Salgın Sonrası Küreselleşme ve Gelişen Ülkeler
Bilim Akademisi üyeleri; Prof. Dr. Ayşe Buğra, Prof. Dr. Timur Kuran ve Prof. Dr. Dani Rodrik, Covid-19 salgını sonrası dünyada küreselleşmenin geleceğini ve gelişen ülkeler üzerindeki etkilerini Prof. Dr. Şevket Pamuk moderatörlüğünde tartıştı.
Bilim Akademisi, düzenlediği webinar ile dünyaca tanınmış akademisyenlerle Covid-19 pandemisi sonrası küreselleşmenin geleceği ve gelişen ülkeler üzerindeki etkilerini masaya yatırdı. 5 Haziran 2020’de gerçekleşen webinar’ın moderatörlüğünü akademi üyelerinden Prof. Dr. Şevket Pamuk (Boğaziçi Üniversitesi) üstlenirken katılımcıları ise Prof. Dr. Ayşe Buğra (Boğaziçi Üniversitesi), Prof. Dr. Timur Kuran (Duke University) ve Prof. Dr. Dani Rodrik (Harvard University) oldu.
“Salgın, dünyanın değişim sürecini hızlandıracak”
Uzun yıllar gelişen ülkelerin iktisadi sorunları ve küreselleşme üzerine çalışmalar yürüten Prof. Dr. Dani Rodrik, salgın sonrası için iki fikrin gündeme geldiğini vurguladı: “Her şeyin tamamen değişeceğini bekleyenlerin yanı sıra, trendlerin daha da güçlenerek devam edeceğini söyleyen iki kamp var. Ben kendimi ikinci kampta görüyorum. Bu, dünya düzeni değişmeyecek anlamına gelmiyor. Küresel ekonomik düzen, salgın öncesinde sürdürülemeyecek bir hâle geldiğinden değişim süreci başlamıştı, salgının bunu daha da hızlandıracağını düşünüyorum.”
Dr. Dani Rodrik: “Eğer düzeni baştan inşa edecek olsam, küreselleşmenin ekonomik yönünü ikinci plana atıp bugüne kadar ihmal edilen kamu sağlığı ve çevre konularını ön plana çıkarırdım.”
Rodrik, 1990’lardan sonra yaşanan küreselleşme hareketlerinin dünyayı zora soktuğunu ve eşitsizlikleri artırdığını belirterek şöyle dedi: “Çin, yeni düzen oyununu çok iyi oynayarak 90’larda küreselleşmeyi kendi amaçlarına göre iyi kullandı. Türkiye ise 80 sonrası dünya ticaretine entegre olmayı başarabilse de dış mali piyasalarla ve sermaye akımlarıyla olan ilişkilerini iyi organize edemedi. ABD ve Çin arasındaki stratejik rekabet ekonomik küreselleşmenin devamına müsaade etmeyecek. Eğer düzeni baştan inşa edecek olsam, küreselleşmenin ekonomik yönünü ikinci plana atıp bugüne kadar ihmal edilen kamu sağlığı ve çevre konularını ön plana çıkarırdım.”
“Covid-19, sağlık, bilim ve eğitim sektörlerine olumlu ivme kazandıracak”
Kuramsal iktisat ve Ortadoğu iktisat tarihi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Prof. Dr. Timur Kuran, Covid-19 salgınının sağlık, bilim ve eğitim sektörlerine olumlu ivme kazandıracağını belirterek şunları söyledi: “Bu salgın, sağlıkta küresel standardizasyona ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Teknoloji dünyası ise Dünya Sağlık Örgütü’nü beklemeden hızla çözüm üzerinde çalışmalara başladı. Bunun da bireylerin kişisel verilerinin ortaya dökülmesi ve tek elde toplanması gibi sakıncaları olabilir.
Salgının etkilerinin en çok görüldüğü sektörlerden biri de eğitim. Mart ayında panik yaşayan binlerce okul uzaktan eğitime geçerek bu sektöre yeni bir boyut kazandırdı. Bunun olumsuz yanları olsa da bulunan çözüm, şartlar ve zaman darlığı düşünülürse başarılı oldu. Uzaktan eğitim, salgından sonra da artarak devam edecek. Hem gelire muhtaç üniversiteler hem de daha ucuza eğitim almak isteyen öğrenciler bundan kazançlı çıkacak.”
Kuran, uzaktan erişimle binlerce kişinin katıldığı konferans, bilimsel toplantı vb. etkinliklerin küreselleşmeyi hızlandıracağını da belirtti.
Prof. Dr. Ayşe Buğra: “Kayıt dışı çalışanlar, küresel iş gücünün yüzde 60’tan fazlasını oluşturuyor. Dünya nüfusunun yüzde 55’inin hiçbir sosyal güvencesi bulunmuyor.”
“30 yıllık küreselleşme dinamikleri artık sürdürülemez”
Etkinliğin moderatörlüğünü sütlenen Prof. Dr. Şevket Pamuk, küresel salgının eşit olmayan etkileri üzerinde durarak, salgının her ülkede, her kesimi eşit etkilemediğini, salgından en çok yoksulların etkilendiğini söyledi. Salgına hükümetlerin verdiği tepki açısından gelişmiş ülkeler ve gelişen ülkeler arasında önemli farklar olduğunu belirten Pamuk, Prof. Dr. Ayşe Buğra’ya salgının özellikle düşük gelirli ve yoksul ülkelerdeki etkilerini sordu.
Siyaset ve iktisadın etkileşimi ile ilgili çalışmalar yürüten Buğra, son 30 yılda yaşadığımız küreselleşme dinamiklerinin artık sürdürülemez olduğuna dikkat çekti. Buğra şöyle devam etti: “1988’de dünyanın en düşük gelirli yüzde 10’unun çok büyük bir kısmı Çin’de yaşıyordu. Bugün yoksulluk coğrafî yer değiştirerek Afrika ve Güney Asya’ya kaydı. Ülkeler arasındaki gelir eşitsizliği bir miktar azalırken, ülkelerin içerisindeki gelir eşitsizliği ciddi biçimde arttı. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’inin gelirleri durmadan artıyor. Bu yüzde 1 kesimin, millî gelirin yüzde 20’sini aldığı ülkeler var. Salgından en çok etkilenenler; güvencesiz, kayıt dışı işlerde çalışanlar. Kayıt dışı çalışanlar, küresel iş gücünün yüzde 60’ından fazlasını oluşturuyor. Dünya nüfusunun yüzde 55’inin hiçbir sosyal güvencesi bulunmuyor. Düşük ve orta gelirli ülkelerde her dört çalışandan biri yoksul. Yani çalışmak meseleyi çözmüyor. Eskiden yoksulluktan bahsederken aklımıza hep kırsal kesim yoksulluğu gelirdi, ancak yoksulluk kırsal bir olgu olmaktan çıkarak yerini, yoksulluğun en çarpıcı şekilde yaşandığı şehirlere bıraktı.”
“Salgının sonuçları, devlet politikaları ve toplumların koşullarına göre şekillenecek”
Prof. Dr. Şevket Pamuk, tarihte yerel ve küresel birçok büyük küresel salgınlar yaşandığını, bunların da küreselleşme süreçleriyle, farklı kıtalardaki toplumların birbiriyle etkileşimleri sonucu ortaya çıktığına dikkat çekti. Geçmiş salgınlara bakılarak hepsi hakkında bir genelleme yapılamayacağını söyleyen Pamuk, “Aynı küresel salgın, farklı toplumlarda, farklı koşullarda, farklı sonuçlara yol açabiliyor. Kesin sonucun ne olacağını öngörmek mümkün değil; bu toplumların koşullarına ve devletlerin politikalarına çok bağlı. Küreselleşme eşitsizliklerle dolu bir süreç. Salgın ise birçok fırsat ve risk içeriyor. Salgın sonrası etkiler, toplumların göstereceği tepkiye, toplumların ve devletlerin kapasitelerine ve insanların yapacaklarına çok bağlı” dedi.