Tacirler Yatırım Baş Ekonomisti Özlem Bayraktar Gökşen Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

2018 yılında büyüme yüzde 5’i bulabilir

Tacirler Yatırım Baş Ekonomisti Özlem Bayraktar Gökşen, 2018 yılına dair beklentilerini bizlerle paylaştı.2018 ve 2019’da bütçe politikalarının büyümeyi destekleyici nitelikte olmaya devam edeceğini belirten Gökşen, enflasyon dinamikleri ve kamu borçlanma ihtiyacının yüksek düzeyde kalması nedeniyle faizlerde iki haneli seviyelerin devam edebileceğini söyledi. Gökşen ayrıca 2018 yılı makro ve kur tahminlerini paylaşırken, büyümenin yüzde 5’i bulabilebileceğini, en asyonda bir miktar gerileme yaşanacağını kaydetti. “Türkiye, rakip ülkeler ile karşılaştırdığında daha yüksek bir getiri sağlıyor ancak risk algısı halen yüksek” diyen Gökşen, sıkı para politikası duruşunun devamına ihtiyaç olduğunun altını çizdi.

İçinde bulunduğumuz ekonomik ve sosyal görünüm hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Zorlu geçen bir dönem sonrasında 2017’de büyüme konusunda bir zayıflık bekleniyordu. Ancak yıl içerisinde maliye politikasının hızla büyümeyi destekleyici nitelikte çalıştırıldığını gördük. Özellikle Kredi Garanti Fonu (KGF) tarafında çok ciddi bir kredi arzı sağlandı, söz konusu adım ile beraber büyümede özellikle 3. çeyreğe yansıyan oldukça güçlü bir pozitif etki oldu. Sonuç olarak beklentilerin aksine büyümenin bu yıl yüzde 7’ye yakın olma ihtimali oldukça yüksek. Ancak destekleyici politikalarla sağlanan büyüme bir takım yan etkilerle geldi. Özellikle enflasyon endişe verici seviyelere doğru yol aldı. Geldiğimiz noktada yüzde 13 seviyelerine ulaşan yıllık manşet TÜFE artışı uzun zamandan beri en yüksek yeri işaret ediyor. Bu yükselişin ardında talep baskısı da bir miktar etkili ancak asıl neden, kurda yaşanan hızlı değer kayıplarının ekonomik aktivitenin de güçlü olduğu bir dönemde fiyatlara hızlı bir şekilde yansıtılması oldu. Sonuçta bekleyişlerde ve fiyatlama davranışlarında hızlı bir bozulma yaşandı.

Ayrıca bütçe açığı tarafında da bir açılma oldu. Yılı yüzde 2’ye yakın bir bütçe açığı / GSYİH ile kapayacağız. Ekonomik büyümenin oldukça zorlu bir döneme girdiği noktada “ters döngüsel” olarak adlandırılan maliye politikası adımlarını yerinde buluyoruz. Ancak Orta Vadeli Ekonomik Program’a (OVP) göre 2018 ve 2019 yıllarında da bütçe politikalarının büyümeyi destekleyici nitelikte olmaya devam etmesi, artan kamu borçlanma gereği nedeniyle faizler konusunda endişe yaratabilir. İstihdam piyasasının desteklemesinin gelecek yıl da devamı beklenmesine rağmen, işsizlik oranının 2018 yılı sonunda sadece yüzde 10,5’e gerilemesi bekleniyor.

2018’de takip edilmesi gereken önemli beklentileri ve ekonomideki seyri etkileyebileceğini düşündüğünüz önemli başlıkları paylaşır mısınız?

2018 yılı genel olarak 2017’nin makro görünüm açısından benzeri bir resim çizebilir. Büyümeye aynı ivmeyle devam etmeyebilir ancak KGF sistemi çerçevesinde geri dönüşlerin rotatif şekilde yine Fon kapsamında kullandırılabilmesi, kredilerdeki büyüme trendini belirli bir seviyede korumaya destek olacak. Diğer taraftan dış talep koşullarının 2017 yılındaki kadar olmasa da destekleyici olmaya devam edebileceğini görüyoruz. Daha da önemlisi yatırım tarafında bir ivme bekliyoruz. Bütün bunlar ışığında yüzde 5’lere varan bir büyüme mümkün olabilir. 2018’de yatırımlardan gelen katkının büyüme üzerindeki etkisini daha güçlü olabilir. Sonuçta,

  • Büyüme tarafında yüzde 5 seviyelerine ulaşabileceğimizi düşünüyoruz. İşsizlik oranında sınırlı bir iyileşmenin olabileceğini ancak halen iki haneli seviyelerde kalmaya devam edeceğimizi tahmin ediyoruz.
  • Eflasyonda gelecek sene yüzde 9 seviyelerine gerileme bekliyoruz ancak bu oran halen yüksek bir yeri işaret ediyor.
  • Bütçenin destekleyici olmaya devam etmesi halinde bütçe açığı/GSYİH oranının yüzde 2-2.2,2 aralığında bir yerde gerçekleşmesi beklenebilir.
  • Cari açık tarafında ise GSYİH’ya oranla yüzde 5-5,5 aralığındaki seviyelerin korunacağını düşünüyoruz. 
  • Kur tarafından beklentilerimize baktığımızda ufak çaplı bir reel değer kaybı senaryosu ile çalışıyoruz. Bu çerçevede USD/TL yıl sonu beklentimiz 4,20, EUR/TL 5,05 ve Sepet/TL beklentimiz 4,63 seviyesinde. 

Risk faktörlerinden de bahsedebilir misiniz? 

Son dönemde jeopolitik riskler oldukça yüksek seyretti. Suriye’deki gelişmeler artık son noktaya doğru ilerliyor. Türkiye’nin bu noktada pozisyonu ne olacak? ABD ve Avrupa ile gerilen ilişkiler nasıl devam edecek? Jeopolitik risklerin yanı sıra, gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının normalleşme sürecinin gelecek yıl içerisinde varlık fiyatlamalarına yansıması çerçevesinde gelişmekte olan ülkeler açısından daha zorlu bir sürece işaret edebilir. 2017 yılı, global anlamda büyümenin enflasyon yaratmadığı bir ortam içerisinde seyretmişti. 2018 yılında enflasyonda ne kadar hızlanma olacağı oldukça belirleyici bir risk faktörü olarak karşımızda duruyor. 

Döviz kurlarının seyri ne olacak, neler etkili olabilir? 

2017 yılı başı ve sonunda kur tarafında keskin değer kayıplarının yaşandığı bir yıl oldu. Söz konusu kayıplar ile beraber TL reel anlamda 2003’den beri en düşük seviyesine geriledi. Reel kur seviyeleri karşılaştırmalarında Türkiye yine en zayıf para birimleri arasında yer aldı. 2018 yılına geldiğimizde ise riskler olmasına rağmen baz senaryomuzda aynı oranda bir reel değer kaybını öngörmüyoruz. Ancak TL’nin eşit ağırlıklandırılmış sepet karşısında ufak çaplı da olsa yıl sonunda reel değer kaybı yaşaması da mümkün. Global finansal koşulları 2017’ye göre daha zorlayıcı olabilir. 

Merkez Bankası’nın bu süreçte izlediği politika konusundaki görüşleriniz nelerdir? Faiz artırımı ve diğer müdahale araçları açısından nasıl bir yol izlemesini bekliyorsunuz? 

Merkez Bankası sene içerisinde efektif politika faizini yüksek seviyelere çekerek önemli bir kredibilite kazanırken, TL’nin de nispeten güçlü kalmasını sağladı. Ancak son dönemde TL’deki değer kaybının enflasyon üzerindeki etkisinin kısa dönemde hemen görülmeye başlanması ve ekonomik aktivitenin de yarattığı bir talep baskısı ile beraber enflasyon yüzde 13 seviyelerine geldi. TCMB’nin yüzde 12,25’de tuttuğu ağırlıklı ortalama faizinin yükseltilmesi gerekliliği piyasa nezdinde çokça dile getirildi. Aralık içindeki kararı ile beraber TCMB beklentilerden daha düşük oranda bir faiz artırımı yaptı. Ancak 22 Kasım’da fonlama kompozisyonunda yaptığı değişiklik ile 25 baz puanlık artışın üzerine 50 baz puan daha artırım yapılarak, ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti yüzde 12,75’e çıkarılmış oldu. Şu noktada gelecek dönemde baz etkisi nedeniyle düşmesi beklenen enflasyon ve TL tarafında keskin değer  kaybı sonrasında bir miktar stabilite arayışı nedeniyle aralık ayında yapılan artırımın yeterli olduğu mesajı veriliyor. Reel politika faizleri anlamında bakıldığında Türkiye, rakip ülkeler ile karşılaştırdığında daha yüksek bir getiri sağlıyor ancak risk algısının halen oldukça yüksek düzeyde olması ve enflasyonun son 13 senenin en yüksek seviyeye ulaşması ile politika faizleri konusundaki tartışmaların devam ettiği görülüyor. 2018 yılı için enflasyonda 2017’ye göre bir yumuşama beklentisine rağmen halen yüksek seviyelerden bahsediyor oluşumuz dolayısıyla sıkı para politikası duruşunun gerekliliği ön planda olmaya devam edecek.

Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı konumundaki Avrupa Birliği ülkelerindeki gelişmeler göz önüne alındığında neler bekliyorsunuz? Brexit’in ne gibi etkileri oluyor?

Brexit sürecinin 2018 yılı içerisinde de zorlu toplantılara gebe olduğunu düşünüyorum. Brexit sonucunda gümrük uygulamaları ne yönde ilerleyecek? Avrupa’daki ekonomik aktivite göstergelerinin iyi gitmesi 2017’de ihracat performansımıza olumlu yansıdı. Bölgede özellikle dayanıklı tüketim malı ticaretimizin yoğunluğu ihracatımız üzerinde olumlu etki yaptı. Euro bölgesi PMI verileri ile ihracat performansımız arasındaki ilişkin bu anlamda yüksektir. TL’nin reel olarak değer kayıplarının yarattığı daha rekabetçi duruşun yansımalarının ise sınırlı da olsa (geçmiş yıllara oranla daha düşük bir korelasyon olması dolayısıyla) pozitif yansıdığı belirtilebilir.

Tüketici ve finansman kredilerinde nasıl bir talep oluşacağını düşünüyorsunuz?

Türkiye’de kredi talebi açısından her daim bir iştah mevcut. Ancak arz tarafında zaman zaman gerek kaynak yetersizliği (tasarruf eğiliminin düşüklüğü) gerekse kaynak maliyeti nedeniyle sorunlar yaşanıyor. Geçen yıl içerisinde KGF etkisiyle sağlanan yüksek kredi arzının mevduat maliyetlerinde ve sonrasında yine kısır döngü ile kredi faizlerine yansıması görülmüştü. Gelecek yıl içinde faizler üzerinde aynı nitelikte bir baskı olmayacak olsa dahi faizlerdeki yüksek gidişatın devamı görülebilir. Zira kurdaki değer kayıpları ve enflasyona yansımaları para politikası duruşunun sıkı ilerlemesi gerekliliğine ilişkin beklentiyi artırıyor. Gösterge faizlerdeki yükselişin yanı sıra tasarruf eğilimine ilişkin herhangi bir iyileşme de kısa vadede beklenmiyor. Bu nedenle kaynak kısıntısı problemi gündemde kalacak ve dolayısıyla faiz seviyelerde düşüşler de sınırlı kalacak.

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Otomotiv sektörü öncü niteliğini sürdürmeye devam ediyor. İhracat tarafında lider nitelikte oluşu bunun en önemli nedenlerinden biri. Katma değerli büyümenin öneminin her fırsatta altının çizildiği bir noktada otomotiv sektörünün de sektörler arasındaki etkileşiminin bol ve katma değeri oldukça yüksek bir yeri işaret etmekte olduğu aşikar. Sektördeki kapasite kullanım oranları yüzde 80’lerin üzerinde. Önümüzdeki dönemde yatırımlara ilişkin hareketlenmenin olması durumunda yine Türkiye ekonomisine pozitif yönlü bir katkıda bulunması beklenen sektörler arasında önemini koruyor. Bu noktada özellikle sürücüsüz araç, elektrikli araç devrimlerinin yaşandığı bir dönemde Türkiye’nin rekabet açısından geride kalmaması için AR-GE aktivitelerinin ve bu çerçevede verilecek teşviklerin önemli olduğunu düşünüyorum.

 

 

 

 

 


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next