Detaylı bilgi için tıklayınız.
19. YÜZYIL TEKNOLOJİSİNİN YENİDEN KEŞFİ: ELEKTRİKLİ ARAÇLAR
Asırlık Genç Teknoloji: Elektrikli Motorların Tarihine Kısa Bir Bakış
“Elektrikli ve hibrit motorlu araba” kavramının gündelik dilimizde yer buluşu en fazla 10 yıl geriye gidiyor. Bu durum, elektrikli motorların günümüz teknolojisinin ürünü olduğu düşüncesini yaratıyor. Oysa ki büyük büyük dedelerimizin bizden önce duyduğu, kökeni 19. yüzyıla dayanan bu teknoloji ilk kez 1837 yılında, Robert Davidson adında bir İngiliz tarafından icat edildi.
Davidson’un, demir çinkolu bir akümülatör ve yalın bir elektrik motoruyla çalıştırdığı elektrikli arabası, çağdaş elektrikli taşıtların temelini atan ilk tasarımdı. Kurşunlu akümülatörün bulunmasını takiben 1881'de Fransız Omnibüs şirketi ilk ticari elektrikli taşıtın yapımına imza attı. Omnibus’ın ürettiği elektrikle çalışan otobüsler, 1888 yılında Londra’da hizmet vermeye başladı. W. C. Bersey'in ürettiği elektrikli taksiler ise, 1897'de kullanıma girdi ve iki yıl kadar çalıştırıldı. 1900'lü yılların başlarında Londra, Paris, New York gibi dünyanın önde gelen metropollerinde elektrikli otomobiller caddelerin hakimi durumundaydı.
Günümüzün ileri teknolojisiyle bile bir sorun teşkil eden menzil ve şarj konuları; 1900’lü yıllarda daha da yoğun bir şekilde hissediliyordu. Ford’un içten yanmalı motor teknolojisine yaptığı yatırım ve söz konusu araçları herkesin satın alabileceği fiyatlarla üretmek konusundaki başarısı; elektrikli otomobilleri tarihin tozlu raflarına kaldırdı. En azından iki yüzyıllığına… Geriye sadece elektrikle çalışan tramvaylar, troleybüsler kaldı.
Fosil Yakıtlara Veda
Arada geçen iki yüzyılda artık reddedilemez bir gerçek olarak yaşadığımız küresel iklim değişikliği ile gezegenimiz bize net bir mesaj verdi: “değişmelisiniz.”
Küresel iklim değişikliğinin iki temel nedeni vardı; atmosfer sıcaklığını artıran sera gazlarının kontrolsüz biçimde atmosfere salınımı ve artan nüfus ile birlikte tüketimin dünya kaynaklarının çok üzerine çıkmış olması.
İşte bu konjonktür içinde; fosil yakıtların kullanımını temeline oturan klasik motor teknolojileri müdahale edilebilecek en temel alanlardan bir tanesi olarak karşımıza çıkıyordu. Araçlarda kullanılan fosil yakıtların ve buna bağlı karbon emisyon değerlerinin küresel ısınmadaki rolü göz önünde bulundurulduğunda, ulaşımda elektrikli araçlara yönelmek alınabilecek en hızlı aksiyon oldu.
Özellikle otomotiv endüstrisine yön veren Avrupa ülkelerinde, kentlerde hava kalitesinin geliştirilmesi ve karbon emisyonlarının azaltılması amacıyla yasa tasarıları onaylanmaya, aksiyon planları eyleme alınmaya başladı. C40 Kentleri olarak da bilinen "Büyük Kentler İklim Liderlik Grubu" tarafından yapılan açıklamaya göre; Paris, Meksiko, Madrid ve Atina belediye başkanları yayımladıkları ortak bildiriyle dizel yakıtlı araçları 2025 itibarıyla trafikten tamamen men etmeyi taahhüt ettiler. Benzer şekilde, Hollanda 2016’da onayladığı yasa tasarısıyla, 2025 yılından itibaren dizel araçların satışını yasaklayacaklarını duyurmuştu. Otomotivin kalbi Almanya da elektrikli otomobil üretimini teşvik için benzinli ve dizel araçların satışını 2030 yılından itibaren yasaklamayı planlıyor.
Elektrikli araç teknolojisine yapılan yatırımların yanı sıra Avrupa Birliği, karbonsuz taşımacılık sistemini yaygınlaştırmaya destek olacak çeşitli politikalar ile elektrikli araçlar dahil olmak üzere düşük emisyonlu araçların üretimini teşvik ederken, bir yandan da şarj noktaları gibi söz konusu ulaşım modelini yaşatacak altyapıyı da kurmak üzere adımlar atmaya devam ediyor. Yeni üretilen araçların kilometre başına ne kadar karbondioksit (CO2) salınımı yapabileceğini de mevzuatlar ile kontrol altında tutmayı hedefliyorlar.
Tüm bu yasa tasarıları ve mevzuat sınırlamaları ile tüketici davranışı kontrol altına alınmaya çalışılırken, nihai tüketicinin aracın şarjının bitmesi ve yolda kalma gibi endişeleri devam ediyor. Bu noktada; şarj istasyonları yeterli sayıya ulaşmadıkça elektrikli araç kullanımının yaygınlaşması da kısıtlı kalacağından yalnızca elektrikli otomobil üretimine değil servis ve destek hizmet alanına da yatırım yapılması gerekiyor. Birçok marka elektrikli modellerini piyasaya sürmeye devam ederken, üretim sayılarının artması ile birlikte güçlü ve dayanıklı aküye olan talep de hızla artmaya başladı. Benzinli ve dizel araçlar için motor ne kadar önemliyse pilin de elektrikli araçlar için aynı önemde olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu alana yapılacak yatırımların önemini de tahmin etmek zor değil.
Değişen Pazarda Türkiye…
Dünyadaki tüm bu gelişmeler karşısında, ülkemizde de konuyla ilgili değişiklikler filizlenmeye başladı. Örneğin; Zorlu Holding pil üretimi alanında toplam 4.5 milyar dolarlık yatırımla beş yıl içerisinde 500 bin elektrikli araca batarya sağlayarak Türkiye’yi pil üretimi alanında dünyada sayılı, Avrupa’da ise tek büyük üretici konumuna getirecek bir adım atmaya hazırlanıyor.
Türkiye’nin hem potansiyeli hem de akaryakıta uygulanan yüksek vergi politikası göz önünde bulundurulduğunda; ülkemiz pek çok farklı yatırımcı için de cazibe noktası oluyor. Bundan hareketle, dünyada yaygın bir şarj istasyonu ağını yöneten Fullcharger, yaptığı üç yıllık yatırım planı kapsamında Türkiye’de 334 merkeze şarj istasyonu kurmak için çalışmalara başladı.
Otomotiv endüstrisinin küresel iklim değişikliği ve enerji sorunlarının etkisi altında geliştiği ve değiştiği dünyada, ülke olarak bu dönüşümün dışında kalmamız mümkün görünmüyor. Dünyanın kaçınılmaz olarak ilerlediği bu yolda, doğru hamleleri yaparak gerek otomotiv üretimi, gerek yan sanayide katma değeri yüksek alanlara yatırım yapmak kritik bir eşik olarak önümüze çıkıyor. Bu çerçevede, Akıllı Ulaşım Sistemleri ve Endüstri 4.0 politikaları ile, ülkemizde bulunan ulaşım türlerinin tümünde, bilgi ve iletişim teknolojileri kullanılarak elde edilen gerçek zamanlı bilgiler aracılığıyla; güvenli, etkin, verimli, yeniliğe açık, çevre dostu, sürdürülebilir ve akıllı bir ulaşım ağına ulaşabilmek amaçlanıyor. Bu noktada, küresel yarışta geride kalmamamız için, Türkiye’de faaliyet gösteren markaların süreci desteklemesi de oldukça önemli görünüyor.
Kaçınılmaz olan bu değişimin uzun vadede Dünyamıza nasıl bir etki yaratacağı ise başlı başına ayrı bir tartışma konusu. İklim değişikliği sorununa çözüm getirmesi beklenen elektrikli otomobillere büyük umutlar bağlanmakla birlikte, pillerinin üretim aşamasında yarattığı yüksek emisyon salınımı, ömrünü tamamlamış pillerin imhasının nasıl gerçekleştirileceği ve daha önemlisi elektrik üretiminin gerçekten sürdürülebilir kaynaklarla sağlanıp sağlanamayacağı gibi sorular önümüzdeki dönemde çok daha geniş tartışma alanları yaratacağa benziyor.
Elektrikli araçları ne kadar tanıyoruz?
- Elektrikli araçlarda vites bulunmakta mıdır?
Evet. Şu an üretimde olan modellerde vites bulunmakla birlikte, gelişen teknoloji ile birlikte vites ve şanzıman ihtiyacının ortadan kaldırılması hedefleniyor.
- Elektrikli araçlar kaç saatte şarj olmaktadır?
Aracın modeline ve şarjın türüne bağlı olarak yarım saat ile iki buçuk saat arasında değişmektedir.
- Ortalama bir elektrikli araç saatte maksimum kaç km hız yapabilmektedir?
Ortalama bir elektrikli aracın saatte çıkabildiği maksimum hız 250 km’dir.
- Elektrikli otomobiller için farklı bir vergilendirme söz konusu mudur?
Elektrikli otomobiller, benzinli veya dizel araçlara uygulanan MTV tutarının %25’i oranında vergiye tabi olmakta. Yani eğer benzinli bir aracın MTV tutarı 3.000 TL ise, aynı fiyat aralığındaki elektrikli otomobilin MTV tutarı 750 TL olacaktır.
İçten yanmalı araçlarda ÖTV oranı %50 ile %160 arası değişirken, elektrikli otomobilde bu oran %3 ile %15 arasındadır.
- Elektrikli otomobil bir tam şarj ile kaç km yol alabilmektedir?
Marka ve model bazında rakamlar farklılık gösteriyor. 200 km’den 500 km’ye kadar farklı menzillere sahip araçlar bulunuyor.
Hazırlayan:
Betül Parlayan