“Robotik teknoloji, sanayinin istihdam yaratma kapasitesini azaltabilir”
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan, yapay zekanın üretim ekonomisi üzerindeki olası etki ve risklerine dikkat çekti. Türkiye’de zamanın ruhuna uygun olarak bir sanayileşme perspektifi benimsenmesi ihtiyacını belirten Bahçıvan, bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarıyla entegre bir halde kurgulanması gerektiğini söyledi.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin Ağustos 2017 Olağan Toplantısı “Küresel Rekabet ve Nitelikli Üretim İçin Bilim ve Teknolojinin Işığında Yeni Bir Sanayileşme Perspektifi” ana gündemi ile gerçekleştirildi.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan açılış konuşmasında yapay zeka konusuna değindi. Bahçıvan, özellikle dünya teknoloji devlerinden Tesla ve SpaceX’in CEO’su Elon Musk ile Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg arasında yaşanan tartışmanın da etkisiyle dünyanın gündemine yerleşen yapay zeka konusunun üretim ekonomisi üzerindeki risk unsurlarına dikkat çekti. Tüm dünyada büyük bir hızla ilerleyen teknolojik akıl ve gelişmelerin siyasal ve sosyal aklın ilerisinde koşmasının bazı riskleri de beraberinde getirdiğinin altını çizdi. Ayrıca hayallerin ötesinde teknolojilerin hayatımıza girdiğini, yıkıcı yenilik olarak ifade edilen buluşların her geçen gün başka bir sektörü etkilediğini belirtti. Bahçıvan “Biz sosyal ve siyasal kurumlarımızla bu gelişmeye gerçekten hazır mıyız? Teknolojik gelişmenin günlük yaşamda getireceği değişimleri yeterince tartışıyor muyuz? Olası olumsuz etkilerini önleyecek tedbirler üzerinde düşünüyor muyuz? Dünya nüfusu artmaya devam ederken teknolojik gelişmeler sayesinde daha az işgücüyle daha verimli üretim yapmak mümkün hale geliyor. Özellikle robotik teknoloji gelişmeleri, gelecekte sanayi kuruluşlarının istihdam yaratma kapasitesini daha da azaltabilir” dedi.
“Ortak akıl, teknolojiye insan odaklı bakmalı”
Silikon Vadisi gibi örneklerin çok daha az çalışanla yüksek ekonomik performansı ortaya koyduğunu dile getiren Bahçıvan “Ancak bu gelişme ciddi sosyal eşitsizliklere de neden oluyor. Elbette, olumsuz etkilerini düşünerek teknolojiye karşı çıkmak söz konusu olamaz. Ancak yaklaşan sorunları öngörerek toplumsal yaşamın diğer alanlarında tedbirler alınması gerektiği de açık bir gerçek. O halde siyasal, kurumsal ve toplumsal akıl, teknolojik akıldaki hızlı gelişmeye ayak uydurmaya çalışmalı ve gelişmelere insan odaklı bakıp teknolojik gelişmeyi bu çerçevede izlemelidir” şeklinde görüşlerini dile getirdi.
“Teknoloji ekonomisi, finans ekonomisi gibi tehdit olabilir”
2008 küresel finans krizi sürecinde buna benzer kontrolsüz bir gelişmenin nasıl bir tehlike oluşturduğuna tanık olduklarını belirten Bahçıvan sözlerini şöyle sürdürdü: “İnsan odaklı olmayan finansal gelişmeler nasıl bütün dünyada dengesiz ve sorunlu bir ekonomik yapının oluşmasına neden olduysa, önümüzdeki dönemde teknolojinin de benzer bir sorunu tetiklemesi tehlikesi bulunuyor. Dengesiz gelişen bir teknolojinin beklenen faydayı sağlamaması tehlikesine OECD de son zamanlarda dikkat çekiyor. OECD’nin “Verimliliğin Geleceği” başlıklı raporuna göre, son yıllarda yaşanan teknolojik gelişmeler, bu gelişmeleri ortaya koyanlar tarafından yeterince paylaşılmadığı için ekonominin bütününe fayda sağlayamıyor. Doğru kullanılmadığı takdirde teknoloji ekonomisi tıpkı finans ekonomisi gibi bir balona dönüşerek yeni bir tehdit haline gelebilir.”
“Yüksek teknoloji yoğunluklu sektörlere ihtiyaç var”
Türkiye’deki sanayide yüksek katma değerli ve yüksek teknoloji yoğunluklu sektörlere dönüşüm ihtiyacının ise devam ettiğine dikkat çeken Bahçıvan, şu değerlendirmede bulundu:
“Son İSO 500 Araştırması’na göre yüksek teknoloji yoğunluklu sanayiler grubunun yaratılan katma değer içindeki payı 2015 yılında yüzde 3,2 iken, çok küçük bir artışla 2016 yılında yüzde 3,7 oldu. Bu veri, bu konuda henüz yeterli ilerleme sağlanamadığını gösteriyor. Maalesef yasal düzenlemelerin etkisini uygulamada arzu ettiğimiz derecede göremiyoruz. Küresel rekabetin anahtarı, bilgi ekonomisine dayalı olmaktan ve teknoloji üretmekten geçiyor. Türkiye olarak zamanın ruhuna uygun olarak bir sanayileşme perspektifi benimsememiz ve bunu bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarıyla entegre bir halde kurgulamamız gerekiyor. Dijital devrime dayanan yeni sanayileşme perspektifi, kalkınma stratejimizin merkezinde yer almalıdır. Teknolojide de tüketici değil, üretici konumda olmamız gerekiyor. Tarih boyunca kendi özgün teknolojisini, kendi yerli teknik kapasitesini geliştirebilen ülkeler her alanda fark yarattılar. Başkalarının geliştirdiği teknolojiye bağımlı olarak kalkınan bir ülke örneği bulunmuyor.”