İnovasyon
Sayfa 32-34
Prof. Dr. Metin Orhan Kaya
İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı
“Ar-ge ayrılan pay yüzde 4’e çıkarılmalı”
Son yıllarda tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye için de inovasyon kabiliyeti, kurumların ve ülkenin rekabetçiliğini artırması ve öne çıkması için elindeki en önemli araçlardan biri olarak öne çıktı. İnovasyon kapasitesinin geliştirilmesine liderlik eden kurumlardan biri de üniversiteler. İTÜ’de 2014’te GİNOVA Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi kuruldu, Mühendislik Eğitimi Mükemmeliyet Merkezi ve son olarak Cankut Bagana İnovasyon Laboratuvarı açıldı. Amaç girişimcilik kültürünü yaymak; yenilikçilik, yaratıcılık ve teknolojiye dayalı girişimler kurulmasını desteklemek. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı, Prof. Dr. Metin Orhan Kaya, Türkiye’nin inovasyon kapasitesinin geliştirilmesi için önerilerini paylaştı, çalışmaları hakkında bilgi verdi. Kaya, inovasyonda ilerleme kaydetmek için Türkiye’nin Ar-Ge’ye ayırdığı payın yüzde 2-4’lere yükseltilmesi gerektiğini söylüyor.
“Eğer müşterilerime ne istediklerini sorsaydım benden daha hızlı atlar ve at arabaları isterlerdi.” - Henry Ford
İnovasyon nedir, neden bu kadar önem kazandı?
İnovasyon Latince “Innovatus” kelimesinden geliyor ve toplumsal, kültürel ve idari alanlarda yeni yöntemlerin kullanılmasını ifade ediyor. Türkçe’ye yenilikçilik, yenileşim olarak çevirdiğimiz inovasyonun en geniş anlamıyla bilginin/fikrin ekonomik ve toplumsal faydaya dönüştürülmesidir. İnovasyon ürün, süreç, pazarlama ya da organizasyonel inovasyon olarak farklı şekillerde olabiliyor. Örneğin yeni veya özellikleri ya da kullanım amaçları açısından önemli ölçüde geliştirilmiş/iyileştirilmiş bir mal veya hizmetin pazara sunulması ürün inovasyonuna girerken, bir firmanın iş uygulamalarında, işyeri organizasyonunda veya dış ilişkilerinde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanması organizasyonel inovasyon olarak sınıflandırılıyor.
Gelecek 10 yıl içinde kullanılacak teknolojinin yüzde 80’i henüz keşfedilmedi. Bunu tarihten de görebiliyoruz. Yaklaşık 40 bin yıllık bir insanlık tarihinde insan ömrü ortalama 40 yıl olarak alınırsa, 1000 kuşağın 800 kuşağı mağaralarda yaşıyordu. Son 120 kuşak tekerleği biliyor, 880 kuşak bilmiyor. Sadece 3 kuşaktır otomobili kullanıyor, 997 kuşağın haberi yok. Akıllı cep telefonu sadece 5 yıldır kullanıyoruz. Bunlar önceden de varmış gibi sanılıyor ama yoktu. Çok hızlı bir gelişim, büyük bir ivme var. Dünya globalleşti, internet sayesinde dünyanın her yerinden istediğiniz bilgiye erişebiliyorsunuz, istediğiniz ürünü alabiliyorsunuz, mekan yakınlığının avantajı kalmadı, bu yüzden de rekabet ve farklılaşmanın önemi arttı, bunun yolu da inovasyondan geçiyor, daha ucuz, daha fonksiyonel daha gösterişli olmak için inovasyon yapmak zorundasınız.
“Fikir üretme kapasitesi de önemli”
Dünya ve Avrupa ülkelerine göre Türkiye’deki inovasyon faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya’da her konuda inovasyon yapıldığını gözlemleyebiliriz. “The Global Index 2014”e göre İsviçre en önde olmak üzere sırasıyla İngiltere, İsveç, Finlandiya, Hollanda, Amerika vb üst sıralarda yer alırken Türkiye 54. sırada, öğrenen ülkeler grubunda yer alıyor. İnovasyonda öne çıkan ülkelere baktığımızda ileri teknolojilere teşvik vermeleri, icatları patentlerle garanti altına almaları, bilimsel çalışmalara destek sağlamaları, ciddi bir ekosistem oluşturmaları ortak özellikleri olarak sıralanıyor.
Ülkemizde son zamanlarda Sanayii Bakanımız sayın Fikri Işık, eski Ulaştırma Bakanımız sayın Binali Yıldırım ve TİM (Türk İhracatçılar Meclisi) Başkanı sayın Mehmet Büyükekşi’nin çabalarını çok takdir ediyorum. Üniversitelerimiz inovasyon ekosistemi oluşturma yolunda çok yol aldılar. Bu konuda sayın rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca başlangıçtan beri bu konuya çok önem veriyor. Daha sonra üzerinde duracağız ama gerek ekosistem oluşturmada gerekse eğitimde İTÜ bu konuda öncü bir üniversite diye düşünüyorum. Sanayiimiz yavaş yavaş önemini anlamaya başladı. Ancak Türkiye’de inovasyonun ana bileşeni olan “fikir üretme” konusunun önemsenmediğini düşünüyorum. Daha çok fikrin ticarileşmesi kısmını ön planda tutuyoruz.
“Değişime liderlik edecek mühendisler yetiştiriyoruz”
İTÜ olarak inovasyon faaliyetlerinin artırılmasına ilişkin nasıl bir rol üstleniyorsunuz, ne tür girişimleriniz var?
İTÜ GİNOVA Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi, Mayıs 2014’te İTÜ’de girişimcilik kültürünü yaymak; yenilikçilik, yaratıcılık ve teknolojiye dayalı girişimler kurmaları için İTÜ öğrencilerini ve akademisyenlerini cesaretlendirmek, beceri ve yetkinliklerini geliştirmek ve girişimlerinin başarılı olması için gerekli bağlantıları sağlamak; bunları gerçekleştirirken bir yandan girişimcilik ve inovasyon konularında bilginin sınırlarını geliştirecek araştırmalar yapmak için kurulmuştur.
İTÜ GİNOVA bu amaçları gerçekleştirmek için, “keşfetme tutkusu”, “cesaret”, “yaratıcılık”, “yaparak öğrenme” ve “takım çalışması” değerleriyle hareket ediyor.
İTÜ GİNOVA’nın akademik ve idari kadrosu, öğrencilerin, akademisyenlerin, mezunların, iş dünyasından temsilcilerin ve girişimcilerin etkin katılımını sağlamış, onların uzmanlık ve deneyimlerini rahatça ve özgürce paylaşabildiği pek çok mekanizmaya sahip, İTÜ girişimcilik ve inovasyon ekosistemi için önde gelen bir buluşma noktası olmak için çalışıyor.
Diğer bir çalışmamız da, dünyada sayılı örneği bulunan ve Türkiye’de bir ilk olan “Mühendislik Eğitimi Mükemmeliyet Merkezimiz - ME2M”, İTÜ’de faaliyete geçti. Merkez, akademisyenlerin yeni ders verme yaklaşımları üzerine çalışacak. Bu konuda öğrenci işleri dekanımız sayın Prof. Dr. Yılmaz Taptuk hocamızın büyük çabaları oldu. Araştırma Görevlileri ve Yardımcı Doçentler için yeni ders verme yöntemleri ve dönüştürücü öğrenme biçimlerine ilişkin 1 haftalık eğitimler verilecek. Yeni ders verme sistemi, "problem odaklı" ve "tasarım odaklı" olmak üzere iki temeli kapsayacak. Yeni nesil akademisyenlerin, mühendislerin ve liderlerin yetişmesini destekleyecek İTÜ ME2M, öncü ve örnek bir yapı olarak öğrencilerin öğrenme becerilerinin geliştirilmesini de sağlayacak. Bu sayede, değişime ayak uyduran değil değişime liderlik edecek ve yönetecek mühendisler yetiştirilecek. Merkez, mühendislik eğitimini 21. Yüzyılın beklentilerine yanıt verecek şekilde uyarlama, liderlik, girişimcilik ve yenilikçilik kültürünü destekleme gibi işlevler üstlenecek. Mühendislik eğitimini “yaratıcı, yenilikçi, etkileşimli ve ilham verici” eğitim, öğrenme ve araştırma deneyimleri yardımıyla dönüştürmek, sürdürülebilir mühendislik eğitiminde sürekli iyileşme ve kalite güvencesi için atak davranabilmek de merkezin temel işlevlerinden biri olacak.
Cankut Bagana İnovasyon Laboratuvarımızın kurulması Onur Air’in sahibi sayın Cankut Bagana’nın destekleriyle gerçekleşmiştir. Bu konuda da sınıf arkadaşım Onur Air Kalite Başkanı Uçak Y. Müh. Önder Durmaz’ın yardımını da belirtmem gerekiyor. Sayın Cankut Bagana yaptığımız sohbetin ilk 5 dakikası sonrasında bana destek vereceğini açıkladı. Kendilerinin vizyonunun gerçekten çok iyi olduğunu söylemeliyim. Laboratuvarda sanal gerçeklik gözlüğü, beyin analiz cihazı, Google Glass, programlanabilir legolar, üç boyutlu yazıcılar gibi teknolojinin en son noktasındaki ürünleri bir araya getirerek, öğrencilerimizin dünyada var olan son teknolojiyi görerek daha ilerisine gitmelerini hedefledik.
“Şirketlere eğitim ve problem çözme desteği vereceğiz”
Şirketler bu laboratuvardan nasıl yaralanabilecekler, ne tür çalışmalara olanak veriliyor?
Laboratuvarımızla yaratıcı problem çözme tekniği olarak tüm dünyada, özellikle büyük şirketlerde kullanılmaya başlanan TRIZ merkezli eğitimlerimiz daha da güçlenerek devam edecek. Merkezimizde şirketler gizlilik anlaşması yapılarak karşılaştıkları problemleri bize getirebilirler ve çözüm arayabiliriz. Bizlerden proje önermemizi isteyebilirler. Özellikle mühendislerine TRIZ eğitimi aldırabilirler. Şirketlerle karşılıklı bir ekosistem kurarak gelecekte şirketlerine alacakları elemanları yetiştirmemizi isteyebilirler. Öğrencilerimize şirketlerin adıyla burs desteği sağlayabilirler. Örneğin Renault Yenilikçilik bursu gibi... Öğrencilerimizden staj yaparken yenilikçi fikir üretmeleri istenebilir. Gerek kendi özkaynaklarıyla, gerekse TÜBİTAK, Santez aracılığıyla projeler üretebiliriz. Fakültemizde şu anda Mercedes ve Ford Otosan ile Santez projeleri devam etmektedir. Mezunlarımızın bir kısmı otomotiv sektöründe yer almaktalar. Laboratuvarın arkasında 100 bin mezunuyla 20 bin lisans ve 10 bin yüksek lisans/doktora öğrencisiyle dev bir İTÜ ailesi olduğu unutulmasın. www.cbilab.org adresinden laboratuvarımızı inceleyebilirler.
“Otomotivdeki rekabet inovasyonu zorunlu kılıyor”
Otomotiv sektörünün inovasyon performansını nasıl buluyorsunuz?
Mezunlarımızla diyaloglarımız çok iyi. Ara ara kendilerinden fakültemizde seminer vermelerini de rica ediyoruz. Eskimeyen mezunlarımızdan Renault Genel Müdürü sayın İbrahim Aybar ile ara ara yaptığımız sohbetlerden edindiğim bilgiye dayanarak cevap vermek istiyorum. Benim de bu görüşlere katıldığımı bilmenizi isterim.
Otomotiv sektörü inovasyon fırsatlarının yüksek olduğu bir sektör. Rekabet çok fazla olduğu için inovasyon zorunlu hale geliyor. Günümüzde ancak fark oluşturabilen öne çıkıyor. Bu sektörde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin çok ön planda olması gerekiyor. Ülkemizde markamızın olmaması nedeniyle inovasyon faaliyetlerinde etkin bir şekilde yer alamıyoruz. Yerli araba mutlaka yapmalıyız. Dünyada çok yapılan tasarım var, gerekirse satın alır, fikri mülkiyet hakkına da sahip olur gelir Türkiye’de yaparız. Ama bu arabayı nereye satacağız, kim müşterisi olacak? Dünya pazarının yüzde 70’ine 10 otomobil firması sahip durumda. Tabii bu markalar gelişmiş ülkelerde. Gelişmekte olan ülkelerden de yüzlerce marka çıkıyor ama bu markaların gelişmiş ülke pazarlarında aldığı pay sadece yüzde 2. Böyle bir ortamda biz nereye girebileceğiz, nerede pazar bulabileceğiz? Komponent bazında da markalar ne istiyorsa yan sanayii onu üretmek zorunda olduğundan burada da çok şansımız görünmüyor. TAYSAD (Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneği) ifadesiyle patentli komponentimiz iki yada üçü geçmemektedir. Ancak üretim hattında değişiklik yapılabiliyor. Robotik üretimin arttırılması vb gibi. Ancak bir ürünün üzerinde doğrudan inovatif bir değişiklik yapılamıyor.
Geçen yıl 17 otomotiv şirketinin Silikon Vadisi’nde inovasyon merkezi kurmasını nasıl yorumluyorsunuz?
İnovasyonda hızlı yol almanın en kestirme yolu ekosistemi hazır olan bir yerden yararlanmaktır. Bu konuda da Silikon Vadisi’nden daha iyi bir yer düşünemiyorum.
“Yeni teknolojilerle dünya pazarına girebiliriz”
Artan rekabet ortamı ve yeni oyuncular da göz önüne alındığında sektörde ne tür aksiyonlara ihtiyaç var?
Türkiye bu konuda ilerleme yapmak istiyorsa Ar-Ge’ye ayırdığı payı yüzde 2-4’lere artırması gerekiyor. Henüz yüzde 1 mertebesinde bile değil. Bu konuda da hep devletten destek beklenmemeli. İnsanlar ellerini taşın altına koymalılar.
2100’den itibaren fosil yakıt kullanılmayacağına dair geçen sene G7 ülkeleri karar aldı. Buna göre otomotiv sektörü de fosil yakıt dışındaki enerjilere kaymak zorunda. Türkiye’nin yerli markası fosil yakıt kullanmamalı, doğrudan gelecekte kullanılacak enerjiye yönlenmeli. Bu konuda sanayi bakanlığının uzun menzilli elektrikli araç fikri çok yerinde görünüyor. Geçen seneye göre Avrupa ve Amerika pazarında elektrik araç üretimi yüzde 70 artmış durumda. Avrupa’daki ilk 5 aylık artış yüzde 72 civarında. 3 yıl içinde elektrik otomobil satışı 500 bin civarında. Halen dünyada bir milyarlık otomotiv pazarı mevcut. Bu bir milyarlık araç yılda 80-100 milyonluk üretimle dönüşecek. Burada yeni teknolojilerle yer alma şansı var, bunu kaçırmayalım. Ayrıca uçak/otomobil karışımı araçlar, Elon Musk’ın Hyperloop’u gibi şimdilik uçuk gibi görünen konularda da çalışmaya başlamalıyız.
“Otomotiv global markaların üssü konumunu elde tutmalı”
Otomotiv, Türkiye’nin önemli sektörlerinden birini oluşturuyor. Sizin sektör hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Sektörde önemli gelişmeler sağlandı. Türkiye, dünyanın 17. büyük üreticisi konumunda. Yılda 1 milyon 200 bin üretim yapılıyor, kapasite ise 1 milyon 700 bin civarında. Kapasite kullanım oranımız yüzde 70 civarında. Yılda 900 bin ihracat yapılabiliyor. Türkiye ihracatı geçen sene 150-160 milyar dolar civarında oldu. Sadece otomotiv ihracatı 23 milyar dolar civarında. Dolayısıyla en büyük ihracat yapan sektör konumunda. Aslında Türkiye global markaların üretim üssü durumunda. Bu avantajımızı da sürekli elde tutmamız gerekiyor. Bunun için de ülkenin teşvikleri önemli, yatırım ortamının iyi olması gerekiyor. Öngörülebilirlik, hukuk güvenliği, istikrar önemli.
“TRIZ eğitimiyle kurumlar inovasyon kapasitesini artırılabilir”
TRIZ eğitimi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Karşımıza çıkan problemleri en basit olarak çözümü bilinen veya bilinmeyen olarak ikiye ayırabiliriz. Bilinen çözümleri kitap, makale, konunun uzmanlarından bulabiliriz. Çözümü bilinmeyen problemler yaratıcı problem olarak adlandırılır. Yaratıcı problemlerin de çok basit ve zorlarının olacağını kolaylıkla söyleyebiliriz. Genelde yaratıcı problemlerin yüzde 77’si kişisel ve yakın çevre/şirket birikimiyle çözülebilmektedir. Günümüzün yarışmacı dünyasında bu çözümlerin fark oluşturmayacağı kolaylıkla söylenebilir. Şirket açısından çarpan etkisi büyük çözümler için özel düşünme eğitiminden geçilmesi gerekir. Yüzlerce fikir üretme tekniği psikolojik ataleti kırmaya odaklanmıştır, rastgeledir ve kişinin basitleştirme yeteneğine bağlıdırlar. Burada TRIZ diğerlerinden çok farklı olarak karşımıza çıkıyor. TRIZ, Rus mucit Genrich Altshuller (1926-1998) tarafından 200 bin patent incelenmesiyle ortaya çıkmış fikir üretme teknikleri topluluğudur. Daha sonradan Rus mühendisler 3 milyon patent incelemişlerdir. Çok sayıda mevcut fikir üretme tekniklerini kendi içinde barındırır. İyi bir TRIZ eğitimiyle sıradan insanlar sıra dışı fikir üretebilme yeteneği kazanırlar. TRIZ Rusya’dan sonra 1990’lı yıllarda Japonya’da tanınmaya başladı. 2000’lere geldiğimizde ise tüm dünyada yaygınlaştı. Samsung’a giren her mühendis 50 saat TRIZ eğitimi almak zorunda. Dünyada IBM, Boeing, Samsung, General Electric, Renault, Daimler Chrysler, Ford gibi bilinen tüm şirketler tarafından kullanılıyor.