“Küresel ekonominin orta vadedeki olumlu tablosuna karşın, riskler önemini koruyor”
KPMG Türkiye Başkanı Murat Alsan ile 2017 yılı değerlendirmesi ve 2018 beklentileri üzerine konuştuk.
2017 yılının sonuna yaklaşırken dünya ve Türkiye’ye ilişkin genel bir ekonomik değerlendirme rica edebilir miyiz?
2017 yılının geride bıraktığımız döneminde küresel ticaret ve finans piyasalarında yaşanan gelişmeler, dünya ekonomisinin 2016 yılından daha iyi bir performans sergileyeceğine dair olumlu beklentileri haklı çıkardı. Küresel ihracatta yaşanan yüzde 8,6 oranında artış, Euro Bölgesi’nde ilk çeyrekte yüzde 2,0 olan büyüme hızının yüzde 2,3’e yükselmesi ve gelişmekte olan ekonomilerin yarattığı toplam katma değerin ikinci çeyrekte yıllık bazda yüzde 5,2 büyümesi, dünya ekonomisinin ılıman bir iklimden geçtiğini gösteren önemli verilerdir.
Önümüzde duran, ABD-Kuzey Kore gerilimi, Almanya seçimleri sonrasında yeni koalisyon sancısı, İspanya’nın Katalonya özerk bölgesindeki bağımsızlık adımlarının yanı sıra, Ortadoğu’daki hareketlilik ve sınır bölgesindeki gerilim gibi riskleri görmezden gelmemeliyiz. Şimdilik iyi bir seyir izleyen reel ekonomiden gelen verilerin, bu gelişmelerin etkisi ile zayıflama eğilimi göstermesi karşısında, finansal piyasalarda sert reaksiyonlar görülebileceği ihtimali akılda tutulmalıdır.
Türkiye ekonomisi ise 2017’nin ilk yarısını yüzde 5,1 gibi güçlü bir büyüme ile kapattı ve OECD ülkeleri içinde en çok büyüyen ülkelerden biri olmaya devam etti. Türkiye’nin 2017’yi yüzde 5’in üzerinde bir büyüme ile tamamlaması yüksek bir ihtimal.
Halen Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı konumundaki Avrupa Birliği ülkelerindeki gelişmeler göz önüne alındığında belli başlı ekonomiler açısından neler bekliyorsunuz?
Seçimler nedeniyle ekonomik zorluklarla karşılaşabileceğinden endişe edilen Avrupa ekonomileri, büyüme açısından pozitif sürprizler yapmaya devam etti. Almanya’daki seçim sonuçları bir miktar politik belirsizlikleri tetiklese de orta vadede Avrupa ekonomilerini olumsuz etkileyecek bir gelişme öngörmüyoruz.
Gelişmekte olan ülkelerde büyüme toparlanarak devam ediyor ve bu ülkelere sermaye girişleri canlılığını koruyor. Hindistan’da yeni vergi sistemi ve parasal operasyon ile artan belirsizlikler, büyüme görünümünün de zayıflamasına yol açtı. Brezilya ikinci çeyrekte yıllık bazda üç yıl sonra ilk kez pozitif büyüme kaydederken, Rusya ve Güney Afrika’da da benzer şekilde toparlanmalar dikkat çekti. 2017’nin ilk yarısında yıllık bazda yüzde 6,9 büyüyen Çin’de tüketici enflasyonundaki ılımlı seyre karşın üretici fiyatları maliyet baskısı altında kalıyor.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program konusunda görüşlerinizi alabilir miyiz? Orta Vadeli Program’ın Türkiye ekonomisi üzerindeki yansımaları sizce nasıl olacak?
OVP’da hükümet büyümenin hızlandırılmasını, istihdamın artırılmasını ve gelir dağılımının iyileştirilmesini temel amaçlar olarak belirledi. Bu amaçlara ulaşmak için de program döneminde çok sayıda yapısal reformun yapılacağı belirtiliyor.
OVP’deki rakamsal hedeflerin hiçbiri çok iddialı görünmese de bu hedeflerin birçoğuna ulaşmak kolay değil. Zira küresel ekonominin orta vadedeki olumlu tablosuna karşın, riskler önemini koruyor.
Öte yandan bu seviyede bir büyüme ile işsizlik oranının 2017 sonunda olması öngörülen yüzde 10,8’den, program dönemi sonunda yüzde 9,6’ya ineceği tahmin ediliyor.
Benzer şekilde cari açıkta öngörülen iyileşme süreci, büyük ölçüde ham petrol fiyatlarının ve turizm gelirlerindeki toparlanmanın gücüne bağlı olacak. Ancak yine geçmiş yıllardaki deneyimler, bu dinamikte varsayılan süreç geçerli olsa bile cari açıkta iyileşmenin bu büyüme modeli ile zor olabileceğine işaret ediyor. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak enflasyonun beklenen iyileşmeyi sağlaması, döviz kurlarında ve gıda fiyatlarında oynaklığın düşük kalmasına bağlı olacaktır. Dolayısıyla oldukça sıkı bir para politikası uygulanmadıkça enflasyona ilişkin öngörülerin tutma olasılığının zayıf olduğunu düşünüyoruz.
2018 yılına ilişkin beklentilerinizi paylaşabilir misiniz?
2017’nin üçüncü çeyreğinde yılın ilk yarısına oranla daha yüksek bir büyüme bekleniyor ancak son çeyrekte aynı ivmenin sürmesi zor görünüyor. 2018’de ise büyümenin aynı hızda devam etmesine yönelik belirsizliklerden dolayı yüzde 4-5 aralığında bir büyüme tahmin ediyoruz.
Enflasyonda dalgalı bir seyir yaşanacağını, yıl sonunda yüzde 9,5-10 aralığında gerçekleşmesi beklenen enflasyonun, 2018’de ise yüzde 8’in üzerinde seyredeceğini öngörüyoruz.
2017’nin geride bıraktığımız 9 aylık döneminde küresel ekonomide yaşanan toparlanmanın, son çeyrekte de sürmesi bekleniyor. Ancak 2018’e girerken dünya siyasetindeki kırılmaların daha da belirginleşmesi üzerinde durulması gereken bir risk unsuru olarak öne çıkıyor.
Ülkemiz açısından bakıldığında, OVP dahilinde maliye politikasına ilişkin ortaya konulan hedefler gelecek yıl için yine büyüme dostu bir çerçeve sunuyor. Gelirlerin harcamalardan hızlı artışı öngörülse de bütçe açığının milli gelire oranının oldukça sınırlı bir iyileşme göstereceği öngörülüyor. Vergi dışı gelirlerde beklenen artışlar kaydedilemezse, Hazine’nin borçlanma programının 2018 yılında da yüklü olabileceği beklenebilir.
Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?
Türkiye otomotiv endüstrisi, ihracat ve üretim kapasitesini her yıl biraz daha artırarak dünya pazarındaki yerini koruyor. Türkiye otomotiv sektörü son yıllarda Avrupa’ya daha entegre oldu ve genişlemesini sürdürdü. Dünyanın en büyük otobüs üreticisi olmasının yanı sıra, otomobil ve kamyonet üretiminde de ilk sıralarda yer alıyor. 2016 yılında AB’nin ithal ettiği araçların yüzde 20’si Türkiye’den gitti ve bu oran 2017’de korundu. Gelinen noktada Türkiye, Avrupa’nın 7’nci ve dünyanın 17’nci araç üreticisi unvanını koruyor. Türkiye’yi bu listede daha yukarı taşıyacak ve rekabet gücünü artıracak tek konunun inovasyon ve uzun süredir hayal edilen rekabetçi Türk markasının hayata geçirilmesi olduğunu düşünüyoruz.