İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet İncekara Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

“Enflasyonu çözmenin ilk yolu TL’nin değer kaybını önlemek”

“Türkiye’nin çok uzun süredir yüksek enflasyon sorunu var. Son birkaç yıldır enflasyonun temel nedeni TL’nin yüksek dış değer kaybı yaşaması. Türkiye’nin üretimde kullandığı girdilerin önemli bölümü ithal ediliyor. TL’nin yabancı paralara karşı değer kaybı bu girdilerin pahalanmasına ve dolayısıyla da üretim maliyetlerinin yükselmesine yol açıyor. Üretim maliyetleri yükselince de ister istemez bu artışlar fiyatlara yansıyarak enflasyona neden oluyor. Bu sorunu çözmenin ilk yolu TL’nin değer kaybını önlemek ve denge sağlamak.”

Prof. Dr. AHMET İNCEKARA

İktisadi Araştırmalar Vakfı Başkanı ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Bölüm Başkanı

İktisadi Araştırmalar Vakfı Başkanı ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet İncekara, Türkiye ve dünya ekonomisinin içinde bulunduğu durumu değerlendirerek otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisindeki yeriyle ilgili açıklamalarda bulundu.

Türkiye ekonomisinin 2022’nin ikinci yarısında nasıl bir seyir izlemesini bekliyorsunuz?

2022’nin ilk çeyreği itibariyle küresel ekonomi ve politikalarının tamamen değiştiği yeni bir sürece girildi. Buna rağmen Türkiye ilk çeyrekte, yüzde 7,3 büyüme kaydetti. Covid-19 gibi yaklaşık 3 yıl süren virüs krizinin ardından, küresel ekonomi ve Türkiye yeni bir arz şoku ve Ukrayna-Rusya savaşı ile yüz yüze kaldı. Sürecin hem kısa hem de oldukça uzun vadede ekonomik dengeleri etkileme potansiyeli var. Özellikle 2022’nin geri kalanında finansal piyasalara, ekonomik gidişattan daha çok jeopolitik gelişmelerin yön vermesi olası gibi görünüyor. İlk aşamada gördüğümüz etki, enflasyonist bir süreç. Hem emtia hem enerji hem de çeşitligıda ürünlerinde yaşanması muhtemel tedarik sıkıntısı, enerji fiyatlarındaki artışlar ve enflasyonist durumun, fiyatlar üzerinde baskı yaratmaya devam edeceği görüşündeyim. 2022’nin ikinci yarısında Türkiye, enflasyonla mücadele etmek zorunda kalacak. Makro ihtiyati önlemler yetmeyeceğinden sıkı para politikası uygulamak zorunda kalabilir.

“Ekonomide işsizlik, açık vermeden büyüyememe ve yüksek risk sorunu var”

2022’nin ikinci yarısında ekonomik açıdan ülkeyi bekleyen olumlu/olumsuz faktörler sizce neler olacaktır?

Türkiye’nin çok uzun bir süredir yüksek enflasyon sorunu var. Yüksek enflasyonun varlığı faizlerin de yüksek olmasına yol açıyor. Son birkaç yıldır enflasyonun temel nedeni TL’nin yüksek dış değer kaybı yaşaması. Türkiye’nin üretimde kullandığı girdilerin (hammaddeler, ara malları ve makine teçhizat gibi sermaye malları) önemli bölümü ithal ediliyor. TL’nin yabancı paralara karşı değer kaybı bu girdilerin pahalanmasına ve dolayısıyla da üretim maliyetlerinin yükselmesine yol açıyor. Üretim maliyetleri yükselince de ister istemez bu artışlar fiyatlara yansıyarak enflasyona neden oluyor. Bu sorunu çözmenin ilk
yolu TL’nin değer kaybını önlemek ve denge sağlamak. Türkiye bunu 2003-2010 döneminde başarmıştı. Bankacılık reformu, kamu mali disiplininin sağlanması ve AB ile tam üyelik müzakeresi çerçevesinde riskleri düşürmüş, kredi notunu yükseltmişti. Riskler düşünce bütün ekonomi toparlanmış, TL’nin değer kaybı durmuş, enflasyon ve faizler düşmüştü.

İşsizlik sorunu: Türkiye ekonomisinin 2001 krizi sonrasında önemli sorunlarından birisi yüksek oranlı işsizlik oldu. 2001 krizine kadar yüzde 7–8 arasında oluşan işsizlik oranı, krizle birlikte iki haneye yükseldi ve bir daha da eski düzeyine inmeyerek yüzde 12–13 arasında gerçekleşti. Bu sorunun çözüm yolu da büyük ölçüde riskleri düşürüp doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını Türkiye’ye çekerek üretimi ve ihracatı artırmaktan geçecektir diyebiliriz.

Açık vermeden büyüyememe sorunu: Türkiye ekonomisinin bir başka uzun geçmişli sorunu, açık vermeden büyüyememek olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye ekonomisi ya bütçe açığı ya da cari açık vererek büyüyebiliyor. Türkiye aslında dünyadaki birçok ekonomi gibi ikiz açık (hem bütçe açığı hem de cari açık) veren bir ekonomi. Her iki açığın da yüzde 2–3 dolayında olması ya da birinin yüzde 2 diğerinin yüzde 4 olması fazla sorun yaratmıyor olabilir. Sorun yaratan her iki açığın da bu oranların üzerine çıkması.

Yüksek risk sorunu: Türkiye yalnızca ekonomik açıdan değil jeo-politik açıdan da yüksek riskli bir ülke. Risklerin yüksekliğini ölçmekte kullanılan iki ölçü var: İlki kredi ölçüm kuruluşlarının yaptığı ülke kredi değerlemesi ve buna göre verdikleri notlar. Bu notlar AAA’dan (en iyi) başlıyor F’ye (en kötü, batık) kadar iniyor. Bu sıralamada BBB yatırım eşiği olarak kabul ediliyor. Bu notun altındaki dereceler spekülatif (yüksek riskli) derece olarak görülüyor. Türkiye’nin kredi notu üç büyük kredi derecelendirme kurumu olan Moody’s’den B2, Standard and Poor’s’dan B+ ve Fitch’den BB-. Bir başka ifadeyle Türkiye kredi derecesi olarak üç kurumda da yüksek riskli ülke olarak değerlendiriliyor. İkinci ölçü CDS primi (Türkiye’nin CDS primi uzun süredir 300’ün üzerinde. CDS primi 100’ün altındaki ülkeler düşük riskli, 100–200 arasındaki ülkeler orta riskli, 200-300 arasındaki ülkeler yüksek riskli, 300’ün üzerindeki ülkeler ise aşırı riskli kabul ediliyor). CDS risk primi borç alacak ilişkisinde borcun ödenmeme riskini hesaplamak için kullanılan bir finansal oran. CDS primi ülkenin borçlanma kağıtlarının maliyetini belirliyor. Risk ne kadar yüksekse faiz de o kadar yüksek oluyor.

“2021 hem iyi hem kötü gelişmelerin yaşandığı bir dönem”

Pandeminin ardından Türkiye ekonomisi bu süreçten nasıl etkilendi? Dünya ile kıyasladığımızda ülkemizin bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dünyada ve Türkiye’de 2021 yılı kimi zaman iyi kimi zaman da kötü gelişmelerin yaşandığı etkileyici bir dönem oldu. Covid-19 salgını nedeniyle yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Ülke yönetimlerinin sıkı önlemleri, aşı kampanyaları ve kapalı yaşam nedeniyle hastalığın ve ölümlerin azalması sağlandı. Ekonomiler büyük sıkıntı içinde oldular, iş ve sanayi uzaktan yönetilmeye başlandı ve sosyal yaşam olağanüstü kısıtlandı. Her alanda çok yeni dijital uygulamalar başladı. Yılın son günlerinde, eski günlere dönüleceği haberleri ülke yöneticilerini ve toplumları umutlandırdı.

2021’in sonundan itibaren, ekonomik parametreler açıklanmaya başlandığında, umut vermeyen parametrelerin başında işsizlik, enflasyon, artan temel gıda fiyatları ve pahalılaşan enerji geldi.

Türkiye ekonomisi için ilk olumlu parametre 3 Ocak 2022 günü açıklanan ihracat rakamları oldu. Bölgesel ve küresel sorunlara karşın Türkiye’den 225 milyar 368 milyon dolar ihracat yapıldı. Bu bir rekordu. Ne var ki aynı gün açıklanan bir diğer parametre hiç de olumlu değildi. Pandeminin, artan gıda fiyatları ve enerjinin büyük etkisiyle 2021 enflasyonu yüzde 36,08 idi. Öyle ki daha sonra açıklanan aylık enflasyonlar da yüksek çıkınca TCMB dahil bu konuda yetkili/sorumlu kurumlar 2022 enflasyon tahminlerini yukarı doğru revize etmek zorunda kaldılar. Ünlü Amerikan yatırım kuruluşu Morgan Stanley, Türkiye’nin yıl sonu enflasyon tahminini, yüzde 38.8’den yüzde 46.1’e yükseltti ve büyüme tahminini de yüzde 3.5’ten yüzde 3’e düşürdü.

Türkiye ekonomisinin 2021 yılı ikinci önemli ve olumlu parametresi büyüme rakamları oldu. TÜİK tarafından açıklanan bültende yer alan verilere göre, ülkemizin 2021 gelir düzeyinin sonuçlarını şöyle özetlemek mümkün:

Türkiye ekonomisinin büyüklüğü: Bu rakam, 802 milyar 678 milyon ABD Doları olurken, 2021 yılı büyüme oranı yüzde 11 olarak gerçekleşti. Kişi Başına Milli Gelir (KBMG), 9 bin 539 dolar oldu. Ekonomide yüksek büyümede ihracatın ve vatandaşın yüksek tüketimi etkili oldu. 2021’deki büyümede imalat, inşaat, finans ve sigorta ile tarım sektörleri eksi katkı verdiler. Türkiye’nin milli geliri 2013 yılında ilk kez 800 milyar doları aşarak 820 milyar dolara yükseldi ve TL olarak da 1 trilyon 561 milyar TL oldu. Kişi başına milli gelir ise 10 bin 782 ile bugünkünden değerliydi. Dolayısıyla aradan geçen 10 yılda GSYH hala aynı düzeyde ve KBMG’de ise gerileme yaşanıyor. Asıl büyük olumsuzluk hane halkı harcamalarındaki artışta görülüyor. 2021 yılının son çeyreğinde yüzde 21,3 büyüyen hane halkı harcamaları 2021’in genelinde büyümeye yüzde 8,94 katkı sağladı. Bu katkı tarımdan, inşaattan, finans-sigortadan, gayrimenkulden ve devletin tüketiminden fazla.

Ekonomik ve sosyal etki: Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını insan ilişkilerini ve küresel ticareti derinden etkileyerek küresel bir ekonomik kriz haline geldi. Salgının
bulaş hızının fazla olmasından dolayı ülkeler birçok kısıtlama ve karantina tedbirleri uyguladı. Bu tedbirler sonucu piyasa dengesi bozularak arz ve talep şoklarının aynı anda yaşanmasına neden oldu. Karantina süresi boyunca internet alışverişleri arttı ve dijitalleşemeyen birçok firma iflas etmek zorunda kaldı. Bu durum birçok ülkenin stagflasyona girmesine sebep oldu ve işten çıkarma, ücretsiz izin kullandırma gibi riskleri yaşattı. Salgın aynı zamanda ülkelerin büyüme oranlarını düşürerek birçok ülkenin küçülmesine de sebebiyet verdi.

Döviz kurlarında hareketliliğin önümüzdeki dönemde devam etmesini bekliyor musunuz? Dolar, Euro, enflasyon ve altın gibi veriler konusundaki beklentinizi paylaşabilir misiniz?

2022 yılında, döviz piyasalarımızda yaşanan ve giderek hızlanarak yeni rekor düzeylerin test edilmesine sebep olan hareketlilik, geleceğe yönelik belirsizliği artırıyor ve ekonomiye ilişkin endişeleri de derinleştiriyor. Merkez Bankası’nın para politikasını gevşetmek zorunda kalması bu sonuçta belirleyici oluyor. Gelişmeler döviz borcu olanlar ile birikimlerini Türk
lirası cinsinden değerlendirenleri öncelikle rahatsız ederken, döviz piyasasındaki dengesizliğin büyümesine de katkı yapıyor. Mevcut kambiyo rejiminde, sermaye hareketleri ve yerlilerin tasarruf şekilleri denetim altına alınmadığı sürece hem kısa vadeli faizleri düşürmek hem de döviz kurunda yükselişi önlemek ve geriletmek mümkün değil. Merkez Bankası öncelikle döviz kurunda yukarı hareketi önlemek istiyorsa kısa vadeli faizleri yükseltmek durumunda; yok eğer ekonomideki daralmayı yavaşlatmak ve mali sektörü desteklemek adına faizleri düşürmek ve öyle tutmak zorunda ise döviz kurunda yukarı eğilime kayıtsız kalabilir ve küçük ölçekli psikolojik müdahaleler dışında bir şey yapamayabilir.

“Otomotiv sektörü ekonomiye yön veriyor”

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

1960’lı yıllardan itibaren uygulanmaya başlayan kalkınma planlarının sonucunda otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisi içindeki payı ağırlık kazandı ve sektör montajdan imalata yönelmeye başladı. Otomotiv sektörü, üretimden istihdama, ihracattan yurt içi satış rakamlarıyla ekonomiye yön veriyor.

Otomotiv sektörünün 2021 yılı ihracatı, 2020’ye göre yüzde 15 artarak 29 milyar 342 milyon 794 bin dolar oldu. Türkiye ihracatında yine ilk sırada yer alan otomotiv endüstrisi, böylece ihracatta 16 yıldır aralıksız şampiyon sektör oldu. Ülkemiz, otomotiv üretiminde dünyanın 15. Avrupa’nın 4. ülkesi konumunda.

Üretim, satış ve satış sonrası olmak üzere birçok eleman sektörde ya da sektörle bağlantılı diğer alanlarda istihdam ediliyor. Otomotiv sektörü Türkiye’deki sanayi içindeki istihdama doğrudan yüzde 4, dolaylı olarak ise yaklaşık yüzde 15 katkı sağlıyor. Bu oldukça yüksek bir oran.

Sektörde Türkiye ekonomisinde gelinen son nokta, yerli ve milli imalatların başlaması. Kapasite henüz düşük planlasa da milli bir elektrikli markanın piyasaya çıkarılmasının başarılması, sektör ve Türkiye ekonomisi bakımından bir kilometre tanı olarak değerlendirilebilir.

100. sayımız için mesajınızı alabilir miyiz?

100. sayınızı kutlar, başarılarınızın devamını dilerim. 


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next