Lütfen ODMD Gladyatör için Tıklayınız > Lütfen Magma Tıklayınız >
Denizbank Yatırım Orkun Gödek Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

“Teşviklerin ön plana çıktığı bir ortamda, 2017 yılını yüzde 5’lere yaklaşacak bir büyüme ile kapatma olasılığımız yüksek”

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Strateji Yönetmeni Orkun Gödek, ekonomik süreçlerde yaşanan hareketlilik ve dalgalanmaların yatırımcı algısında hızlı bir bozulmaya sebep olduğunu belirtiyor. Başarısız darbe girişiminin ardından kamunun devreye girdiğini vurgulayan Gödek, bu sayede ekonomide matematiksel olarak gerçekleşen olumlu ivmelenmeye dikkat çekiyor. Gödek, ekonomik parametreler doğrultusunda Türkiye ve dünya ekonomisini yorumladı.

Türkiye’nin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Küresel piyasalarda Mayıs 2013’ten bu yana hareketliliğin arttığı, klasikleşmiş yatırımcı davranışlarının tekrar edilmediği, özellikle gelişmekte olan ülke para birimlerinin dolar karşısında satış baskısı altında kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Arap Baharı’nın bölge özelinde yarattığı baskı, zaman içinde Suriye topraklarına dek geldi. Adeta rejim ile farklı terör gruplarının karşı karşıya geldiği, insanlık adına zor görüntülerin oluştuğu bir ortamın oluşmasına zemin hazırladı. Bu dönemde Türkiye de zor süreçler ile karşı karşıya kaldı. Gelişmiş birçok ülkenin karşılaşması halinde ekonomisinin uzun yıllar sürecek bir resesyona sürüklenebileceği, tüketici ve yatırımcı algısının ciddi anlamda bozulabileceği olaylar yaşandı. 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından kaybedilen iki ‘yatırım yapılabilir ülke’ kredi notu, birçok cepheden artış gösteren terör olayları, ABD başkanlık seçimlerinin yarattığı küresel baskı ve jeopolitik gelişmeler nedeniyle Türkiye ekonomisinde de yirmi yedi çeyrek sonra ilk kez 2016’nın üçüncü çeyreğinde daralma gözlendi. Her büyük ekonomide yapılması gereken çalışmalar işleme alındı. Kamunun devreye girmesi, teşvikleri artırması ve bozulan yatırım ortamını düzeltme isteği yönünde atılan adımlarla, yılın son çeyreğinden bu yana ekonomide matematiksel anlamda olumlu bir ivmelenme gerçekleşti. Gelecek dönem içerisinde reformlar tarafında her türlü kazanımın ekonomik ve sosyal refah açısından kritik önemde olduğu göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Resmi açıklamaları incelediğimizde, 2019 yılına kadar herhangi bir seçim sürecinin gündeme gelmeyeceğini anlıyoruz.

2018 yılında Türkiye ekonomisinin genel olarak nasıl bir seyir izlemesini bekliyorsunuz? Önümüzdeki yıl Türkiye ekonomisini bekleyen başlıca riskler sizce ne olacaktır?

Yılın ilk çeyreğinde diğer koşulların sabit kalması halinde dezenflasyonist bir süreç ile karşı karşıya kalacağız. Fiyatlar genel düzeyindeki muhtemel düşüş ile birlikte tahvil faizlerinde de geri çekilme beklenebilir. Benzer şekilde bu dönem içerisinde TCMB’nin de ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinde enflasyon gelişmelerine ve dış koşulların seyrine bakarak aşağı yönde güncelleme yapması beklentiler dahilindedir. 2017’den devralacağımız en önemli süreçler açısından Fed ve ECB’nin para politikalarındaki normalleşme süreçlerini yönetme kabiliyetleri ve karşılaşacakları yatırımcı tepkisi göz ardı edilmemelidir. Dışarıda ABD’de Başkan Trump’ın iç siyasette karşılaştığı zorlukları ve daralan manevra alanlarına yönelik haber akışını izlemeye devam edeceğiz gibi görünüyor. Kuzey Kore merkezli Pasifik’te yaşanan gelişmeler, Suriye’de çatışmasızlık sürecinin ne ölçekte devam edebileceği ve olası geçiş süreci, rejimin bu süreçteki durumunu yakından izlemek gerekiyor. İçeride ise devam etmesi halinde Ohal’in geleceği, 2019 seçimleri öncesindeki parti duruşları ve öne çıkaracakları başlıklar gibi konuları sıklıkla konuşacağız. Ekonomi açısından 2017’de takip edilen yüksek büyüme ve büyümenin yaratacağı baz etkisi ortamının sürdürülebilirliği tartışacağız. Burada kritik soru, ekonominin yüzde 5’ler düzeyinde yeni bir büyüme patikasına oturup oturmayacağı, oturması halinde ise kamu teşviklerinin çekilmesi karşısında vereceği tepkinin ne olacağı olacaktır.

2017 sonunda nasıl bir ekonomik tablo bekliyorsunuz? Ekonomimizi etkileyecek iç ve dış değişkenler neler olacak? Önümüzdeki süreçte FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın izleyeceği politikalar hakkında öngörülerinizi alabilir miyiz?

Yılı yüzde 4’ün üzerinde hatta yüzde 5’lere yaklaşacak bir büyüme ile kapatma olasılığımız bir hayli yüksek. Ancak böyle yüksek rakamları, teşviklerin ön plana çıktığı bir ortamda konuştuğumuzu da unutmamak gerek. FED’in Mayıs 2013’ten bu yana başlattığı ve sürdürmekte kararlı olduğu bir normalleşme süreci var. Enflasyondaki toparlanma ve sıkılaşan istihdam piyasası ile birlikte başlattıkları süreç, ABD Başkanı Trump kaynaklı olası siyasi gelişmeler ve gelecekteki resesyon riskine karşı cephane kazanmak adına atılan faiz artırımı adımları ile devam ediyor. Ayrıca, büyük olasılıkla yılın son çeyreği içerisinde banka bilançosunda küçültme yönlü adım atacaklar. Sürecin beklenti dahilinde gitmesi halinde bir yıl içerisinde 100-150 milyar dolar düzeyinde likiditenin piyasadan çekildiğini ve bunun da gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere döviz borçlusu ekonomiler açısından baskı unsuru olduğunu unutmamalıdır. 2008 krizi öncesinde 850-900 milyar dolar düzeyinde bulunan FED bilançosunun zaman içerisinde üç ile beş yıl gibi bir vadede, 2,5-3 milyar dolar seviyelerinde dengelenebileceği beklentileri de bazı FED yöneticileri tarafından dile getiriliyor. ECB ise 2018 yılında FED gibi olmasa da parasal genişleme programında sonlandırmaya yönelik sinyal verebilir. Mevcut durumda üç yıllık trendin üzerinde bir büyüme performansı sergileyen bölge, deflasyon riskinden uzaklaşmış olsa da manşet ve çekirdek enflasyonda hedeflenen yüzde 2 bölgesinden bir puan kadar geride bulunuyor. Ayrıca, bölgede kırılgan ekonomiler olarak ifade edilen İtalya, İspanya, Portekiz gibi gerçekler de varlığını korumaya devam ediyor. Bu nedenle ECB’nin yavaş adım atma olasılığı daha yüksek gibi görünüyor. Bu da bizleri daha yüksek euro dolar paritesi seviyelerine taşıyabilir.

“Dış koşullar ile birlikte hareket etmek gerek”

Döviz kurlarında başlayan hareketliliğin bu yıl devam etmesini bekliyor musunuz? Döviz kurlarının seyri ne olacak, neler etkili olabilir?

Yurt içerisinde kendi süreçlerimizden kaynaklanan ek bir problem görmez, jeopolitik risklerin azaldığı bir ortam ile karşılaşırsak emsallerimiz olarak nitelendirilen gelişmekte olan ülkeler grubundan negatif yönde ayrışma ihtimalimizi düşürmüş oluruz. Dış koşullar ile birlikte hareket etmek önemli. Ayrışmanın olduğu dönemlerde ‘kötünün en kötü, iyinin en iyi’ olarak görüldüğü ekstra fiyatlama ortamları oluşuyor. Ayrıca TCMB ile piyasa arasında kurulacak iletişim ve yönetilme sürecinin de kritik önemde olduğunu belirtelim. Dışarıda ise FED ve ECB politikaları her zaman olduğu gibi gelişmekte olan ülkeler açısından belirleyici olacak. 2017’de yılın ilk yarısı itibariyle Çin hariç gelişmekte olan ülke gruplarına 55-60 milyar dolar düzeyinde para girişi söz konusu oldu. Bu rakamın 20 milyar dolarlık kısmından da Türkiye yararlandı. Yani, kendi süreçlerimiz ve dış koşulların belirlediği bir kur fiyatlamasından bahsediyoruz. Türk lirasının zaman içerisinde değer kazanması kadar kaybetmesi de normal bir durum. Önemli olan, süreç içerisinde oluşan hareketlilik. Böyle dönemlerde yatırımcı algısındaki bozulma çok hızlı gerçekleşiyor. Yurt içi yerleşiklerin döviz biriktirme eğiliminde çözülme olmaması bunun en yakın örneğidir.

Merkez Bankası’nın bu süreçte izlediği politika konusundaki görüşleriniz nelerdir? Faiz artırımı ve diğer müdahale araçları açısından nasıl bir yol izlemesini bekliyorsunuz ve neler yapmalı?

TCMB’nin 12 Ocak tarihinden bu yana kurduğu iletişim ve sıkı para politikası yaklaşımını oldukça başarılı buluyoruz. İlk etapta Türk lirasındaki negatif ayrışmayı ve hızlı değer kaybını sonlandırmayı amaçladı ve başarılı da oldu. Devam eden süreçte ise yüksek enflasyon ve yurt içi yerleşiklerin döviz biriktirme eğilimi nedeniyle Türk lirasında değerlenme durumu sınırlı kaldı. Bu konuda sıklıkla dolar/lira kuruna bakılarak yorum yapılıyor. Oysa esas olan sepet kur olarak nitelendirilen ve 0,5 euro + 0,5 dolardan oluşan trende bakmak. Örneğin, Temmuz ayında ikili arasındaki ayrışmayı net bir şekilde gördük. Euro/dolar paritesindeki yükseliş euro/lira kuruna yukarı yönde baskı kurarken, sepet kuru da yükseltti. Aynı dönem içerisinde dolar/lira kuru ise nispeten yatay seyretti. Bu nedenle para politikası açısından tek bir belirleyici kur gelişmesi olduğunu söylemek yanlış olacaktır. TCMB, enflasyonun seyri, Türk lirasının stabilizasyonu, dış koşullar gibi farklı başlıkları bir arada değerlendirerek politika oluşturmaya çalışıyor. Yılın ilk çeyreğinde olası enflasyon düşüşünün boyutuna paralel TCMB de ortalama fonlama faizinde gevşemeye gidebilir. Yılın geri kalan kısmında ise FED ve ECB’nin mesajları ağır basacaktır.

“ABD’de en büyük risk siyasi cepheden gelen haber akışı”

Dünya ekonomilerinin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz? Küresel ekonomilerdeki gelişmeler yönünden değerlendirir misiniz?

ABD ekonomisi 2016 yılında yüzde 2 olan trend seviyesinin gerisinde bir büyüme performansı sergiledi. Aynı dönem içerisinde euro bölgesi ise trend üzerinde kaldı. Trend üzerinde kalmasının en önemli iki nedeni ECB’nin yürüttüğü teşvik politikası ve zayıf baz etkisidir. 2017’nin ilk çeyreğinde ise ayrışma daha da netleşti. Avrupa’da bahar aylarında gerçekleşen Fransa seçimlerinin ardından azalan siyasi risk beklentisi ile birlikte iki bölge arasında karşılaştırmalar daha yüksek sesle yapılmaya başlandı. ABD ekonomisi, 2008 krizinden çıkışı ve toparlanmadaki sağlık boyutunu Avrupa’dan daha iyi yaptı. Bölge, henüz tam olarak zorluklarını geride bırakmış değil. İşsizlik oranları ülkeler nezdinde ayrışma göstermekle birlikte yüksek kalmaya devam ediyor. Bankacılık sorunları da aynı şekilde mevcut. ECB’nin beklentinin ötesinde hızlı bir sıkılaşmaya gitmesi senaryosunda ivmelenmenin negatif etkilenebileceğini unutmamak gerekiyor. ABD’de ise en büyük risk siyasi cepheden gelen haber akışıdır. Enflasyon konusunda Avrupa’dan daha iyi konumda olmalarına rağmen orada da zayıflama işaretleri ve hedeften uzaklaşma durumu söz konusudur. 2015-2016 döneminde sıklıkla konuştuğumuz Çin ekonomisini ise 2017’de neredeyse hiç konuşmuyoruz. Gölge bankacılık, yüksek krediler, dış alem ile ilişki kurma ve entegrasyon çabaları sürüyor. Terörizm ve yeniden beliren nükleer savaş tartışmaları yatırımcılar açısından risk unsuru olarak kalmaya devam ediyor.

“Küresel ekonominin sağlığı ve temelde AB’nin talep isteği, ihracatımızı yakından ilgilendiriyor”

Halen Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı konumundaki Avrupa Birliği ülkelerindeki gelişmeler göz önüne alındığında belli başlı ekonomiler açısından neler bekliyorsunuz? Brexit’in ne gibi etkileri olacak?

Avrupa ekonomilerinin sağlığı Türkiye’nin dış ticaret gelişmeleri açısından kritik önemdedir. 2017’deki ihracat artışımız ve bölgedeki toparlanma ile paralelliği çerçevesinde konunun ciddiyetini bir kez daha hatırlama imkanımız oldu. Brexit konusu kısa vade için risk unsuru olmasa da, 2019 ve sonrası açısından ciddiyetle ele alınması gereken bir başlık konumunda olduğunu belirtmeliyiz. İngiltere’ye yapılan ihracatımızın toplam ihracat içerisindeki payı 2010-2016 döneminde ortalamada yüzde 6,6 düzeyinde gerçekleşti. 2017’de ise söz konusu rakam yüzde 5,9 civarındadır. En yüksek performansı yüzde 8,2 ile 2016’da gördük. Bu nedenle bir an önce yol haritası için hazırlık yapılması gerektiğini söylemeliyiz. Bu yönde adımlar atıldığı kanaatindeyim. İngiltere tarafı da bu yöndeki isteğini gerek Türkiye özelinde  gerekse farklı ülkeler ile sıklıkla dile getiriyor. AB’nin ihracat içerisindeki payı yüzde 50’ler civarında bulunuyor. Bu nedenle küresel ekonominin sağlığı ve temelde AB’nin talep isteği, ihracatımızı yakından ilgilendiriyor.

Tüketici ve finansman kredilerinde nasıl bir talep oluşacağını düşünüyorsunuz?

İç tüketimin ne ölçekte devam edeceği sorusuna verilecek yanıt ile paralel bir seyir gösterecektir. Tüketici güvenindeki toparlanmanın ardından özellikle birinci ve ikinci çeyreklerde kredilerde hızlı yükseliş gözlendi. Bir süre dengelenme ve yataylaşma olasılığını yüksek görüyorum. 

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?

Üretim, yan sanayi desteği, istihdam, ihracat açısından oldukça önemli bir sektör olduğunu söyleyebilirim. Yavaşlamanın olduğu dönemlerde sektör gelişmeleri ile paralelliği farklı dönemlerde tecrübe ettik. Türk lirasının seviyesi sıfır ve dolaylı yoldan ikinci el otomobillerde fiyat baskısı kurabiliyor. Geliştirilecek farklı kampanya stratejileri ile sektörün desteklenmeye devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.

 


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next