“Makroekonomik istikrar ve ekonomiye güven verilmesi gerekiyor”
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından hazırlanan “2017 Yılına Girerken Dünya ve Türkiye Ekonomisi” başlıklı raporda, geçen yıl yaşanan ekonomik gelişmeler ve bu yıla yansımaları inceleniyor. Raporda Batı’da yaşanan yabancı düşmanlığı ve sermayenin geri dönüşünün gelişmekte olan ülkeleri etkileyeceği ve önlem alınması gerektiğinin altı çiziliyor. Türkiye ekonomisinin de değerlendirildiği raporda, tüketim ve yatırımların canlanabilmesi için makroekonomik istikrarın sağlam bir şekilde devam ettirilmesi ve ekonomiye güven verilmesi şart.
Küresel ekonomide yeni dönem
Kuresel krizin yarattığı uzun süreli düşük büyüme, pek çok gelişmiş ülkede yapısal sorunları gün yüzüne çıkardı. Son 8 yıldır ülkelerin bu sorunlara kısa vadeli politikalarla çözüm aramaları ve gerekli yapısal reformların son derece yavaş ilerlemesi, iktisadi sorunların toplumsal tepkiye dönüşmesine ve alternative arayışlarına neden oldu. Gerek Avrupa’da gerekse Amerika’da siyasi alanda görülen hızlı dönüşümü, son sekiz yıldır küresel ekonomide yaşanan sorunlardan bağımsız düşünmek mümkün değil. Yaşanan kriz sonrası gelişmiş ülkelerde küreselleşmeye ve AB özelinde artan ekonomik entegrasyona ciddi tepkiler doğdu.Son dönemde, gelişmiş ülkelerde eşitsizliklerdeki artışa dikkat çekilirken, küreselleşmenin aslında gelişmiş-gelişen ülkeler arasındaki eşitsizlikleri ne kadar hızlı ve başarılı bir şekilde azalttığı belki yeterince vurgulanmadı. Ayrıca gelişen ülkelerin küresel ekonomideki ağırlıkları ve dolayısıyla güçleri de bu dönemde arttı. Amerika’da Çin’e, Meksika’ya duyulan tepkiyi ve Batı’da yaygınlaşan korumacılık söylemlerini giderek daha yüksek sesle duyuyoruz. Gelişmiş ülke orta sınıfl arı küresel ekonomik entegrasyonun kendilerine değil, başka ülkelere fayda getirdiğine inanıyorlar. AB’de ise benzer ama daha derin sorunlar var. İktisaden Euro’nun sakat doğan bir fi kir olduğu pek çok kez tekrarlandı. Mali birlik olmadan kurulan parasal birliğin uzun süre sağlıklı şekilde yürütülmesi mümkün değildi. AB’nin mali alanlardaki entegrasyonu geciktikçe, tehlike giderek gerçeğe dönüşmeye başladı. Yunanistan sorunu güçlükle ertelendi. İspanya, Portekiz ve İrlanda gibi ülkeler büyük bedeller ve acılar sonrasında büyümeye dönebildi. Avrupa Merkez Bankası para politikasını olağanüstü geniş tutmasına rağmen Euro bölgesinde enfl asyon ve büyüme hala canlanmış değil. İtalya’da bankaların takipteki alacaklarının oranı yüzde 40’a varmış durumda. Ekonomik kriz sonrası Euro dağılacak mı tartışmaları yapılırken, artık AB dağılacak mı tartışmaları ağırlık kazanıyor. Yaşanan iktisadi sorunlar, siyasi ayrılıkların derinleştirmesine yardımcı oldu ve AB’nin bütünlüğünü tehdit eden bir boyuta geldi. Tüm bu sorunlara rağmen AB’ye karşı en radikal tepki, ekonomisi nispeten en iyi olan üyelerinden birinden, İngiltere’den geldi. Sonuçta küresel ekonomide yeni bir dönem başlıyor. AB’nin geleceği ve Amerika’nın yeni tutumunun yaratacağı ekonomik etkileri tahmin etmek güç.
Ticaret savaşları gerçek olacak mı?
Yabancı sermayenin gelişmekte olan pazarlardan vazgeçmesi çok zor görünüyor. Artan nüfusları ve büyüyen ekonomileri ile küresel dengelerde gelişen ülkeler giderek daha da fazla önem kazanıyor. Ama eğer küresel sermaye gelişmiş ülkelere akacak, üretim merkezleri yeniden Batı’ya kayacaksa bunun teknolojik gelişmeler ile çok daha ciddi anlamda desteklenmesi gerekecek. Çünkü bu ülkelerde nüfus giderek azalıyor ve göçmen karşıtlığı yükseliyor. Bu durumda pek çok alanda otomasyona daha fazla ağırlık verilmek zorunda kalınacak.
Sermaye akımları yön değiştiriyor
Küresel ekonomide yeni döneme girilirken büyüme hızı düşük kalmaya devam ediyor. 2016 yılında OECD’ye göre yüzde 2,9 civarında gerçekleşen küresel büyüme hızının önümüzdeki yıl yüzde 3,3’e çıkması bekleniyor. IMF ise 2016 büyümesini yüzde 3,1 olarak tahmin ediyor ve 2017’de yüzde 3,4’e çıkmasını bekliyor. Amerika’da yeni yönetimin seçim döneminde kamu harcamalarını artırmaya, vergileri düşürmeye yönelik söylemleri hem büyüme hem enfl asyon beklentilerini yukarı yönlü etkiledi. Amerikan Merkez Bankası, 2017 yılında 25 baz puanlık 3 faiz artışı planladığını açıkladı. Bu artırımlar yapılırsa Amerikan dolarının değeri küresel para birimlerine karşı güçlü bir şekilde artmaya devam edecektir. Fed’in beklenenden hızlı faiz artırımına gitmesi gelişmekte olan ülkelerde ciddi sarsıntılara neden olabilir. Kriz sonrası düşük, hatta negatif faiz ortamında cazibesi artan gelişmekte olan piyasalarda özel sektör borçlulukları ve dış borç oldukça arttı. Türkiye’de mali kesim hariç borçluluğun (hane halkı, reel sektör borçların çevrilebilmesi ise ağırlıklı olarak dış finansmana bağlı.
Küresel ekonomide istikrarın devamı için önümüzdeki dönemde
- AB’nin, İtalya başta olmak üzere bankacılık sistemindeki batık kredi sorununu çözmesi (kamulaştırma, banka birleşimleri gibi)
- Brexit’in İngiltere ve AB ekonomisini sarsmayacak bir uzlaşı ile uzun vadede gerçekleşmesi
- Amerika’da Fed’in kademeli faiz artışlarını gelişmekte olan ülkelerde büyük sarsıntılar yaratmayacak hızda sürdürmesi
- Gelişmekte olan ülkelerin borçluluk oranlarını yapısal reformlar ve bütçe disiplini ile düşürmeleri gerekiyor.
Olağanüstü gelişmeler ve Türkiye ekonomisi
2016, Türkiye için zor bir yıl oldu. Kasım seçimleri sonrası ekonomik reformlara odaklanarak geçirebileceğimizi umarak başladığımız yıl, önce bir hükümet değişikliği ardından hain bir darbe girişimi ve sonrasında gündeme gelen anayasa değişikliği ile siyasi gelişmelerin ön planda kaldığı bir yıl oldu. Bunun yanında terör olaylarının şiddetini artırarak devam etmesi, Suriye’de sınır ötesinde başlatılan operasyonlar ve içerideki yansımaları da güvenlik sorununu gündemin ilk sırasına yerleştirdi. Bu koşullar altında, yıla nispeten iyi başlayan ekonomi ilk yarıda yüzde 4,5 büyümenin ardından üçüncü çeyrekte yüzde 1,8 küçüldü. İlk üç çeyrekte büyüme yüzde 2,2 oldu. Büyümenin kaynaklarına bakıldığında ise devletin tüketim harcamaları üçüncü çeyrekte yüzde 24 artış gösterdi ve büyümeye 2,8 yüzde puan katkı yaptı. 2011 sonrasında yatırımlarda gözlenen zayıflık devam ediyor. Dönem dönem canlanmalar olsa da bunlar İhracatta ise 2016 yılındaki düşüş dikkat çekici. İhracatın büyümeye katkısı 2011 sonrası azaldı ancak 2016 yılının ikinci ve üçüncü çeyreklerinde ihracatta önemli ölçüde düşüş göze çarpıyor. Bunun nedeni önemli bir hizmet ihracat kalemi olan turizmde yaşanan kayıplar. Ancak mal ihracatı da 2016 yılında 2015 yılına göre dolar bazında yüzde 0,8 azalmış durumda. Tüketimin eskisi kadar güçlenmemesi durumunda yalnızca kamu harcamalarının büyümeyi uzun süre sırtlayabilmesi mümkün görünmüyor. Tüketim ve yatırımların canlanabilmesi için ise makroekonomik istikrarın sağlam bir şekilde devam ettirilmesi ve ekonomiye güven verilmesi şart.