TEB Başekonomisti Selim Çakır: Türkiye 2015’te ekonomik anlamda beklentilerin üstüne çıktı
2015’de iki adet genel seçim geçirmesine karşın Türkiye’nin ekonomik anlamda bu sene beklentilerden çok daha iyi bir performans sergilediğini söyleyebiliriz. Finansal piyasaların olumsuz seyrettiği dönemlerde iktisadi faaliyet beklediğimizden daha güçlü oldu. Siyasi belirsizlik ortamı ve güven endekslerindeki sert düşüş büyüme görünümünü çok da olumsuz etkilemedi.
2015’de iki adet genel seçim geçirmesine karşın Türkiye’nin ekonomik anlamda bu sene beklentilerden çok daha iyi bir performans sergilediğini söyleyebiliriz. Siyasi belirsizliklerin de ortadan kalkmasıyla birlikte Türk lirası seçim sonrasında kayıplarını büyük ölçüde telafi etti. Nitekim kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s de Türkiye’nin güçlü mali yapısını gerekçe göstererek kredi notunu yatırım yapılabilir seviyede tuttu. Bununla beraber, Suriye ve Rusya ile son dönemde yaşanan gerginlikler artan jeopolitik risklere işaret ediyor. Bölgesel endişeler ve Fed’in para politikasında normalleşmeye gidecek olmasının gelişmekte olan ülkeler üzerinde yarattığı olumsuz hava ise zaman zaman finansal piyasalarda dalgalanma yaratmayı sürdürüyor.
Finansal piyasaların olumsuz seyrettiği dönemlerde iktisadi faaliyet beklediğimizden daha güçlü oldu. Siyasi belirsizlik ortamı ve güven endekslerindeki sert düşüş büyüme görünümünü çok da olumsuz etkilemedi. Yılın son çeyreğine ilişkin veriler kuvvetli gelmeye devam etse de iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın gelecek yıl bir nebze daha belirgin hale gelmesini bekliyorum. Kredi büyüme hızındaki yavaşlama da buna işaret ediyor. Diğer taraftan, petrol fiyatlarındaki sert düşüşün de etkisiyle cari açıktaki iyileşme yılın ikinci yarısından itibaren hız kazandı. Emtia fiyatlarındaki düşüşe rağmen enflasyonun yılı %8’in üzerinde bitirmesi muhtemel görünüyor zira Türk lirasındaki zayıf seyir ve hizmet sektörü enflasyon üzerinde baskı oluşturmaya devam ediyor. Bütçe görünümü ise 2015 yılındaki iki adet genel seçime rağmen güçlü seyrini sürdürdü.
Türk lirası üzerinde yukarı yönlü baskı devam edebilir
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Merkez Bankası'nın aldığı ilave parasal gevşeme önlemlerinin piyasa beklentisinin altında kalmasının ardından avro oldukça belirgin bir şekilde değerlendi. Öte yandan, Fed’in para politikasında sıkılaştırmaya gidecek olması doları desteklemeye devam ediyor. Seçim sonrasında 2,75 seviyelerine kadar gerileyen USD/TRY kuru, bir yandan artan jeopolitik endişeler diğer yandan da azalan küresel risk iştahına bağlı olarak tekrar 2,90’ın üzerine yükseldi. Enerji ithalatçısı bir ülke olmamıza rağmen, petrol fiyatlarındaki düşüşten şimdiye kadar kurlar anlamında çok da istifade edemedik. 16 Aralık tarihinde açıklanacak olan Fed faiz kararı öncesinde diğer gelişmekte olan ülke para birimlerine paralel olarak Türk lirası üzerinde de yukarı yönlü baskı devam edebilir. Sonrasında ise TCMB’nin normalleşme sürecinde atacağı para politikası adımları Türk lirasının seyri üzerinde belirleyici rol oynayacaktır.
2016’da yüzde 3 büyüme yakalanabilir
Kredi büyümesindeki sert düşüş ekonomik aktiviteye gecikmeli de olsa yansıyacak diye düşünüyorum. Dolayısıyla, 2016 yılında bu seneye oranla daha zayıf bir GSYH büyümesi görmemiz muhtemel. Yine de 2016’da da da %3 civarında bir büyümeyi yakalayabilecek gibi gözüküyoruz. Enflasyon tarafında ise bir parça endişeliyiz. Enflasyon beklentileri Merkez Bankası’nın enflasyon hedefinden uzaklaşıyor. Merkez Bankası’nın kendi tahmini bile hedef enflasyonun 1.5 puan üzerinde. Rusya’nın Türkiye’den ithal ettiği sebze-meyve ürünlerine uygulamayı planladığı ambargonun önümüzdeki aylarda fiyatlara olumlu yansıyacağı görüşündeyim. Ancak, asgari ücrette yapılması öngörülen artış tam tersi bir etki yaratacaktır. Bütün bunların ışığında önümüzdeki sene de enflasyonun %8 oranının üzerinde kalması oldukça olası gözüküyor. Burada Merkez Bankası’nın sıkı duruşunu sürdürmesi ve hükümetin Merkez Bankası’na baskılardan kaçınması hem enflasyonla mücadele hem de kurların gelişimi için kritik öneme sahip. Ödemeler dengesi tarafında ise iyileşmenin sürmesini bekliyorum. Rusya’ya yapılan ihracat ile Rus turist sayısındaki azalış cari dengeyi elbette olumsuz etkileyecektir ancak enerji fiyatlarının da gerilemesi ile birlikte cari açığın gelecek yıl 30 milyar dolar civarına gerilemesi muhtemel görünüyor.
Riskler açısından ise bahsettiğim gibi Suriye meselesi ve Rusya ile son dönemde yaşanan gergin süreç, jeopolitik risklerin bir kere daha hatırlanmasına sebep oldu. Özellikle Rusya ile olan ilişkiler ekonomik açıdan ayrı bir önem taşıyor, zira Türkiye toplam doğalgaz ithalatının %60’ını bu ülkeden sağlıyor. Ayrıca piyasalar Fed’in önümüzdeki sene iki faiz artışı yapacağını fiyatlıyor. Fed tarafında daha hızlı bir faiz artışı bütün gelişmekte olan piyasalar için önemli bir risk. Türkiye dış şoklara karşı gerekli adımları zamanında atarsa -para ve maliye politikasını sıkılaştırmak yönünde- aşırı dalgalanma yaşamadan zor süreçleri de atlatabilir. Aksi taktirde bütün yük kurun üzerine biner ve bunun da büyüme ve enflasyon üzerinde öngörülerimizden çok daha fazla olumsuz etkileri olur.
Ekonomik reform paketi önemli
Hükümetin üzerinde çalıştığı ekonomik reform paketi büyük önem taşıyor. Türkiye’nin yapısal sorunlarının kalıcı olarak çözülmesinin yolu bu reformlardan geçiyor. Potansiyel GSYH büyümesinin artırılması ve Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkabilmesi için ekonominin reformlarla desteklenmesi şart. Öncelikle, yurtiçi tasarruf oranının artırılması gerekiyor. Ayrıca ekonomide verimliliğin ve üretkenliğin artırılması, ithalata bağımlılığın azaltılması yönünde somut adımlar atılmalı. Ben özellikle vergi reformu ve kıdem tazminatı reformu gibi alanları yurt içi tasarrufları artırması açısından önemli görüyorum. Diğer taraftan, ekonomik istikrar için Merkez Bankası’nın bağımsızlığının ve bütçe disiplininin korunması gibi hususlar da son derece önemli.
Petrol fiyatlarındaki düşüş Türkiye için olumlu
Fed’in bu ay gerçekleştireceği toplantıda faiz artırımı sürecine başlaması bekleniyor. Diğer taraftan, her ne kadar beklentileri karşılayamamış olsa da, Avrupa Merkez Bankası ilave parasal gevşeme adımları attı. Çin ise yavaşlamaya devam ediyor. Söz konusu gelişmeler ışığında önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkeler için olumlu bir süreç yaşanacağını söylemek güç görünüyor. Bununla beraber, petrol fiyatlarındaki düşüş Rusya ve G. Afrika gibi emtia ve enerji ihracatçısı ülkeler için kötü haber iken, Türkiye gibi ithalatçı ülkeler için dış dengeler açısından olumlu. Global faiz hadleri yükselirken yatırımcılar gelişmekte olan ülkelere fon aktarırken daha seçici davranacaklar. Burada Türkiye’nin kendini doğru makroekonomik politikalar ve doğru yapısal reformlar ile olumlu olarak ayrıştırmaya çalışması önemli.
Büyüme gelişmekte olan ülkelerden gelecek
Küresel ekonomik büyümenin gelecek sene ancak hafif bir artış kaydedebileceğini tahmin ediyorum. Gelişmiş ülkeler yine zayıf seyredecek ve büyüme yine gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacak. Önümüzdeki yıl Avrupa’da büyümenin yatay kalmasını, ABD ve Çin’de ise yavaşlamasını bekliyorum. Merkez Bankası’nın ilave parasal gevşeme adımları attığı Avrupa’da ekonomiye verilen destek sürüyor. ABD’de parasal sıkılaşma süreci büyük olasılıkla bu ay başlayacak ve gelecek yıl da sürecek. Çin ekonomisi ise hala bir yeniden yapılanma sürecinde ve ancak önümüzdeki yılın ortalarından itibaren toparlanacak gibi duruyor. Daha gevşek bir para politikası Çin ekonomisi istikrara kavuşmasına yardımcı olabilir.
Türkiye’nin büyümek için otomotivin katkısına ihtiyacı var
Otomotiv sektörü Türkiye ekonomisi için lokomotif bir sektör. Birçok farklı sektör için talep yaratıyor, çok sayıda başka sektör için de girdi sağlıyor. Özellikle ihracatımıza sağladığı katkı tartışılmaz. İSO 500 verilerine göre en yüksek ihracat yapan 5 sanayi firmasından 3’ü otomotiv sektörü firması. Ayrıca, yan sanayii ile birlikte düşünüldüğünde sağladığı istihdam bakımından da büyük önem taşıyor. Diğer taraftan, sektörün ham madde ve ara mal ithalatı bağımlılığı maalesef hala oldukça yüksek. Eğer otomotiv sanayiinde tüm süreçlerin- Ar-Ge, tasarım, üretim, pazarlama, satış vs.- yurt içinde gerçekleştirilmesi sağlanırsa sektörün Türkiye ekonomisine yapacağı katma değer artacak, istihdam piyasasına yapacağı katkı da katlanacaktır. Kısacası, Türkiye’nin sanayileşme ve ihracata dayalı büyüme sürecinde otomotiv sektörünün katkısına fazlasıyla ihtiyacı var.