47,7'sini, ihracatın 36,3'ünü, nüfusun ise yüzde 85'ini oluşturuyor. Bu noktada Türkiye'yi mercek altına alabiliriz. Türkiye'nin küresel sistemdeki GSYH'si yüzde 1, ihracat payı 0,9, nüfus payı ise 1,1.
Küresel sistemdeki bir dalgalanma sistemin diğer ülkelerini nasıl etkiliyor?
İsterseniz bunu bir otomobil örneğiyle açıklayayım. Bir otomobilin ön sol lastiğini ABD'nin, sağ ön lastiğini AB'nin, arka lastiklerden birinin Çin ve Japonya'nın, diğerini de Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin oluşturduğunu düşünün. Bu arabanın öndeki sol lastiğine çivi batıyor. Ama lastik hemen patlamıyor, yavaş yavaş havasını kaybediyor. Otomobil sadece biraz hız kesiyor. Sonradan AB'nin olduğu ön tekerleğe de çivi batıyor. Japonya'nın olduğu lastikte çivi yok ama Japonya biliyorsunuz 20 yıldır durgunluk içinde ve o lastik de çok aşınmış durumda. Bu lastiğe güç veren ise Çin. Bu arabanın iki lastiğine çivi batmış diğeri aşınmış durumdaysa dördüncü lastiğin etkilenmemesi imkansız. İster istemez o da aşınacak. Dolayısıyla küresel sistemde meydana gelen olumsuz dalgalanmalar tüm sistemde büyük de olsa küçük de olsa olumsuz bir seyre neden oluyor.
“Türkiye'nin küresel piyasada avantajları var”
Şu anki durumu nasıl özetlersiniz?
ABD kendisini onarmaya başladı, ekonomisinde iyileşmeler var. AB için aynı şeyi söylemek biraz zor. Gelişme yolunda olan ülkeler de sistemin sonucu olarak ABD ve AB'ye bağlı olarak gelişiyorlar. Çünkü mallarını satacak pazarlara ihtiyaçları var. Buralarda yaşanan olumsuz dalgalanma yüzünden mallarını bu ülkelere pazarlayamıyorlar ve doğal olarak onların ekonomileri de olumsuz etkileniyor. Ama Türkiye'nin bu noktada bir avantajı var.
Nedir o avantaj?
Türkiye hem nüfus hem de gelir durumu itibariyle, son 10 yılda önemli bir zenginleşme sağladı. Bizim en büyük avantajlarımızdan biri içeriye dönük mal satabiliyor olmamız. Tabi ki Avrupa'ya sattığımız malın tamamını içeriye satabilecek hali yok ama eskiden yüzde 3 büyürken şimdi yüzde yarım büyüyen bir Avrupa'ya satamadığımız malın bir bölümünü dönüp kendi pazarımıza satabiliyoruz. Çünkü içerdeki insanlar da o malları talep edebiliyor. Çin'de böyle bir durum yok. Çin malı Amerika'ya ya da Avrupa'ya satamadığı zaman ekonomik anlamda zayıflıyor. Onun ürettiği malı içeriye satması çok zor.
Küresel sistemim sorunları
Küresel sistemin sorunlarını kısaca nasıl özetleyebilirsiniz?
Bütün bu sistemin birçok sorunu var. ABD açısından en önemli sorun bütçe açığı, borç yükü, büyüme sorunu ve işsizlik. ABD kamu kesimi borcunun GSYH'sine oranı yüzde 100 civarında. İşsizlik sorunu ABD için çok büyük bir sorun. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'ndan beri işsizlik ABD'nin en büyük korkularından biri oldu. İşsizlik sorunu olduğu zaman Amerikalılar sistemin çöktüğünü düşünüyorlar. Ama ABD yavaş yavaş bunları aşmaya başladı. Piyasaya bol likitide verdiler. O likitide ABD'yi biraz toparlanmaya sevk etti.
Euro Bölgesi'nde benzer sorunlar var. Bütçe açığı, büyüme sorunu, işsizlik, borç yükü ve siyasal sorunlar bu bölgede baş gösteriyor. Her ülkenin kendi siyasal sorunları var.
Gelişmekte olan ekonomiler için neler söyleyebilirsiniz?
Bizim de içinde bulunduğumuz yükselen piyasa ekonomileri açısından ise sorunlar gelişen ekonomilere bağlı. İhracat ve kaynak bulma sorunları, emtia fiyatlarındaki artışlar başlıca sorunları oluşturuyor. Çin ve Hindistan'ın üretiminin çoğu ABD ve AB'ye bağlı. Bu yüzden de bu ülkeler ihracat sorunu yaşıyor. Son dönemde tahıl fiyatlarında yeniden yükseliş haberleri geldi. Kuzey Amerika dünyanın tahıl deposu olarak kabul ediliyor. Kuzey Amerika ve Baltık ülkelerinde ciddi kuraklık söz konusu olduğu için tahıl fiyatlarında müthiş yükselişler var. Bu da enflasyon açısından biraz sıkıntı yaratabiliyor.
Ara spot:
İşsizlik sorunu ABD için çok büyük bir sorun. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'ndan beri işsizlik ABD'nin en büyük korkularından biri oldu. İşsizlik sorunu olduğu zaman Amerikalılar sistemin çöktüğünü düşünüyorlar.
“Euro Bölgesi yanlış kuruldu”
AB'deki kriz hakkında nasıl bir tablo çizebilirsiniz? AB bugünkü durumuna nasıl geldi?
Avrupa'nın başlıca ülkeleri olan Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Portekiz ve İspanya'yı ele alalım. Bunların borç stokunun GSYH'ye olan oranlarının 12 yılda nasıl değişim geçirdiğine bakalım. Fransa'nın 1999'da borç stoku yüzde 58,9 iken 2011'de yüzde 86,3; Almanya'nın yüzde 61,3 iken yüzde 81,5; İtalya'nın yüzde 113,0 iken yüzde 120,1 olmuş. En fazla borç stokuna ise Yunanistan sahip. 1997'de yüzde 102,5 olan borç stoku 2011'de yüzde 160,8'e yükselmiş. Burada en fazla dikkat çeken ülkeler Portekiz ve İrlanda. İrlanda yüzde 48,0 borç stokunu yüzde 105,0'a; Portekiz ise yüzde 49,4 borç stokunu yüzde 106,8'e çıkarmış. İrlanda ve Portekiz'in bu parayı rahat ödeyebilecek ekonomileri yok.
Yunanistan da aynı durumda. Yunanistan bir sanayi ülkesi değil, üretimi yok. O yüzden bu borcun altından kalkması çok zor gözüküyor.
İngiltere bu tabloda nerede yer alıyor?
İngiltere'de de sorunlar var. Onun da borç yükü yükseldi. Yüzde 60'lardan yüzde 80'in üzerine çıktı. Onun en büyük avantajı Euro Bölgesi dışında kalması. Benim kanaatim AB'nin genişlemesi doğru bir adımdı. Euro Bölgesi yanlış kuruldu. Euro Bölgesi, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya arasında kurulmalıydı. Bu 10 yıl kadar böyle devam etmeliydi. Ötekiler de bu yapıyı gözlemlemeliydi. Almanya ile Yunanistan'ı aynı kefeye koyamazsınız. Koyduğunuz zaman böyle sonuçlarla karşılaşıyorsunuz.
AB'deki krizin Türkiye'ye etkileri nedir?
Buradaki kriz, bizi kur açısından ilgilendiriyor. Türkiye açısından en iyi durum yüksek Euro, düşük dolar kurudur. Çünkü biz malın çoğunu Euro bölgesine satar ve Euro alırız. Oysa borçlanmamızın çoğu dolarladır. Dolar ne kadar düşer, Euro ne kadar çıkarsa bizim genel görünümümüz iyiye gider. Bu durum hep bizim lehimize çalıştı. Avrupa krizini çözme yoluna girerse bu bizim ekonomimizin iyileşmesi adına önemli bir adım olacak.
Ara spot: Türkiye açısından en iyi durum yüksek Euro düşük dolar kurudur. Çünkü biz malın çoğunu Euro bölgesine satar ve Euro alırız. Oysa borçlanmamızın çoğu dolarladır. Dolar ne kadar düşer, Euro ne kadar çıkarsa bizim genel görünümümüz iyiye gider.
Kadınların işgücüne katılım oranı işsizlik rakamlarını etkiliyor
Türkiye Cumhuriyeti 88 yılda nasıl bir ilerleme sergiledi?
Aslında kuruluş yıllarını dikkate almamak lazım çünkü ne kadar hassas ölçüldüğünü bilmiyoruz. O yıllarda Türkiye'nin toplam GSYH'si 560 milyon dolar. 560 milyon dolarda tarım kötü gittiği anda 50 milyon dolar kayıp oluyor ve ekonomi çöküyor. Tamamen tarıma dayalı bir ekonomi. Türkiye'nin ekonomik büyümesi, 1929'daki Büyük Ekonomik Buhran, İkinci Dünya Savaşı sırasında ve 2001 krizinde çöktü. Aslında “Bizi teğet geçti” dediğimiz 2009 krizinin 2001 krizinden bir farkı yok. Ama ekonomimiz güçlendiği için biz bu krizin etkilerini az hissettik.
Gelişmekte olan ekonomilerin sorunlarından bahsetmiştiniz. Türkiye'yi mercek altına aldığımızda hangi sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz?
İşsizlik, enflasyon, cari açık, vergi yapısı, sanayide ithalata aşırı bağımlılık ve sosyal alanlarda eksiklikler (eğitimden adalete kadar) başlıca sorunları oluşturuyor. Bunların arasında işsizlik önemli bir sorun. İşsizlik oranımız yüzde 10. Avrupa ile kıyasladığımız zaman aşağı yukarı aynı yerlerde gibi görünüyor. Ama biz de kadınların işgücüne katılım oranı çok düşük. Yani eğer işgücü diye tanımladığımız şey 16-65 yaş arasındaki insanlarsa, bunlar içinde eğer kadınlar yüzde 20 oranında işgücüne katılıyorsa, o zaman işsizlik sorunu gizlenmiş oluyor.
Biz de iş arayanların yüzde 34'ü eş-dost aracılığıyla iş arıyor. Dolayısıyla kayda girmiyor. Onları düzeltirseniz biz de işsizlik yüzde 20'ye çıkar. Ama bu çok fazla sokağa yansımıyor.
Temel sorunlarımızdan bir tanesi de cari açık.
“Vergide yapısal reformlara ihtiyacımız var”
Cari açıkla bütçe açığı arasında nasıl bir ilişki var?
Genel olarak bu başka ülkelerde paralel olarak hareket eder. Bütçe ne kadar açık veriyorsa GSYH'ye oranı olarak, ödemeler dengesi cari açığı da o paralelde açık verir. Türkiye'de ise tam tersi bir sistem işliyor. Bunun temel nedeni biz de ithalattan alınan vergilerin yüksek olması. İthalat ne kadar yükselirse cari açığımız o kadar artıyor, bütçe açığımız o kadar azalıyor. Sevinelim mi üzülelim mi bilemiyoruz. O yüzden yapısal reforma gidip vergi yapımızı değiştirmemiz gerekiyor. Biz de dolaylı vergiler çok yüksek. Her 100 dolarlık vergimizin aşığı yukarı 65 dolarını dolaylı vergi olarak alıyoruz, KDV, ÖTV gibi. Dolaysız vergiler gelir ise vergisi, kurumlar vergisi… Bu vergilerin oranı düşük değil ama bu vergileri almadığımız insanlar var. Biz de kayıt dışılık çok fazla. Bu yüzden bizim bu sorunu acilen çözmemiz gerekiyor.
Bütçe açığı nasıl bir tablo çiziyor?
2002'de yüzde 10 olan bütçe açığımız bugün yüzde 1.5-2'lere geldi. Şu anda Euro Bölgesi'nin bütçe açığı yüzde 5.6-6'larda. Bütçe açığını kapatmamız bize daha az borçlanma daha az faiz ödeme daha uzun vadeli borçlanabilme imkanı verdi. Eskiden bankaların tamamı “Hazine kağıdı alıyım” diyordu. Bütün varlığını hazine kağıtlarına yatırıyordu. Çünkü faizi yüksek batma imkanı ise yok. Şimdi hazine borçlanmayınca faizler de düşünce krediler açıldı. Eskiden kredilerin toplam mevduattaki oranı yüzde 70-60'lardayken şu anda yüzde 102'deyiz. Mevduatın tamamı şu anda krediye dönüyor. Dolayısıyla bu da büyümeyi getiriyor.
Cari açık verip, özel sektör eliyle büyüme modeli
Bütçe açığımız nasıl kapandı? Bunda neler etkili oldu?
Türkiye 2000'lere kadar bütçe açığı vererek büyüdü, Türkiye'yi kamu büyüttü. Yüzde 10 civarında bütçe açığı verdi. O sıralarda cari açığı çok yüksek değildi. Yüzde 1-2 oranında bir cari açığı vardı. O zamanki model bütçe açığı verilerek, kamu kesimi eliyle büyüme modeliydi. Yeni hükümetle birlikte bu model değişti. Cari açık verip özel sektör eliyle büyüme modeline geçildi. Çünkü cari açığın büyük çoğunlu özel sektörden geliyor. İki nedenle bütçe açığı kapandı. Birincisi kamu büyütmesi azaldı, ikincisi cari açık büyüdü ve ithalat vergileri arttı.
Ara spot: Türkiye'deki kişi başına gelir, 10 bin doların biraz üzerine çıktı. Euro Bölgesi'nde 35 bin dolara yakın kişi başına gelir düşüyor. Euro Bölgesi daha yavaş bir çıkış yaparken, Türkiye daha hızlı bir çıkış sağlıyor. Türkiye böyle giderse bir süre sonra Euro Bölgesi'ne yetişebilecek.
Kişi başına milli gelirimiz ve enflasyon hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye'deki kişi başına gelir, 10 bin doların biraz üzerine çıktı. Euro Bölgesi'nde 35 bin dolara yakın kişi başına gelir düşüyor. Euro Bölgesi daha yavaş bir çıkış yaparken, Türkiye daha hızlı bir çıkış sağlıyor. Türkiye böyle giderse bir süre sonra Euro Bölgesi'ne yetişebilecek. Türkiye enflasyonda tarihsel bir olay yaşıyor. 2002'de yüzde 30'larda olan enflasyon oranı 2011'de yüzde 10'lara geriledi. Burada kamu borcuna da değinmek istiyorum. Kamu borcumuz 2002'de yüzde 70'in üzerindeyken 2011'de yüzde 40'lara geldi. Euro Bölgesi'nin borç yükü ise yüzde 90'a çıktı. Bir gün Avrupalılara “Bizim borç yükümüz sizden daha az” diyeceğimizi rüyamda görsem inanamazdım. Bunda bütçe açığının düşüşünün de önemi var.
Büyüme tahmini yüzde 5,5
Sektörel değerlendirme yaptığınızda hangi sektörlerin öne çıkıp hangilerini gerilediğini görüyorsunuz?
Otomotiv sektörünün öne çıktığını söyleyebilirim, çünkü güçlü bir yapısı var. Otomotiv gibi Türkiye'nin sürükleyici sektörlerinden biri olan inşaatta müthiş düşüş var. Bizim sorunumuz marka yaratamıyor olmak. Ama buna rağmen yan sanayide çok büyük bir üstünlüğümüz var. Dinamizmimiz ve üretim kapasitemiz bize her zaman avantaj sağlıyor. O yüzden Türkiye her düştüğü krizden bir sonraki yıl çıkıyor, çünkü üretim gücü var.
Son olarak 2012 yılına dair tahminlerinizi öğrenebilir miyiz?
2012-2013'ün iktisatçıların değil falcıların yılı olacağını düşünüyorum. Bu yüzden tahminlerimizi kurşun kalemle yapıyoruz çünkü hiç ummadığınız bir anda dünya ekonomisi birden değişebiliyor. O kadar çok siyasi belirsizlik var ki… Bu kadar karışık bir ortamda ancak kurşun kalemle tahmin yapabiliyoruz. Türkiye'de 2012'nin 2011'e benzer bir yıl olacağını düşünüyorum. Bugünkü koşullar değişmezse yüzde 5,5 büyüme, 2,5 bütçe açığı, 8,2 cari açık, 7,5 enflasyon ve 10,5 işsizlilik öngörüyorum.