TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Doç. Dr. Ünay Tamgaç Tezcan Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

“Belirsizlikler ile kurda volatilite devam edecek”

“Enflasyonun yüksek seviyelere çıktığı bir ekonomide volatilite de, kurda değer kaybı da kaçınılmaz. Zaten iktisadi olarak enflasyonu ve enflasyona ilişkin beklentileri düşük tutmaya çalışmanın en önemli amaçlarından biri de belirsizliği ve beraberindeki dalgalanmayı azaltmak. Dolayısıyla belirsiz dış faktörler kadar enflasyon düşürücü tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesi de çok önemli.”

 Doç. Dr. ÜNAY TAMGAÇ TEZCAN

 TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Doç. Dr. Ünay Tamgaç Tezcan, Türkiye ekonomisinin günümüzdeki durumunu değerlendirerek, önümüzdeki dönemle ilgili beklentilerini paylaştı ve otomotiv sektörünün pandemi sonrası yaşadığı değişimi anlattı.

Türkiye ekonomisinin 2022’nin ikinci yarısında nasıl bir seyir izlemesini bekliyorsunuz? Ekonomik açıdan ülkeyi bekleyen olumlu/olumsuz faktörler sizce neler olacaktır?

Türkiye ekonomisi pandemi kısıtlarının kalkması ile büyüme açısından 2021 yılında oldukça iyi bir performans sergiledi. Türkiye ekonomisi 2021’de yüzde 11, geçen yılın son çeyreğinde yüzde 9,1 büyüme kaydetti. Kısıtların kalkması ekonomiyi olumlu etkiledi; ancak hem yurt içi hem de global enflasyonist trendler talebi olumsuz etkiliyor. Yüksek enflasyon ve alım gücünün düşmesi talepte gerilemeye yol açacak. Ayrıca bizdeki yüksek enflasyon beraberinde kurda değer kaybı da getiriyor. Yurt dışı girdi ve mal fiyatlarına yansıyan kur artışı da özellikle enerji fiyatları üzerinden talebi olumsuz etkiliyor. Ağustos 2021’den beri TÜİK tüketici güven endeksi 80’in, Nisan 2022’den beri ise 70’in altında. Haziran ayında ise 4 puandan fazla düşerek 63.4 seviyesine geriledi. Bu faktörlerden dolayı büyüme açısından 2022 çok umut vaat etmiyor. IMF’in büyüme tahmini yüzde 2.

Ülke için enflasyonun seyri riskli seviyelere geldi ve hızla tedbir alınması gerekiyor. İthal ara malları maliyeti de arttığı için düşük kurla gelen ihracat talebi artışından elde edilen kazancı ve ekonomiye katkısını olumsuz etkiliyor. Kurdaki değer kaybı ve kişi başı gelirde yaşanan düşüş önemli bir risk. Enflasyonun kalıcı hale gelmesi ekonomideki belirsizlikleri artıracaktır. Dolayısıyla büyüme için enflasyon ve kur artışının önüne geçilmesi gerekiyor.

Türkiye ekonomisi pandemiden nasıl etkilendi? Dünya ile kıyasladığımızda ülkemizin bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Pandemi sürecinin ekonomik etkisi bu dönemde uygulanan pandemi yönetim politikaları ile çok ilişkili. Kısıtlamalar, sağlık ve iktisadi etkileri açısından ülkelerin karar vermekte ve doğru politikaları belirlemede zorluk yaşadığı bir alan oldu. Bu açıdan bakınca Türkiye’de pandemi döneminde uygulanan politikaların birçok ülkeye kıyasla çok daha olumlu olduğunu, Türkiye’nin orta yolu bulduğunu düşünüyorum. Özellikle maske zorunluluğu konusunda birçok batılı ülkede yaşanan olumsuz durumun bizde yaşanmamış olması da politika yapıcıların kararlılığının getirdiği bir başarıdır. Okulların 2021 yılında kapatılması, 2022’de sınıf bazında kapatmalara gidilmesi, birçok iş yerinde hibrit çalışma düzenine geçilmesi ve kısa çalışma ödeneği gibi teşviklerin ekonomik zararı azalttığını görüyoruz.

Pandemi dönemi politikaları yanında iktisadi teşviklerin de etkisiyle pandeminin etkisi azaltılarak dünyada ekonomilerinin ortalama yüzde 3,1 daraldığı 2020 yılında, Türkiye yüzde 1,8 ile pozitif büyüme gerçekleştiren sayılı ülkelerden oldu. Ancak bunda önceki iki yılın düşük büyüme kaydettiğimiz yıllar olmasının da etkisi olduğunu not düşmek gerekiyor.

Pandeminin etkisinin azalmasıyla iktisadi toparlanmanın yaşandığı 2021 yılı tüm dünyada birikmiş talebin etkisiyle hızlı büyüme gerçekleşen bir yıl oldu. Dünyada ortalama büyümenin yüzde 6,1 olduğu 2021 yılında Türkiye yüzde 11 ile oldukça yüksek bir büyüme rakamı yakaladı. Ancak bu hızlı büyümenin enflasyon üzerine etkileri olumsuz oldu. Tüm dünyada görülen enflasyonist dalganın dışında Türkiye’de seviye olarak enflasyonun çok yüksek seyretmesi acil önlem alınması gereken bir risk olmuş durumda. Yüksek enflasyon, kurda değer kaybı, dolarizasyon, belirsizliğin artması, iş ortamında güvensizlik gibi diğer riskleri de birlikte getiriyor. Tüketici ve üretici güvenindeki düşüş, alım gücündeki azalma gibi faktörler de büyüme için hiç istenmeyen etkiler.

“Pandemi özellikle yoksul halkı etkiledi”

Pandemiyle geçen iki yılın ardından bugün dünya ekonomilerinin ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Pandemi tüm dünya ekonomilerini oldukça etkiledi. Hayati kayıpların yanında maddi kayıpların da çok olduğu acılı bir dönem yaşandı. Büyük buhrandan sonraki en büyük daralmanın yaşandığı dönemde IMF verilerine göre dünya ekonomileri 2019-2020 arasında ortalama yüzde 3,1 daraldı. Pandemi halen devam etse de yarattığı ekonomik daralmanın geçtiğini söylemek mümkün. Ancak bu sefer de pandemi sonrası artan talep, üretim zincirindeki daralmalar ile bir enflasyon problemi ile karşı karşıyayız. Şubat
ayı sonunda patlak veren Ukrayna-Rusya savaşının da etkisiyle 2022 enflasyon tahminleri gelişmekte olan ülkelerde yüzde 5,7, gelişmiş ve yükselen ekonomiler için de yüzde 8,7 olarak tarihi rekor seviyelerde. Pandemi sonrası artan taleple global büyüme 2021’de yüzde 6,1 seviyesinde gerçeklemiş olsa da 2022 ve 2023 yılında yüzde 3,6 büyüme bekleniyor. Başta ABD olmak üzere bazı gelişmiş ülkelerde ise resesyon beklentileri artıyor.

Pandeminin en büyük ve belki en endişe verici etkisinin özellikle düşük gelirli ülkeleri ve yoksul halkı daha çok etkilemesi olduğunu düşünüyorum. Pandemiden yoksul, sabit geliri olmayan kesim daha fazla etkilendi. Dezavantajlı kesimi daha çok etkileyen pandemi zaten yükselmiş olan hem ülkeler arası hem de ülke içi gelir eşitsizliğinin daha da artmasına sebep oldu. Devlet yardımları ile kısmi bir iyileştirme çabası olduysa da yeterli olmadığını ve yardımların tam hedef kitleye gitmediğini görüyoruz.

“Enflasyon düşürücü tedbirler bir an önce hayata geçirilmeli”

Döviz kurlarında hareketliliğin önümüzdeki dönemde devam etmesini bekliyor musunuz?

Kurdaki volatilite temel olarak önümüzdeki dönemde izlenecek politikalardaki belirsizliklerden kaynaklanıyor. Pandemi sonrası dünyada yaşanan enflasyon artışı ve buna karşı Amerikan Merkez Bankası FED’in izleyeceği politikalar bir belirsizlik oluşturdu. Önümüzdeki dönemde kur için belirleyici, başta FED’in ve TCMB’nin izleyeceği politikalar. İzlenecek politikalar için de Covid-19 sonrası normalleşme dönemindeki talep artışları, enflasyon ve tüketici beklentileri, Çin’deki pandemi etkisi ve Ukrayna savaşı gibi konular etkili olacak.

Pandemi etkisinin azalmasıyla birlikte talep artışı ve pandemi dönemindeki parasal genişlemenin sonucu olarak ABD’de enflasyon uzun yıllar ortalamasının ve FED’in yüzde 2 enflasyon hedefinin üzerinde seyrediyor. Özellikle Kasım 2021’den itibaren belirgin bir artış var ve Şubat 2022’den beri yıllık bazda TÜFE’ye dayalı enflasyon yüzde 6 üzerinde seyrediyor. Çekirdek enflasyon ise Kasım 2021’den itibaren (Nisan 2022 dışında) yüzde 5 ve
üzeri seviyede. Son olarak, 13 Temmuz’da açıklanan enflasyon rakamlarına göre ABD’de Haziran ayı TÜFE önceki yıla göre yüzde 9,1 artarak 1981’den beri en yüksek seviyesine ulaştı. Artışta özellikle son yıldaki gıda, gaz ve enerji fiyat artışları etkili oldu. Enerji ve gıda fiyatlarını içermeyen daha az volatil yapışkan fiyatlar diye tabir ettiğimiz kalemlerdeki yıllık enflasyon oranı ise yüzde 5,4 geldi. Bu da 1991’den beri görülmemiş bir rakam.

FED 2021 yılında enflasyonda net durum belirgin olmadan faiz artışında gitmemiş, daha çok “forward guidance” dediğimiz iletişimle beklentiler ve uzun vadeli faizlere yönelik daha pasif, biraz da bekle-gör politika izlemişti. Kasım 2021’den itibaren varlık alım programını yavaşlattı. 2022 başından beri de faiz artışıyla parasal sıkılaşmaya geçti. Mayıs ayında ekonomistlerin bir kısmını da şaşırtan yüksek enflasyona karşı ise faiz artırımı da güçlü oldu. Haziran ayındaki beklentilerin üzerinde kabul edebileceğimiz 75 baz puan artış FED’in enflasyon artışını önlemedeki kararlılığını gösteriyor. 75 baz puan 1994 yılından itibaren yapılan en yüksek artış. FED’in yeni veriler sonrası böyle güçlü bir artışa geçmesi artık enflasyon beklentilerinde kalıcılık olma riskinin daha belirgin hale geldiğini gösteriyor. Son yaşanan TL-dolar kur hareketinde bu güçlü faiz artışı etkili oldu. Önümüzdeki döneme ilişkin en önemli belirleyici de yine FED’in izleyeceği para politikası olacak.

FED kadar bizim Merkez Bankamızın alacağı kararlar da kur için çok önemli. Şu ana kadar faiz kanalı dışındaki uygulamaları, ancak bunların da etkilerinin sınırlı kaldığını yaşanan kur artışlarıyla görüyoruz. Özellikle 2008 küresel krizinden sonra küresel sermayenin Amerikan ekonomisinden oldukça etkilendiği ve volatilitenin çok arttığı bir döneme girildi. Ticaret ve sermaye kanalıyla birbirine bağlılık, ülkelerin ABD kaynaklı etkilere duyarlılığını oldukça artırdı. Bir bakıma ülkelerin para politikaları FED’e çok bağlı hale geldi diyebiliriz. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin daha fazla etkilendiğini söyleyebiliriz. Artık dalgalı kurun ülkeleri finansal şoklardan korumada yeterli olmadığını görüyoruz. Bu durum sermaye serbestisi ya da bağımsız para politikası arasında seçim konularını gündeme getiriyor.

Kısacası bu kadar belirsizliğin olduğu dönemde kurda volatilitenin de devam etmesini bekliyorum. Seviye olarak enflasyonun yüksek seviyelere çıktığı bir ekonomide volatilite de kurda değer kaybı da kaçınılmaz. Zaten iktisadi olarak enflasyonu ve enflasyona ilişkin beklentileri düşük tutmaya çalışmanın en önemli amaçlarından biri de belirsizliği ve beraberindeki dalgalanmayı azaltmak. Dolayısıyla belirsiz dış faktörler kadar enflasyon düşürücü tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesi de çok önemli.

Pandeminin otomotiv sektörüne etkileri hakkında ne düşüyorsunuz?

Pandemi döneminde otomotiv sektöründe de bir değişim yaşandığını görüyoruz. Salgın sağlıkla birlikte çevreye duyarlılığı da artırdı. Özellikle küresel ısınma konusunun öne çıkması ülkeleri çevresel faktörleri dikkate alan politikalar üretmeye yönlendirdi. Çevreye duyarlı elektrikli araçların yayılması de bu etkilerden bir tanesi. Artan petrol fiyatları da kullanım maliyeti açısından elektrikli araçları daha avantajlı hale getirdi. Elektrikli araçların yaygınlaşmasında en büyük engel olan maliyetlerde de son yıllarda ciddi bir düşüş oldu. Bir aracın ortalama batarya fiyatının 2010 yılında 1160 dolardan, 2019 yılında 156 dolara kadar düştüğünü görüyoruz. Kilowatt kapasite ise 2013’de 500 dolar iken 2019’da 200 dolar, 2020’de 137 dolara düştü. Bazı araçlar için ise 100 doların altında.

İlk elektrikli arabayı 2009 yılında piyasaya çıkaran Tesla, 2021’de önceki yıla göre yüzde 87 artışla dünyada 936 bin 222 araba sattı. Toplam elektrikli araba satışları ise 2021 yılında 6,6 milyon ile ikiye katlandı. Bu rakam şu an dünyadaki satışların yüzde 9’una denk geliyor ve 2030 yılında en düşük senaryoda yüzde 24’e ulaşması bekleniyor. Mukayese gerekirse 2012 yılında satılan toplam elektrikli araç kadar araç 1 hafta içinde satıldı.

Türkiye’nin sektördeki bu değişim yönünde yatırım yapmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Türkiye otomotiv üretiminde dünyada 14, Avrupa’da 4. en büyük üretici konumunda olmasına rağmen kendi büyük markaları ile dünya pazarında kısıtlı bir şekilde yer almakta. İlk yerli araç olan TOGG’un da elektrikli olarak tasarlanmış olması bu açıdan çok umut verici. Türkiye önceden kaçırdığı kendi otomobil markasını üretip ihraç etme hayalini bu sefer TOGG ile yakalayabilir.

Eklemek istediklerinizi ve 100. sayımız için mesajınızı alabilir miyiz?

Türkiye çok dinamik ve potansiyeli yüksek bir ekonomi. Coğrafi konumu, yer üstü ve altı imkânları, yetişmiş insan gücü ile büyük potansiyeli var.

Vakit kaybetmeden Türkiye’nin potansiyelini harekete geçirmesi gerekiyor. Akılcı, sürdürülebilir, uzak görüşlü politikalar ile Türkiye’nin önünü çok çok açmak mümkün.

Son eklemek istediğim konu da pandeminin imkân kıldığı bir başka alan olan uzaktan çalışmanın ekonomimize olası etkileri. Özellikle düşen kurun etkisiyle yetişmiş insan gücümüzün ülke dışı arayışlara yöneldiğini görüyoruz. Her ülke için ekonomik katma değeri yüksek beşeri sermaye büyüme için en önemli kaynaklardan biridir. Bu kaynağı kaybetmemek için önlem alınması gerekiyor.

Bunun yanında uzaktan çalışma fırsata da dönüştürülebilir. ‘Nomad’ diye tabir edilen, uzaktan çalışan kişilerin destinasyon ülkesi olarak Türkiye konumlanabilir. Bu konuda Bermuda, Meksika, Gürcistan, İzlanda gibi ülkeler uzaktan çalışma için gelecek yabancılara vize gibi kolaylıklar sağlıyorlar. Aynı şekilde yetişmiş insan gücümüzü kaybetmeden yurt dışına hizmet ihracatı yapmalarını sağlayacak çalışma modelleri ve teşvikler yaratılabilir. Pandemiden sonra hibrit çalışma çok yaygın haline geldi ve daha da yaygınlaşmasını bekliyoruz. Özellikle internet ile iç içe yeni bir nesil yetişiyor. Bu gençlerin çoğunluk olacağı ekonomide hibrit çalışma düzenine ne kadar hızlı adapte olabilirsek bu kaynağı da dünyada en efektif kullanan ülkelerden biri haline geliriz.

Son olarak Otomotiv Distribütörleri Derneği’nin 100. sayısına katkı yapmış olmaktan mutluyum. Derginin, derneğin ve sektörün nice yüzlerini kutlamak dileğiyle.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next