Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ata Özkaya Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Doç. Dr. Ata Özkaya

Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi

“Gelişmekte olan diğer ülkelerin para birimlerine kıyasla, TL’de daha fazla volatilite bekliyorum”

“İş gücünün ekonomik büyüme miktarından aldığı pay düşebilir. Çok boyutlu enflasyonist etkilerle birlikte ele alındığında, hane halkının harcanabilir gelirinde azalma meydana gelebilir. Bu da kısa vadede, otomotiv talebinde dalgalanma meydana getirebilir. Genel unsurları değerlendirmeye aldığımızda, ekonomik büyüme hızının yıllık yüzde 9-9,5 arasında oluşmasını bekliyorum.”

Türkiye ekonomisinin 2021’i genel olarak nasıl kapatmasını öngörüyorsunuz?

Genel unsurları değerlendirmeye aldığımızda, ekonomik büyüme hızının yıllık yüzde 9-9,5 arasında oluşmasını bekliyorum. Bunun ana sebepleri, yılın ikinci yarısından başlamak üzere imalat sanayinin büyüme hızının yüzde 15 civarında seyretmesi, genel itibarı ile sanayinin büyüme hızının ise yüzde 12 olması, turizm sektöründe orta-talep seviyesinin korunması, hanehalkı talebinin ve tüketim iştahının güçlü kalmaya devam etmesi olarak sıralanabilir. Net ihracat dengesinin de pozitif-artan katkısı bu sene için ana destekleyici unsurlardan bir diğeridir.

Bu büyüme hızının sektörel dağılımı ise alıştığımız sürükleyici ilk 5 sektörde gözlenecektir. Bu gelişmeleri yatırım beklentisi açısından değerlendirirken, göreceli bir analiz yapılması ve G-20 ülkelerinin ortalama büyüme hızının yüzde 6-7 civarında seyrettiğinin hesaba katılması gerekiyor. Bu durum artan küresel rekabetin bir göstergesidir. Sonuç olarak, iş gücünün ekonomik büyüme miktarından aldığı payın düşeceğini öngörüyorum. Çok boyutlu enflasyonist etkilerle birlikte ele alındığında, hane halkının harcanabilir gelirinde azalma meydana gelebilir. Bu da kısa vadede, otomotiv talebinde dalgalanma meydana getirebilir.

2022’de ekonomik açıdan ülkeyi bekleyen başlıca riskler ve belirsizlikler sizce neler olacaktır?

  1. Bölgesel Jeopolitik riskler
  • Doğu Akdeniz üzerinde enerji tedarik ve güvenliğini ilgilendiren riskler: Fransa, Yunanistan, AB bölgesel politikaları.
  • Doğu Akdeniz üzerinde orta-uzun dönemli dış politika riskleri: Körfez ülkeleri - İsrail çok yönlü güvenlik ve finansal iş birliği.
  1. Bölgesel çok boyutlu belirsizlikler
  • ABD-İran antlaşması genişledikçe Suriye, Irak, Lübnan üzerinde sosyo-ekonomik kaos oluşması.
  • ABD ile ülkemiz arasında Suriye-Irak ile ilgili jeopolitik ve jeoekonomik uzlaşmazlık alanlarının genişlemesi ve ABD yaptırımlarının seyri.
  1. Küresel arz-talep ve lojistik: Küresel arz seviyesinin fiyat hassasiyetinin, talebin fiyat hassasiyetinin üzerinde seyretmesi, fiyatlama davranışlarında bozulmaya, piyasa etkinliğinin kaybolmasına ve varlık fiyatlarında dalgalanmaya neden oluyor. Ek olarak, arz ve talebi geniş düzlemde birbirine bağlayan tedarik zincirleri, ulaştırma-lojistik sektörleri bu durumdan artan olumsuzlukta etkileniyor.

A ve B başlıkları önümüzdeki dönemde finansal piyasalar tarafından fiyatlanmaya devam edecektir. C başlığı ise reel ekonomi üzerinde fiyatları etkilerken, finansal piyasalar üzerinden de beklentileri etkileyerek ülkemiz ekonomisi üzerinde eş-bütünleşik olumsuzluk yaratabilir.

“Aşı ekonomik faaliyeti artırsa da varyantlar risk algısını kısmen etkiliyor”

Covid-19 aşısındaki gelişmeler Türkiye ekonomisini ne yönde etkileyecek?

Covid-19’un finansal piyasalar ve reel ekonomi üzerindeki “belirsizlik” etkisi, aşının başarı oranının yüksek olması sebebi ile artık ortadan kalktı. Ekonomik ve politik karar vericiler, Covid-19’un kontrol edilebilir bir hastalık olduğu konusunda uzlaştı ve her ülkede ekonomik aktivite de buna bağlı olarak artırıldı. Ne var ki, varyantların ortaya çıkması, kısmi olarak “risk” algısını etkiliyor ve finansal piyasalarda, bu riskin etkileri dönem-dönem fiyatlanıyor. Ülkemiz için de bu durum finansal piyasalar üzerinden devam edecektir. Üretim birimlerimizin bu durumdan etkilenme miktarı; Almanya başta olmak üzere, AB ülkeleri ve İngiltere gibi ticaret ortaklarımızda talebin yüksek kalmaya devam etmesine, rakibimiz olan diğer gelişmekte olan – gelişen ekonomilerin bu süreç içinde üretim bilgilerini ne ölçüde yenileyip-geliştirdiğine ve maliyetlerini ne ölçüde azaltabildiğine bağımlıdır. Bu iki koşulu da etkileyecek olan ana neden ise, küresel enerji maliyetleri ve ara mal – ham madde üretim süreçlerindeki muhtemel tıkanmalardır.

Döviz kurlarında hareketliliğin önümüzdeki dönemde devam etmesini bekliyor musunuz?

Ülkemiz ile aynı kategoride değerlendirilen gelişmekte olan diğer ülke/rakiplerimize göre, ülkemiz para biriminde daha fazla oynaklık bekliyorum.

“Yıl sonunda dolar, 9.70-9.95 aralığında kalabilir”

Dolar, Euro, enflasyon ve altın gibi veriler konusundaki beklentinizi paylaşabilir misiniz?

22 Ekim 2021’e kadarki gelişmeleri ve bunların oluşturduğu beklentileri baz alırsak: Dolar/TL kur sürecinde yılsonu itibarı ile 9.70-9.95 aralığını; Euro/TL için ise 11.15-11.50 aralığını değerlendiriyorum. Altın/ONS fiyatını diğerlerinden ayırarak Uzak-Asya’da meydana gelecek jeopolitik ve jeoekonomik gelişmelere bağımlı olacağını düşünüyorum. Özellikle “ABD, Çin, Hong-Kong, Tayvan” düzlemindeki gelişmelerin dikkatle izlenmesi gerekiyor. Ek risk unsurları ortaya çıkmazsa altın/ONS fiyatını 1750-1815 Dolar aralığında değerlendiriyorum. Süreç içerisinde ek risk unsurları söz konusu olabilir; olumlu etkenlerin daha az işlevi olacağını düşünüyorum. Diğer yandan; finansal piyasalar eğer, küresel enflasyonist sürecin özellikle Çin’de ve ABD’de ÜFE’de artış olarak uzun sürebileceği tahmininde uzlaşırlarsa, Altın/ONS fiyatında daha olumlu etki görebiliriz. Bu konudaki ipuçlarını önümüzdeki haftalarda alabileceğimizi düşünüyorum. ABD’de iş gücü piyasasında hem sektörel olarak yaygın gelişme hem de saatlik ücretlerde yükselme olup/olmadığı da küresel risk iştahını etkileyecek, dolayısıyla altın fiyatlarını etkileyecek önemli noktalardan birisidir.

Ancak, Kasım ve Aralık 2021’de, FED’in (ABD Merkez Bankası) varlık alım azaltımı aylık miktar/zaman açıklaması ve ABD enflasyonu hakkındaki görüşlerinde finansal piyasalarda uzlaşma olup/olmamasına bağlı olarak yukarıdaki tahmin aralıklarının değeri ve zamanlaması değişebilir.

“Dünya genelinde pandemi öncesi aktivitenin üzerine çıkıldı”

Pandemiyle geçen iki yılın ardından bugün dünya ekonomilerinin ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Dünya ekonomisi pandemiyi yaklaşık yüzde 5 civarında bir ortalama büyüme hızı ile atlatıyor. Bu da, küresel talep unsurlarında, pandemi öncesine göre daha yaygın ve “iştahlı” bir seyir olduğunu gösteriyor. Dünya genelinde, gelişmiş ve gelişmekte olan takipçi ülkelerde, pandemi öncesi ekonomik aktivitenin üzerine çıkıldı.

Ancak bütün ülkelerde ortak bir sorun söz konusu: Pandemi, özellikle hizmetler sektörü yoğun ekonomilerdeki iş gücünü olumsuz etkiledi. İşsizliğin artmasına ek olarak bu kesimde çalışan hane halklarının harcanabilir gelirleri aşındı. Gelişmiş ekonomiler mali politika araçları ile hane halklarına doğrudan nakit enjeksiyonu yapıldı. Gelişmekte olan ülkeler ise nakit yardımından ziyade genel itibarı ile mali kolaylıklar (vergi affı gibi) sağladılar. Sonuç olarak, toplumların ekonomik katmanları arasındaki ayrım derinleşti, eşitsizlik seviyesi yükseldi. Örneğin, ABD’de Afro-Amerikan, Hispanik ve Uzak Asya kökenli hane halkları bu süreçten oldukça fazla etkilendi. Günümüzde bu kesimin yeniden iş gücüne katılımının sağlanması süreci, FED’in para politikası zamanlamasının ana bileşenlerinden birisidir. AB’de, bu süreç para politikaları ile yürütüldüğü için, Güney Avrupa ülkelerinin borçlarının ötelenmesi, üretim birimlerinde kredi akışının güçlü tutulması gibi farklı yollar deneniyor.

Gelişmekte olan ülkeler ise, kendi yapıları itibarı ile ortalama yüzde 20 – yüzde 30 kayıt-dışı ekonomiye sahip oldukları için, hanehalklarının etkilenme düzeyine doğrudan müdahale edebilecek politikalar geliştirilemiyorlar. Önümüzdeki dönemde, artan küresel enflasyonist baskının gelişmekte olan ülke hanehalkları üzerinde, harcanabilir gelirin aşınmasını besleyerek çok daha olumsuz etki yapabileceğini söyleyebilirim. Bu aynı zamanda, tüketici beklentilerini de önümüzdeki 6 ay kadar bozabilir.

“Ekonomimizdeki doğal kaynak dağılımı, önümüzdeki dönemde Türk Otomotiv sanayisini etkileyecek başlıca faktörlerin başında geliyor.”

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Otomotiv sektörü, ülkemizin ehil-insan kaynağı gözönüne alındığında yeni teknoloji üretiminin önde gelen sektörlerinden birisidir. Otomotiv sahibi olmanın ülkemiz hane halkları üzerinde, bir yatırım ve sosyo-ekonomik bir refah düzeyi olarak kabul edildiğini de unutmamak gerekiyor. Bu yönüyle sektör, politika yapıcıların 1950’lerden beri ilgisini çekiyor ve otoyol üretimine ağırlık veriliyor. Dolayısıyla, bozulan tüketici güvenini tamir için, vergi gelirleri açısından en kolay enstrümanlardan birisi de kredi kanallarını açarak otomobil kredisi vermektir. Otomotiv sektörünün mevcut GSYİH üzerindeki katma değer etkilerini ve otomobil üretim ve yedek parça sektörleri, ilişik sanayi kolları ile istihdam yaratma kapasitesini tekrar vurgulamak gereği duymuyorum. Ancak, önümüzdeki dönemde Türk Otomotiv sanayisini etkileyecek başlıca faktörlerin, ekonomimizdeki doğal kaynak dağılımı olduğunu değerlendiriyorum.

Karbon emisyonunun azaltılması gereği yürütülecek uyum çalışmaları başta olmak üzere, İstanbul örneğinde olduğu gibi, metrekare başına araç yoğunluğu ve bunun neden olduğu hava kalitesi düşüklüğü gözönüne alındığında, otomotiv sektörümüz için hem kısıtların arttığı hem de çok-boyutlu yenilikçi fikirlerin doğmak zorunda olduğu bir döneme doğru ilerliyoruz. Bu dönemin üretim girdi ve süreçlerinde eski alışkanlıkların yerine geçecek yeni bir faz meydana getireceğini öngörüyorum. İklim değişikliği uluslararası uygulama paketi, gelişmiş ülkelerin üretim sektörlerinde yaygınlaştıkça, sektör standartlarının değişimine şimdiden hazırlıklı olunması gerekiyor. Bu konuda hassasiyeti artan ihracat pazarlarımızda ülkemiz ürün ve üretim süreçlerine olan talep azalabilir. Bu konuda otomotiv sektörü önderlik edici rolünü kullanmalı. Üniversitelerin elektronik-haberleşme ve yazılım mühendisliği alanlarında oluşturulacak/varolan Ar-Ge birimlerine daha çok “yaratıcı-insan” kaynağı yatırımı yapılmalı. Bu yatırımlar sayesinde otomotiv sektörü, küresel rekabet yüzünden düşebilecek pazar paylarını koruyabilir veya artırabilir.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next