“Küresel normalleşme, finansal ve ekonomik dinamiklerin yeni dengelerini bulmasında zorlu bir dönemin yaşanma riskini beraberinde getiriyor”
Gelişen ülkeler açısından 2017’nin oldukça destekleyici geçtiğini belirten Halk Yatırım Araştırma Direktörü Banu Kıvcı Tokalı, 2018 yılının düzeltme süreçleri açısından riskler taşıdığına dikkat çekiyor. Reel ekonomide devam eden zayıflıklar ve risklere karşı öngörülerini paylaşan Tokalı, göstergeler doğrultusunda Türkiye ve dünya ekonomisini yorumluyor.
Türkiye’nin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosunu değerlendirebilir misiniz?
Ülkemiz, hem ekonomik hem de politik ve sosyal ortam açısından, geçen yıl Temmuz ayında yaşanan başarısız darbe girişimi sonrası yaşadığı zorlu dönemi geride bırakmayı başarmıştır. Politik istikrarın tekrar sağlanmasına ekonomik aktiviteyi destekleyici teşvik politikaları ivedilikle eşlik etmiştir. Bu sayede geçen yılın üçüncü çeyreğinde gözlenen daralmanın kalıcı bir trende dönüşmesinin önüne geçilmiş, hatta yüzde 5’i zorlayan büyüme platformuna ulaşılması sağlanmıştır. Küresel ekonomide devam eden zayıflıkları göz önüne aldığımızda, Türkiye ekonomisinin büyüme gücünün daha da çekici bir hale geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Enflasyonda yaşanan artışa karşı küresel düşük faiz ortamının, içeride para politikasında büyümeyi zora sokucu ciddi bir baskının oluşmasına engel olduğunu belirtebiliriz. Güçlü bütçe dinamikleri ise maliye politikası kanalıyla büyümeyi destekleyici önlemlerin uygulanmasını mümkün kılmıştır.
2018 yılında Türkiye ekonomisini neler bekliyor? Başlıca riskler sizce ne olacak?
Öncelikle, küresel ekonomide devam eden zayıflıkların, düşük faiz ortamının kısa sürede ortadan kalkmayacağı söyleyebiliriz. Ayrıca gelişmiş ülkelerin para politikalarındaki normalleşmenin, gelişen ülkelerde zarar verici boyutta bir baskı yaratmayacağı bir ekonomik ve finansal ortama işaret ettiğinin altını çizmek lazım. Böyle bir ortamda da büyüme cazibesini devam ettirecek bir Türkiye ekonomisi yabancı yatırımcıların ilgisini çekmeye devam edecektir. Özellikle, enflasyonda bu yıl görülen iki haneli seviyelerden kalıcı olarak tek haneye geri dönülmesi durumunda, maliye politikasının yanı sıra para politikası araçlarıyla da büyümeye destek olunması mümkündür. Petrol fiyatlarının mevcut düşük seviyelerini bir süre daha koruyacağı anlaşılan küresel ortam, enerji ithal eden ekonomi olarak temel dinamiklerimizi desteklemeye devam edecektir. Ancak, büyüme, enflasyon ve cari dengede kalıcı iyileşmeler için yapısal reformlarda önemli bir aşama kaydedilmesi gerektiğini de unutmamalıyız. 2019 seçimleri öncesinde politik gelişmeler ön planda olmaya devam edecektir. Gelişen ülkeler açısından oldukça destekleyici 2017 yılının ardından ulaşılan mevcut yüksek seviyeler göz önüne alındığında, 2018 yılının düzeltme süreçleri açısından riskler taşıdığı da göz ardı edilmemelidir.
Bilançolarda normal seviyeye dönüş
2017 sonunda nasıl bir ekonomik tablo bekliyorsunuz? Önümüzdeki süreçte FED ve Avrupa Merkez Bankası’nın izleyeceği politikalar hakkında öngörülerinizi alabilir miyiz?
Yılın önemli kısmında normalleşme baskısının hissedilmediği bir dönemi geride bırakırken, kalan dönemde özellikle kriz sonrası ciddi boyutlara ulaşmış bilançoların normal seviyelere geri dönüş programlarının devreye alındığına tanık olabiliriz. Her ne kadar enflasyon ve ücretlerde hala hedeflenen düzeylere ulaşılmamış olsa da, kriz döneminde uygulanan olağanüstü tedbirlerin yavaş yavaş geri çekilmeye başladığını görebiliriz. Bu politika değişiminin hem küresel faizler hem de gelişen piyasalara sermaye girişinde baskı yaratması beklenebilir. Gelecek dönemle ilgili en önemli risk unsuru, bu politika geçişinin finansal piyasalardaki yansıması olacaktır.
Öte yandan, içeride enflasyonun yıl sonundan itibaren kalıcı olarak tek haneli seviyelere indiğinin görülmesi, küresel tarafta yaşanabilecek parasal sıkılaşma baskısının yansımaları açısından hafifletici olacaktır.
Hem politik istikrarın tekrar sağlanması hem de teşviklerin etkisiyle yüzde 4-5 platformuna geri dönen büyüme ortamının kalıcılığı açısından mali destek programının sürdürülebilirliği kritik unsurlardan biri olarak görülebilir.
Döviz kurlarında başlayan hareketliliğin bu yıl devam etmesini bekliyor musunuz?
Yılın başında oluşan endişelerin aksine, yılın genelinde ‘güçlü dolar’ temasının gerçekleşmemesi, hem emtia fiyatları hem de gelişen ülke kurları açısından rahat bir dönemin geçirilmesine neden oldu. Amerika Birleşik Devletleri ekonomisinde hem sürdürülebilir büyüme hem de enflasyon yaratılması açısından zayıflıkların gözlenmesi, parasal sıkılaşmanın oldukça yavaş gerçekleşmesine sebep olurken, euro bölgesinde ise toparlanmanın gücü öngörülerden daha güçlü gerçekleşip dezenflasyon ortamından hızlı çıkış gözlendi. Her iki yönde yaşanan gelişmenin etkisi de doların beklenenden daha zayıf bir performans göstermesine neden oldu. Önümüzdeki dönemde de, benzer görünümün korunmasını beklemekle birlikte, doların küresel gücünde bir miktar toparlanma görülebilir. Hem bu beklenti hem de FED bilançosunda başlaması planlanan küçültme hareketinin gelişen ülke kurları üzerinde oluşturabileceği baskı karşısında, Türk Lirası’nda da dolara karşı değer kaybı baskısı daha fazla hissedilebilir.
“Merkez Bankası’ndan radikal bir değişiklik beklememek lazım”
Merkez Bankası’nın bu süreçte izlediği politika konusundaki görüşleriniz nelerdir? Faiz artırımı ve diğer müdahale araçları açısından nasıl bir yol izlemesini bekliyorsunuz?
Merkez Bankası enflasyon görünümünde oluşan risklere karşı, küresel düşük faiz ortamının devamından yararlanarak politika faizi göstergesinde herhangi bir artışa gitmeden, araç çeşitliliğiyle likidite yönetimini ön plana çıkarmıştır. Fonlama araçlarının kombinasyonunu küresel likidite koşullarına göre ayarlayarak, hem fiyat istikrarı hedefini gözetmiş hem de reel ekonomi üzerinde baskı yaratmamıştır. Gelişmiş ülke merkez bankalarının küresel normalleşmede ihtiyatlılığı karşısında, bizim Merkez Bankası’nın da son dönem para politikası yaklaşımında radikal bir değişiklik beklememek lazım. Tersine, enflasyonda daha rahat bir görünüm oluşması durumunda, likidite yönetiminde öne çıkan Geç Para Politikası penceresinin rolünde kademeli bir azalma beklenebilir.
Dünya ekonomilerinin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Kriz sonrası yaratılan devasa boyuttaki parasal genişlemeye karşı, dünya ekonomisinde istikrarlı ve kalıcı büyüme ortamına geçişte hala sıkıntıların yaşandığını görüyoruz. Ekonomilerde toparlanma gözlenmesine rağmen, verimlilik, borçluluk, enflasyon, ücretler, istihdamda kaliteli iyileşme gibi konularda zayıflıklar devam ediyor. Reel ekonomide devam eden zayıflıklar ve küresel likiditenin desteklediği finansal göstergelerde balonların oluşma riskine karşı, kriz döneminde gündeme gelen olağanüstü önlemlerin kademeli olarak çekilmesi konusunda kararlı bir tutum görmeyi bekliyoruz. Küresel normalleşme dediğimiz bu süreç, her ne kadar yavaş gerçekleşeceği sürekli vurgulansa da, son yıllarda likidite desteğiyle hareket eden finansal ve ekonomik dinamiklerin yeni dengelerini bulmasında zorlu bir dönemin yaşanma riskini de beraberinde getirmektedir.
Halen Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı konumundaki Avrupa Birliği ülkelerindeki gelişmeler göz önüne alındığında belli başlı ekonomiler açısından neler bekliyorsunuz? Brexit’in ne gibi etkileri olacak?
Almanya ve Fransa’daki seçimlerin politik istikrarın sağlanması yönünde sonuçlara işaret etmesi, birliğin devamına ilişkin endişeleri azaltmış görünüyor. Ayrıca, İngiltere’nin birlikten çıkış süreciyle ilgili olarak, her iki tarafın da ılımlı ve koordineli bir şekilde yürütülmesi yönünde gösterdiği çaba, bölge ekonomisine dair risklerin kontrol altında kaldığı inancını destekliyor. Hem merkez hem de çevre ülke ekonomilerinde gözlenen toparlanma da ekonomik istikrar açısından olumlu bir görünüm sunuyor. Ancak, Brexit sürecinin fiili olarak başlamasıyla mevcut ılımlı algılamanın ne oranda devam edeceği riskler taşımaktadır. Diğer önemli bir nokta da, Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişleme programına kademeli son vermesi durumunda, bölge ekonomisinde iyileşmenin korunup korunmayacağı olacaktır.
Tüketici ve finansman kredilerinde nasıl bir talep oluşacağını düşünüyorsunuz?
Ekonomiyi destekleyici yaklaşımın sonucu olarak kredi kullandırımında önemli artışın yaşandığı bu yılın ardından, kredi büyümesinde daha ılımlı bir tablo beklenebilir. Hem bütçe hem de borçlanma dinamiklerinde tehlikeli boyutta olmasa da gözlenen bozulma, maliye politikası desteğinin önümüzdeki dönemde daha yavaş bir şekilde devam ettirilebileceğine işaret ediyor. Söz konusu eğilim kamu maliyesinde kredi politikalarına da yansıyacaktır.
Yıl sonu dolar, euro, enflasyon, işsizlik gibi makro veriler konusundaki beklentinizi paylaşabilir misiniz?
Yıl sonu dolar kuru tahminimizi 3,70 seviyesinde tutmaya devam ediyoruz. Yılın genelinde küresel olarak gözlenen zayıf dolar temasının önümüzdeki dönemde dolar lehine gelişmesi beklenebilir. İki haneli seviyelere çıkarak endişe oluşturan enflasyonun yılın son ayından itibaren kalıcı olarak tek hanelere inmesi mümkün görünüyor. Yıl sonu tahminimiz yüzde 9. Büyümede yakalanan ivmenin korunması durumunda, işsizlik oranının da eşlik ettiğini görebileceğiz.
“2019’da maliye politikası destekli büyüme devam edebilir”
2018’de takip edilmesi gereken önemli beklentileri ve ekonomideki seyri etkileyebilecek kritik başlıklar nelerdir?
2019 seçimleri öncesinde iç politik gelişmeler piyasaların gündeminde olacaktır. Maliye politikası destekli büyüme yaklaşımının devam ettiğini görebiliriz. Enflasyonda kalıcı olarak tek haneli seviyelere geri dönülmenin sağlanması halinde, para politikası alanının da genişlemesi mümkün olabilir. Küresel likiditenin hangi hızla çekileceği konusu, gelişen ülkelere dolayısıyla bize de sermaye girişinin boyutu açısından kritik olmaya devam edecek. Diğer önemli bir unsur da, şimdiye kadar öngörülerin altında kalan enflasyon ve ücret gelişiminde özellikle küresel faizlerde ani bir çıkışa neden olacak baskının gözlenip gözlenmeyeceği olacak.
Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşüyorsunuz?
Otomotiv sektörü, gerek büyüme gerekse de cari açığın finansmanı açısından stratejik öneme sahip sektörler arasında yer alıyor. Genç nüfus, artan kentleşme oranı ve eğitim düzeyi ile iç talebin dönemsel dalgalanmalara karşın genel olarak canlı kaldığı Türkiye ekonomisinde otomotiv sektörünün istihdam piyasasına önemli katkıları bulunuyor. Her geçen gün, başta Avrupa pazarları olmak üzere önemli ihracat pazarlarındaki varlığını güçlendirmesi, cari açığın finansmanı konusunda da destekleyici rol oynuyor. Sektörde üretici konumunda bulunan firmaların yeni kapasite yatırımları ile mevcut model portföylerini geliştirme ve zenginleştirmeye devam etmeleri, ihracat pazarlarından daha fazla pazar payı kazanmaları da önemli bir unsur. Bu durum, otomotiv sektörünün ülke ekonomisine daha fazla katkı sağlaması anlamına geliyor ve stratejik önemini vurguluyor.