Otomotiv sektöründe Kurumsal Risk Yönetimi
Kurumsal Risk Yönetimi, kurumların çok çeşitli fonksiyonları ya da iş birimleri bünyesinde mevcut bulunan risklerin hem konsolide edilmesini sağlamaya hem de birbirleriyle ilişkisini/etkileşimini ortaya koymaya çalışmaktadır.
Genel ve basit anlamda risk, beklenen değerden olumlu veya olumsuz sapma olarak değerlendirilir. Diğer bir tabirle, risk beklenenle gerçekleşen sonuç arasındaki farktır. Risk belirsizliğin bir sonucudur ya da belirsizliğe maruz kalmaktır. Belirsizlik ise elde edilebilecek olası sonuçların dağılımıdır. Dağılım ne kadar genişse belirsizlik o kadar fazladır. Kurumsal Risk Yönetimi (KRY) ise, kurumların süreçlerini ya da risklerini silo anlayışıyla bölerek analiz etmekten ziyade, kurumun tamamını değerlendirerek olası riskleri topyekûn yönetme anlayışı olarak tariflenebilir. Diğer bir tabirle, risk gözlüğü vasıtasıyla kurumun tamamını ya da büyük resmi görme yaklaşımıdır. Bu aşamada altının çizilmesi gereken konu, KRY’nin süreç analizlerinde “bütünsel” yaklaşımı benimsemesidir. KRY, esas itibarıyla kurumların çok çeşitli fonksiyonlar ya da iş birimleri bünyesinde mevcut bulunan risklerin hem konsolide edilmesini sağlamaya hem de birbirleriyle ilişkisini/etkileşimini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bunları ortaya koyarken kurum içinde ortak bir risk dilinin yaratılmasını ve kullanılmasını hedefler ve risk konusunda kurum içerisinde bir standardizasyon ortaya koymayı gündemine alır.
TUSİAD’ın kurumsal risk yönetimiyle ilgili hazırladığı çalışmasında kurumların toplamda 12 temel riskle karşı karşıya oldukları ifade ediliyor. Bu riskleri sıralamak gerekirse; işin devamlılığı, finansal risk yönetimi, kriz yönetimi, mühendislik/üretim standartları, yasalar ve uygunluk, bilgi güvenliği, sigorta, marka ve itibar yönetimi, iş sağlığı/güvenliği, fiziki güvenlik, çevre sağlığı ve son olarak da sosyal sorumluluk. Otomotiv sektörüne baktığımızda, rahatlıkla çoğu sektöre kıyasla daha yüksek üretim, yönetim ve risk uygulama standartlarına sahip olduğu ifade edilebilir. Tüm dünyada 120 milyon adet kurulu kapasite üzerinden, 2015 yılında 92,5 milyon adet aracın üretilip 90 milyon adet aracın satıldığı dünya otomotiv sektörünün yapı itibarıyla hem global hem de lokal risklere oldukça açık ve hassas olması kurumsal risk yönetimin diğer sektörlere kıyasla otomotiv sektöründe daha da benimsenmesine ve yönetim aracı olarak kullanılmasına sebebiyet vermektedir.
Otomotiv sektöründe bazı riskler her zaman göz önünde ya da diğerlerine kıyasla popüler seviyede gündeme geliyor. Bunlardan ilki mühendislik ya da üretim standartları başlığı altında yer alan ürün güvenirliği.
Sektörde yer alan diğer önemli risk başlığı ise iş devamlılığı ve bu devamlılık içerisinde tedarikçilerin rolü ve etkisi. Sonraki dönemde, optimizasyon ve daha etkin yönetim için (e.g. ürünlerin giderek daha karmaşık hale gelmesi ve parça adedinin artması) gerekli parçaların üretimi ve temini için tedarikçiler daha fazla kullanılmaya başlandı. Böylelikle ara üreticiler üretim hattının devamlılığı için tedarikçilerin ilgili parçaları zamanında ve sorunsuz şekilde teminine doğrudan bağımlı hale gelmeye başladı. Günümüzde birkaç ufak parçanın temininde yaşanan sıkıntı bile üreticilerin hatlarının durmasına ve araç üretilememesine sebebiyet verebiliyor. Ana üreticiler benzeri riskleri doğal yöntemlerle (belirli miktar stok tutarak, alternatif üreticilerden alım yaparak) ya da iş kaybı sigortalarıyla yönetmeye çalışıyorlar.
Yukarıda bahsettiğimiz riskler günümüz dünyasında artık konvansiyonel riskler olarak da düşünülebilir. Çünkü, yeni teknoloji ya da yeni ekonomi ile sektördeki büyük oyuncuların artık düşünmeleri gereken çağdaş risk başlıkların sayısı birkaç düzineye ulaştı. Yeni ve inovatif teknoloji geliştiremeyen ya da her zaman sadece piyasayı takip etmeye çalışan bir ARGE yönetimi politikası sahiplenen şirketlerin rakipleriyle mücadele etmeleri artık daha zor. Bahsi geçen yeni eğilim ya da çağdaş riskleri belki 4 başlıkta toplamak mümkün olabilir; ancak temelinde iki yapı bloğu var, teknoloji ve yeni neslin ihtiyaçları...
Öncelikle, şehirleşme ve şehir-içi yoğun trafik otomotiv şirketlerinin yakından takip etmesi gereken önemli bir başlık. Şehir-içi trafik sıkışıklığına ya da metropollere uygun araçları üretemeyen şirketlerin uzun gelecekte pazar kaybetmesi söz konusu; bu kapsamda daha küçük (mikro/mini) veya daha hafif malzemeden üretilecek araçların akıbetinin konuşulması gerekebilir. Günümüz ürünlerinin geleceğin mega kentlerinin dokusuna ne derece uygun olacağı önemli bir belirsizlik.
Diğer taraftan ikinci önemli başlık çevreci teknolojiler; daha küçük hacimde daha verimli çalışan motorlara duyulan ihtiyaç ya da elektrikli araçların yaygınlaşması. Uzun vadede, içten yanmalı motorların pazar payını önemli seviyede yitirmesi ve batarya teknolojisinin gelişmesi bekleniyor.
Tüm bunların yanında, Y jenerasyonu ve sonrasındaki nesillerin otomotiv ihtiyaçlarını da iyi bir şekilde okumak ya da gerçeğe yakın öngörüler yapmak da üçüncü başlık olarak önem kazanıyor. Geleceğin otomotiv kullanıcılarının araç sahipliğinden çok araç kullanıcısı olmak isteyebileceği konuşuluyor. Haliyle şirketlerin yeni iş modellerini de bu kurgu üzerine oluşturması ve yeni kanallar açması gerekiyor. Gelecek nesillerin önem verebileceği diğer bir ihtiyaç da şimdiden önemli bir yol kat etti; sürücüsüz araç teknolojileri.
Diğer bir önemli başlık da çoğu uzun bir geçmişe sahip otomotiv şirketleriyle hâlihazırda genç sayılabilecek teknoloji şirketlerinin birlikte çalışması ve müşterilerine ortaklaşa çözüm önerileri sunması. “Internet of things” adı verilen ve teknolojik ürünlerin/uygulamaların birbirleriyle interaktif iletişime geçmesi de gelecekte yaygınlaşacak önemli bir gereklilik olabilir.
Yine bazı konvansiyonel riskler, yukarıda bahsi geçen teknolojik/müşteri odaklı çağdaş risklerin yanında yaşamaya devam edecek. Örneğin alacak riskleri veya şirketlerin alacaklarının tahsil edememesi. Otomotiv şirketleri alacak riskleri teminat alarak yönetmek dışında artık doğrudan borçlandırma sistemleri ya da alacak riski sigortası gibi enstrümanlarda gelir-tablolarını korumaya çalışıyor.
Genel olarak yukarıda bahsettiğimiz riskleri de dikkate alarak otomotiv şirketlerinin öncelikle muhtemel riskleri tanımaları, sonrasında ölçmeleri ve son aşamada da yöneterek kararlarını kontrol etmeleri iyi bir yönetim metodolojisi olabilir. Tüm bu yöntemleri uygularken de en büyük riskin belki de hiç risk almamak olduğunu da düşünmek şirketin pozisyonu ya da risk iştahını netleştirmek adına faydalı olabilir.