Prof. Dr. Oğuz Tosun
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Öğretim Üyesi
“İnovasyon süreçlerine tüm çalışanların katılımı çok değerli”
Ülkemizde özellikle son 10 yılda inovasyon konusunda farkındalık olduğunu, büyük şirketlerde kurum içi inovasyon bilincini yerleştirmek ve bu pratiği sürdürüp yönetmek üzere özel birimlerin kurulduğunu memnuniyetle görüyoruz. Günümüzde başarılı uluslararası teknoloji şirketlerinin çoğu, çalışanlarının zamanlarının yüzde 15-20’sini inovatif düşünmeye ve proje geliştirmeye ayırmalarını teşvik etmekte, hatta zorunlu tutmaktadır.”
İnovasyonu nasıl tanımlayabiliriz? Nasıl hayatımıza girdi ve önem kazandı?
İnovasyon “yeni bir ürün, servis ya da sürecin geliştirilmesi (buluş) ve bundan ekonomik ya da sosyal yarar elde
edilmesi (ticarileşme)” olarak tanımlanabilir. İnovasyonun ölçümlenmesinde bu iki öğenin ağırlıkları konusunda farklı bakış açıları olabilmektedir.
İş dünyası perspektifi: Buluş, ekonomik (ya da sosyal) bir değer yaratmıyorsa inovasyon değildir. Bilim-teknoloji perspektifi: Acil ekonomik/sosyal bir değer yaratmasından bağımsız olarak buluş değerlidir. Şartlar oluştuğunda bir ticari/sosyal değer yaratma olasılığı daima vardır. Devlet ya da akademi gibi kâr amaçlı olmayan organizasyonlarda geri dönüş ticari değil sosyal yarar ya da entelektüel tatmin olabilir.
İnovasyon kavramının hayatımıza ne zaman ve nasıl girdiğini anlamak üzere kelimenin kullanım frekansını gösteren Ngram’a baktığımızda 1950’lerden başlayarak medyada kullanımın eksponansiyel bir yükseliş gösterdiğini, 2015 Meltwater raporunda ikinci en yakın kelimeden iki kat, üçüncü en yakın kelime olan “büyük veri”den altı kat daha fazla kullanıldığını görüyoruz. İnovasyon kavramı bu denli popüler olmasına karşın iş dünyasında ne oranda önemli görüldüğü konusunda şaşırtıcı bulgulara da rastlanmaktadır. A. Rodrigues ve T. Minshall’un 2015’te 1018 çok uluslu şirketin yıllık raporlarını tarayarak yaptığı araştırma, inovasyonun stratejik öneminin yeterince kavranmadığını ve inovasyona gerektiği kadar vurgu yapılmadığını göstermektedir. Bunun nedeni, iş dünyasındaki kurulu düzenin öngörülebilirlik ve tekrarlanabilirlik temelli verimliliğe dayalı olması inovasyonun ise doğası gereği öngörülemez olması olabilir.
Sonuç olarak yeni dönemin motto’sunun “Yenilikçi ol ya da yok ol” olacağı söylenebilir.
İnovatif düşünmek ve hayata geçirmek için neler yapmalıyız? Şirketlere önerileriniz nelerdir?
İnovasyon “evreka anı” ya da “hah buldum anı” denilen anlık bir olgu mu yoksa sistematik olarak gelişen bir sürecin sonucu mudur? İnovatör nasıl bir yapıdadır ve davranış modeli nasıldır? Bu soruların cevabı uzun süredir araştırılmaktadır. İnovasyon
“problem arama ve stratejik düşünme”, yaratıcı çözüm ve fikir geliştirme”, “fizibilite değerlendirme”, “projelendirme-tasarım ve üretim”, “pazarlama ve satış” gibi süreçlerin ardışık ya da iç içe geçmiş yürütülmesi sonucu oluşmaktadır. Bu süreçlerin sistematik biçimde yürütülüp hızlandırılması için çeşitli yaklaşımlar mevcuttur.
Bu konuda yol almak isteyen şirketlerin öncelikle üst yönetimler düzeyinde bilgi edinerek inovasyona ayrılacak kaynakların
geri dönüşü ve rekabetçilik üzerinden getirisi konusunda ikna olmaları ve irade göstermeleri gerekir. Daha sonra kurum
içi eğitimlerle beyaz yakalılar ve mavi yakalılar dahil bu bilincin yaygınlaştırılması ve içselleştirilmesi gerekmektedir.
Bu süreçte açık inovasyon, birlikte inovasyon, işbirlikçi inovasyon gibi kavramlar değerlendirilmeli ve kurum içinde mümkün olduğunca çok kişinin sürece katılımı sağlanırken bu katkıların ödüllendirilmesi konusunda teşvik edici olunmalıdır. Günümüzde başarılı uluslararası teknoloji şirketlerinin çoğu, çalışanlarının zamanlarının yüzde 15-20’sini inovatif düşünmeye ve proje geliştirmeye ayırmalarını teşvik etmekte, hatta zorunlu tutmaktadır.
“ Şirketlerin, öncelikle üst yönetimler düzeyinde bilgi edinerek inovasyona ayrılacak kaynakların geri dönüşü ve rekabetçilik üzerinden getirisi konusunda ikna olmaları ve irade göstermeleri gerekir.”
Dünyada inovasyon konusunda neler yapılıyor? Geleceği şekillendireceğini düşündüğünüz önemli projelerden bahseder misiniz?
Avrupa Komisyonu’nca hazırlanıp Avrupa Parlamentosu’na sunulan Mart 2020 tarihli rapordan bahsetmek bu konuda bir fikir verecektir. “Avrupa için yeni endüstri stratejisi” başlıklı söz konusu raporun ana teması inovasyon olup özellikle pandemi sonrası, inovasyonun anahtar kelime olarak daha çok vurgulanacağını göstermektedir. Endüstrimizin stratejik planlamasında faydalı olacağı düşüncesi ile raporun ana başlıkları aşağıda belirtilmiştir:
- Sonuçları itibarı ile devrim niteliğinde olabilecek endüstriyel inovasyon çalışmaları, girişimci ruh ve eylemler desteklenmeli. Bu süreçlerde olası başarısızlıklar tolere edilmeli ve fonlama ısrarla sürdürülmeli.
- Telif hakları politikası gözden geçirilip daha teşvik edici kılınmalı. Yeni nesil teknolojiler belirlenerek bunların ticarileşmesini hızlandıracak ve start-up’ların hızlı büyümesini destekleyecek tedbirler alınmalı.
- İnovatif teknolojilerin hayata geçirilebilmesi için kamu finansmanı artırılmalı ve özel sektor yatırımları cesaretlendirilmeli.
- Şirketlerin yeni teknolojilere erişip deneyimlemesine olanak tanıyacak dijital inovasyon merkezleri ve platformları kurulmalı.
- Avrupa İnovasyon Konseyi’nin kuruluşu en geç 2021’de gerçekleştirilmeli.
- Ekosistem anlayışı içerisinde endüstriyel iş birlikleri, ortaklıklar ve platform ekonomisi için gerekli start-up’ların bu yapıda yer alması desteklenmeli.
- Rekabetçi endüstri kalifiye işgücü gerektirir. Önümüzdeki 5 yılda Avrupa Birliği bünyesinde 120 milyon Avrupalının becerilerinin artırılması ve yenilenmesi için yeniden eğitime tabi tutulması planlanmalı.
- Sürdürülebilir akıllı mobilite sektörleri odak sektörler olarak takip edilmeli.
Otomotiv sektörü ile ilgili inovasyon çalışmalarına örnek olarak İngiltere’de “Bağlantılı Otonom Araçlar Merkezi” (CCAV) ve Innovate UK ile ortak çalışan Zenzic’in, 1,2 milyon sterlin değerinde bir fonla, bağlantılı sürücüsüz araçların siber güvenlik testleri konusunda çalışacak yedi projeyi desteklemesi gösterilebilir.
Ülkemizde gerçekleştirilen inovasyon faaliyetleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ülkemizde özellikle son 10 yılda bu konuda bir farkındalık olduğunu, büyük şirketlerde kurum içi inovasyon bilincini yerleştirmek ve bu pratiği sürdürüp yönetmek üzere özel birimlerin kurulduğunu, ulusal ve uluslararası birçok inovasyon temalı toplantı düzenlendiğini, üniversitelerde bu konuda program açılıp derslerin verilmekte olduğunu memnuniyetle görüyoruz. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bünyesinde bu dönem “Teknovasyon: Teknoloji yönelimleri ve inovasyon” başlıklı bir lisansüstü ders açıyoruz ve master doktora öğrencileri ile özellikle “Birlikte inovasyon platformları” ve “İnovasyonda yapay zekâ tekniklerinin kullanımı” konularını irdeleyeceğiz. Geçtiğimiz dönem de profesyonellere yönelik “Yazılım Mühendisliği” 2. Öğretim Yüksek Lisans programında ilk kez açtığımız “Otonom araç teknolojileri” dersi büyük ilgi gördü.
Türkiye otomotiv sektörü özelinde inovasyon konusunda neler yapılabilir?
Ülkemizde inovasyona yatırım yapan sektörler düşünüldüğünde savunma sanayi, yaşam bilimleri ve sağlık sektörü ile otomotiv sektörü öncelikle akla gelmektedir. Başta ticari araç üreticileri ve yerli elektrikli otomobil insiyatifi olmak üzere sektörde inovasyon bilincinin gelişmekte olduğu görülmektedir. Özellikle otomotiv yan sanayi yani tedarik tarafında bu anlayış ve pratiğin daha hızlı benimsenmekte olduğunu görüyoruz. Buradaki en önemli sorunun klasik Ar-Ge merkezi anlayışından açık inovasyon, teknoloji şirketleri ve start-up’larla birlikte işbirlikçi inovasyona geçişte olduğu görülüyor. Bu muhafazakâr yaklaşımın terkedilip süratle kolektif, açık inovasyon pratiğine geçilmesi çok yararlı olacaktır.
Otonom araçların sektördeki yeriyle ilgili düşünceleriniz nelerdir? Sizce uzun vadede sektörü nasıl şekillendirecek?
Pandemi öncesi yapılan çalışmalarda 2025’te ABD, Avrupa ve Çin yollarında yaklaşık 7 milyon akıllı ve otonom aracın olacağı öngörülmekteydi. Pandemi sonrası diğer birçok öngörüde olduğu gibi bu konuda da bir revizyon beklenmelidir. Otonom fonksiyonları entegre etmek maliyetli olacağından bu değişimin öncelikle bu maliyeti kaldırabilecek olan toplu taşıma araçları ve TIR vb. emtia nakil araçlarından başlaması beklenmektedir. Bu değişim sadece araç üreticilerini değil distribütör, bayi ve servis sağlayıcıları da etkileyecektir. Örneğin araçlar daha dayanıklı ve güvenilir olacağından ve araç üstü yazılımın büyüklüğü ve karmaşıklığı çok artacağından servis sağlayıcılar parça değiştirmekten ziyade yazılım güncelleme gibi işlerle uğraşacaklardır.
Otomotivde teknolojilerin pandemiyle beraber uzun vadede nasıl evrilmesini bekliyorsunuz?
Pandemi öncesi özellikle büyük şehirlerdeki mobilite eğilimlerine bakıldığında sahiplenme yerine zaman paylaşımlı kullanıma (ÜBER benzeri) ve mekân paylaşımlı kullanıma (toplu taşıma) yönelim görülmekteydi. Bunun sonucu olarak gelecekte şahıslara yapılan binek otomobil satışlarının düşeceği, buna karşın paylaşımlı araç sağlayıcılara daha konforlu (infotainment açısından zengin), daha emniyetli (ADAS veya otonom fonksiyonlarla donatılmış), işletme maliyeti düşük (sürüş optimizasyonu ile enerji tüketimindeki azalma vb nedenlerle) araç satışlarının filo satışları şeklinde gerçekleşeceği öngörülmekteydi.
Otomotiv endüstrimizin bu alanda rekabet edebilmesi için büyük oranda yazılım ya da gömülü sistem olarak gerçekleştirilen bu fonksiyonların lisansla edinilmesi yerine yerli geliştirilmesine çalışılmalıdır.
Yerli otomobil inisiyatifinin kısa vadede yerli elektrikli binek otomobili üretimini hayata geçirmeye çalışırken orta ve uzun vadede, yeni teknoloji araçların üretimi için bir ekosistem oluşturulması (tedarikçiler, start-up’lar vb. ile birlikte) misyonunu da üstlenmesi beklenilmektedir.
Pandemi doğal olarak bu öngörülerin en azından kısa vade için değişmesine yol açmıştır. Sağladığı izolasyon nedeni
ile eğilim tekrar binek araba sahiplenme yönüne dönmüş buna karşın evden çalışmanın (home-office) yaygınlaşması mobiliteyi azaltmış ve toplu taşıma araçlarının da yolcu izolasyonunu sağlayacak şekilde yeniden tasarlanmasına yol açmıştır. Bunun ne denli kalıcı olacağını pandeminin seyri gösterecektir.
Yakın gelecekte ne gibi yeni otomotiv teknolojilerinin hayatımıza girmesi beklenebilir?
Bu konudaki en heyecan verici beklenti seviye 5 tam otonom sürücüsüz araçların hayatımıza girmesidir. Cep telefonları kişisel iletişimde, internet bilgiye erişim ve bilgiyi iletmede ne denli bir devrim yaratmışsa otonom araçlarında kişileri ve emtiayı transfer etmede aynı dramatik değişimi sağlayacağı öngörülmektedir. Bunu yapabilir kılacak olan sensör teknolojisi, bilgisayar donanımı teknolojisi, hataya toleranslı ve güvenilir yazılım teknolojileri, derin öğrenme vb yapay zeka teknikleri, araçların birbirleri ile konuşmasını sağlayacak iletişim teknolojileri gibi teknolojilerdeki ilerlemenin daha erişkin bir düzeye gelmesini beklemekteyiz. Araçlardaki otonomi düzeyi arttıkça sürücünün araçta kalan atıl zamanını değerlendirmek üzere araç içi bilgi-eğlence- iletişim (infotainment) sistemlerinin de çok daha gelişeceği varsayılmaktadır.