Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Cem Çakmaklı Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Dr. Cem Çakmaklı

Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi

“Rusya-Ukrayna Savaşı dikkatle takip edilmeli”

“2022’de ülkemizi bekleyen başlıca riskler arasında Rusya-Ukrayna savaşı ön sıralarda geliyor. Savaş sebebiyle Rusya’ya uygulanacak ekonomik yaptırımlar ya da sadece Rusya ve Ukrayna kaynaklı yaşanacak bir turizm sıkıntısı ülkemizi önemli ölçüde etkileyebilir. Bu yıl dış politika kulvarında yaşanacak gelişmeler, Türkiye ekonomisinin seyrinde büyük ölçüde belirleyici olacaktır.”

Türkiye ekonomisinin 2022’de genel olarak nasıl bir seyir izlemesini bekliyorsunuz? Ülkeyi bekleyen başlıca riskler sizce neler olacaktır?

Şubat ayının son günlerinde başlayan Rusya-Ukrayna savaşı büyük bir krize gebe. 2022’de ülkemizi bekleyen başlıca riskler arasında en tepelere bu savaşı yazabiliriz. Ukrayna hem de Rusya Türkiye’nin önemli ticaret ortakları arasında. Dolayısıyla sadece bu savaş değil bunun sonucunda Rusya üzerine uygulanacak ekonomik yaptırımların Türkiye’ye etkisi önemli olacaktır. Ülkemizde dövize olan ihtiyaç çok belirgin bir hal aldı. Sadece Rusya ve Ukrayna kaynaklı yaşanacak bir turizm sıkıntısı bile ülkemizi önemli ölçüde etkileyecek. Bunun dışında hem enerjide Rusya’ya olan bağımlılık hem de Ukrayna ve Rusya ile sanayi iş birlikleri bu krizden önemli ölçüde etkilenecek. Bu krizin Avrupa ekonomisinde yaratacağı tahribat önemli. Ana ihracat pazarımız Avrupa. Tıpkı 2020’de Covid-19 kaynaklı ekonomik krizde olduğu gibi Rusya’ya enerji konusunda bağımlı bir Avrupa’da Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanacak bir kriz tabii ki ihracata yönelik sektörler ve özellikle otomotiv sektörünü derinden etkileyecektir.

Bunun dışında diğer risk dünyada ekonomi politikalarında yaşanan ve yaşanacak değişiklikler. Artık belli ki birçok gelişmiş ülke için enflasyon geçici olmaktan öte çok daha uzun süre için ana başlık olarak kalacak. Bundan dolayı dünyadaki tüm majör merkez bankalarında, özellikle Fed’de çok daha şahin bir para politikası planlanıyor. Bu da artık ülkemiz için dövize ulaşımın geçmiş 10 yıla göre çok daha sıkıntılı olacağını gösteriyor. Zaten çok yüksek olan döviz kurunun daha da artması ekonomimizi iyice zorlayacaktır.

Bu konuda nasıl tepki vereceğimiz çok önemli. Şu anda uygulanan kur ve altın korumalı mevduatlar gibi politikalar, 2022 için önemli bir risk. Zaten dünyada önemli bir savaş var. Dünya merkez bankaları da artık daha şahin. Böyle bir konjonktürde bu tarz korumalı mevduatların uzun ömürlü olmayacağını düşünüyorum. Döviz artışına karşı bu mevduatlar bir tampon. Fakat her türlü şokta bu mevduatlar, hazine üzerine çok önemli yükler bindiriyor. Savaşın patladığı ilk günde Türk Lirası Rus Rublesinden sonra en çok değer kaybeden para birimi idi. Bu da bu sistemin ne kadar kırılgan olduğunu ve hazine üzerine ne kadar büyük yük bindirebileceğini gösteriyor.    

“Salgın kontrol altında kalmaya devam ederse, faiz artışları yaşayabiliriz”

Covid-19 varyantlarının seyri ve aşılamada alınan yol Türkiye ekonomisini ne yönde etkileyecek?

Covid-19’un ortaya çıkması ve bunun yarattığı ekonomik tahribat, bu tahribatı azaltmak adına büyük bir parasal genişlemeye neden oldu. Bu da birçok ülkede belli başlı sektörlerde talebin aşırı artmasına yol açtı. Artan bu talebe karşın arz zincirlerinde pandemiden dolayı ortaya çıkan tahribat ve bundan dolayı arz artışının talebe göre daha sınırlı kalması, bütün dünyada enflasyon sorununu ortaya çıkardı. Ülkemizin aksine gelişmiş ülkelerin birçoğunda enflasyon çok korkulan bir öcü gibi. Covid-19’un seyri ve buna merkez bankalarının vereceği tepki çok kritik. Bu bizi, doğrudan artan ya da daha stabil kalan döviz olarak etkileyecek. Daha ciddi bir varyant ortaya çıkarsa, merkez bankaları faiz artışı konusunda çekimser kalabilir. Covid-19, sağlık hizmetlerinde zorluklar çıkartmayacak şekilde devam ederse, enflasyon gelişmiş ülkeler için birincil sorun olacak ve bu sene özellikle ABD’de birçok faiz artışı yaşayacağız. İçeride ise belli ki şu an uygulanan ekonomi politikası ülkemizde hastalığın seyrinden bağımsız olarak devam ediyor. Eğer Türkiye’de sağlık sektöründe bir sıkışıklık olmazsa, bugünün şartlarından farklı bir durum oluşacağını düşünmüyorum. Şu an uygulanan politikalar devam ederse dışarıda gerçekleşecek gelişmeler ekonomimizde ana belirleyen olacaktır.

Dolar, Euro, enflasyon ve altın gibi veriler konusundaki beklentinizi paylaşabilir misiniz?

Ülkemizde yaşanan yüksek enflasyon ve dış konjonktürdeki gelişmelerden dolayı kurda yeniden bir hareketlilik ihtimali hiç de az değil. Mevduatların finansal istikrar açısından faydalı olması için ana koşul her türlü ekonomik şok karşısında vatandaşların döviz yerine aynı getiriyi garantileyen TL’ye yönelmesi. Şu an fiilen yabancı yatırımcının etkisi ve yatırımı yok denecek kadar çok az. Dışarısı, Londra piyasasındaki TL arzının kıtlığından dolayı neredeyse kapanmış durumda. Bu koşullarda dışarıda yaşanacak her türlü şoka karşı vatandaşların yaratacağı döviz talebi anahtar belirleyici. Geçmişte yaşanan çalkantılardan sonra bu koşullarda bile önemli bir olayda döviz talebinin artması şaşırtıcı olmaz.  Bu sistemin yürümesi her yeni şokta biraz daha zor hale gelecek. Çünkü her yeni şokta hazinenin üzerine bu ödemelerden dolayı büyük yük binecek. Şu anda Türkiye ekonomisinde en önemli kale, güçlü gösterge, bütçe performansı. Dolayısıyla hazine üzerine binecek bu yükler bu performansı bozacak. İşte bu yüzden bu mevduatların uzun süre sürdürülmesi çok riskli olacaktır. Dolayısıyla er ya da geç ekonomi politikaları konusunda bir seçim yapmak gerekecektir. Bu seçim ne kadar gecikirse hareketlilik de o kadar yüksek olacaktır diye düşünüyorum. Enflasyonda ise yeniden başlatılan kredi genişlemesinin de katkısıyla daha stabil kura rağmen bu yüksek seviyelerin süreceğini düşünüyorum. Uzun zamandan beri enflasyon ve büyüme arasında tercihimiz büyüme yönünde. Belli ki bu yıl da bunun tersi olmayacak. 2022’nin sonunda yüzde 35-40’ın üzerinde bir enflasyon çok olası. Bunun daha da yüksek olması yaşanabilecek yeni kur şoklarına bağlı. Altında da özellikle ons fiyatında yeniden 2 bin dolar seviyeleri gündemde. Her ne kadar Fed’in faiz arttırmasının altına etkisi zıt yönlü olacak olsa da özellikle savaş gibi durumlardan dolayı ben altının ons fiyatının 1800 dolar altına düşeceğini düşünmüyorum. Ayrıca altına alternatif olacağı düşünülen kripto benzeri varlıkların da bu fonksiyona sahip olmadığı iyice ortaya çıktı. Altının yatırım aracı olarak güvenli liman fonksiyonu değişmedi. Kurda olabilecek olası bir yükseliş enflasyonu ve altının gram fiyatını arttıracaktır. Bu noktada kurları belirleyecek ana etmen, para politikasında geleneksel politikalara geçilip geçilmeyeceğiyle ilişkili olacak.

Dünya ekonomilerinin ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Dünya ekonomisi büyük bir transformasyondan geçiyor. Özellikle düşük vasıf gerektiren işlerde işgücünün yerini robotik teknolojiler aldı. Bu eğilim bu şekilde devam edecek. Her ne kadar özellikle bilişim teknolojileri temelli yeni iş imkanları ortaya çıksa da bu gibi düşük vasfın yeterli olduğu işlerde bir çöküş yaşanıyor. Bu durum orta ve orta altı gelir gruplarında uzun yıllardan beri büyük bir tahribat yarattı. Öyle ki her ne kadar işsizlik her yerde artmasa da yine de gelirlerde görece olarak büyük azalmalara yol açtı. Dünyada en zengin yüzde 1’in gelirinin en düşük yüzde 50’ye oranı büyük yükselişte. Bu durumun 2020 başlarına kadar iki etkisi oldu. İlki özellikle 2008-2009 krizinden sonra piyasada var olan likiditenin artmasıyla faizler çok düşük seviyelerde kaldı. İkincisi ise gelir dağılımında yaşanan bu dönüşümle toplam talepte, artan likiditeye karşı beklenen artış gerçekleşmedi. Bu da 2020’ye kadar deflasyon tehlikesini doğurdu. Artık Fed para politikası karar toplantılarında (FOMC) gelir dağılımının güncel durumu ve dezavantajlı grupların gelirden aldığı pay önemli bir başlık oldu. Fakat ana kırılma pandemideki politikalarla yaşandı. ABD’de alt gelir gruplarına yönelik gelir transferleri ve zaten çok olan likiditenin çok daha fazla artması talebi yeniden canlandırdı. Buna arz kısıtları da eklenince uzun yıllardan beri boğuşulan deflasyon riski yerini enflasyona bıraktı. Bu enflasyonun ne kadar süreceği ise öncelikle arz zincirlerindeki problemlerin ne kadar daha süreceğine, daha sonra da gelir dağılımında yaşanan bu değişimin ne kadar kalıcı olacağına bağlı olacak. Bütün bu gelişmeler daha önce hiç karşılaşılmamış “büyük istifa” gibi yeni sorunları ortaya çıkardı. Gelir dağılımındaki bu bozulma ve bunun 2020’den sonra düzelip düzelmeyeceği önümüzdeki yılların en önemli konularından biri olacak.

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine katkısını değerlendirir misiniz?

Otomotiv sektörü Türkiye’de özellikle ihracat açısından en önemli sektör. Uzun yıllar tekstil ve hazır giyim ve biraz da kimya sektörü önderliğinde artan ihracat otomotiv sektöründeki yükseliş ile bambaşka bir boyuta geçti. Şu anda ülke ekonomisi için en önemli sektörlerden biri. Fosil yakıtla çalışan araçların yerini yavaş yavaş elektrikli ya da hibrit araçların aldığı bu yıllarda, TOGG gibi çok önemli bir girişim bu sektörde çıktı. Sadece ana sektör değil otomotiv yan sanayii de çok önemli. Her ne kadar ara malında dışa bağımlı olsa da net ihracatçı olan bu sektör ülkemiz için can alıcı önemde. Bugün, sektörün ana ve yan sanayii olarak yeni araç yapısına ne derece uyum göstereceği ve üretim süreçlerinde yeni çevreci koşullara ne kadar uyum sağlayabileceği önem taşıyor. Yakın gelecekte yeni yatırımlar için gerekli olan uzun vadeli uluslararası yatırımlar ve fonlar için bu kriterler çok önemli. Bu dönüşüme ayak uydurmak ucuz kaynağa ulaşabilmek açısından çok önemli. 1990 ve 2000’li yıllar boyunca dönüşümünü başarılı şekilde gerçekleştirebilmiş bu sektörün gelecek 10 yılda da gerekli öncü konumunu alacağına inancım tam. Otomotiv sektörünün bu dönüşümde diğer sektörler için bir rol model olacağına inanıyorum.  


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next