Ekonomist Prof. Dr. Taner Berksoy Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

 “2015 risk yönetimi yılı olacak”

Dolar arzının daralma ihtimaliyle yükselen kur, düşen petrol fiyatları, gerilimli Ortadoğu, Afrika ve Rusya, toparlanması beklenen Avrupa ekonomisi... Dünya ekonomisinde kartların yeniden dağıtılacağını söyleyen Taner Berksoy, “2015 Türkiye’nin risk hesaplaşması yaptığı bir yıl olacak. Riskleri iyi yönetirsek dağılımdan kazançlı çıkabilir” diyor.

Türkiye’nin şu andaki ekonomik tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz? 


Türkiye biraz sıkıntılı görünüyor. 2014 de biraz sıkıntılı geçirilmişti, ekonomik gelişme anlamında iyi bir yıl olmadı. 2015 başladığı noktada daha iyimserdik. Kısmen iyimserliğim sürüyor, ciddi de riskler var. Döviz kuru problemimiz var. Dışarda dolar zaten değer kazanıyor, bu genel bir durum. Sadece Türkiye ya da TL kuru değil bütün ülke paralarını etkiliyor. ABD Merkez Bankası (FED) 2008 krizinden sonra ekonomiyi yeniden canlandırmak için çok büyük bir parasal genişleme yaptı. Şimdi ABD ekonomisi bir miktar büyümeye başladı, enflasyonu da pozitif bir alanda duruyor dolayısıyla yavaş yavaş verdiği parayı geriye çekecek. Önce verme hızını yavaşlattı, sıfırladı, şimdi geri çekecek. Ne zaman çekmeye başlayacağı belli değil ama tabii bu bir sıkıntı yaratıyor çünkü dolar arzı daralacağı için fiyatı kur olarak yükselecek, faiz yükselecek. Bu demektir ki dünya ekonomisinde kartlar yeniden dağıtılacak. Bu nedenle bir risk var biz de ondan etkileniyoruz. Kurun yukarı gitmesinin bir nedeni bu ikincisi de Türkiye’de içeride para alanını kimin yöneteceğine dair Merkez Bankası ile siyasi otorite arasında uzlaşmazlık var. Ekonomik açıdan özellikle bu konjonktürde bakarsanız bunun şöyle bir sonucu var, parayı kimin yöneteceği daha doğrusu, faizi kimin belirleyeceği belirsiz hale geliyor.

2008 hatta 2002’den itibaren dünyada müthiş bir likidite genişlemesi var, bu likidite her tarafa yayılıyor, bize de çok ciddi bir sermaye girişi var. Biz hızlı büyüme dönemlerinde sermaye girişiyle büyüyoruz aslında, çünkü bizim tasarruflarımız öyle çok büyük değil, büyüme hamlelerini gerçekleştirmeye yetmiyor. Şu anda çıkış var, sermaye gelmiyor, tersine geri dönmeye başladı, biz içerde para alanındaki bu tutumu değiştirmezsek gittikçe hızlanacak gibi de görünüyor. Onun için şu anda Türkiye ekonomisi ciddi problemli gibi görünüyor. Benim şöyle bir görüşüm var, risklerden biri genel, dünya bunu paylaşıyor, her yere dağılıyor, bununla ilgili yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok. Şimdi durum böyleyken bir de içerde risk yarattığınız zaman sıkıntı oluşuyor. Halbuki bir şekilde içerde uzlaşsak, para otoritesinin hakkını versek, “para alanını yönetmek bağımsız merkez bankasının işidir” desek, buna bağlı olarak söylemi, dozunu, tonunu, biçimini de değiştirsek biz de sadece dünyadaki bütün ülkelerin açık olduğu riskle muhatap olacağız.

Dışardan baktığınızda bu içerdeki gerilim olmasa biz geçen seneye kıyasla riski daha düşük bir ülkeyiz

Bu risk olmadan Türkiye ekonomisinin ulusal riskini hesaplasanız, şu anda görünenden çok daha düşük. En önemli risk unsuru da cari açık. Şimdi bu sene petrol fiyatlarının düşüyor olması nedeniyle şimdiden cari açık ciddi bir şekilde daraldı, büyüme yavaş o da yardım etti, şu anda bizim cari açığımız geçen senekine kıyasla baktığınızda öyle büyük bir risk gibi görünmüyor. Bir riskimiz enflasyon, yüksek, öteki ülkelere göre de yüksek, petrol fiyatının düşüyor olması enflasyonu da baskılıyor, orda da iyiyiz. Dışardan baktığınızda bu içerdeki gerilim olmasa biz geçen seneye kıyasla riski daha düşük bir ülkeyiz. Bu çok önemli, çünkü az önce dediğim gibi dünyada fon daralması olacak ve o yeniden ülkeler arasında dağılacak ve tabi bu risk algısına göre dağılacak. Risk algısını bu şekilde pompalarsak o dağılımda biz kötü bir yere gideriz. Zaten birkaç yıldır büyüme problemimiz var, o problemi daha belirgin yaşarız. 2015’in bana göre görüntüsü bu, seçimlerden sonra bu tablo siyasetteki değişmeye bağlı olarak bir miktar değişebilir, ikinci yarı iyiye de gider diye düşünüyorum.

“2014’te ihracatın artış hızı pozitif”

2014 yılını Türkiye ekonomisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anda 2014’ün tamamı açısından büyüme hızını bilmiyoruz. Önümüzdeki hafta açıklanacak, şu andaki göstergelerin hepsi bilmediğimiz son çeyrekte yavaş geçildiğini gösteriyor, 3 veya 3’ün biraz altında bir büyüme hızı olacak, bu üçüncü yıldır bu civarda, 3-4 düzeyinde bir büyüme temposuyla gidiyoruz. Bu bizim potansiyelimizin altında bir büyüme, o açıdan bir miktar kapasitemizi kullanmıyoruz anlamına geliyor. Bu durum sonuç olarak işsizlik üretiyor, işsizlik de yüksek, kısacası 2014 bu yönden çok parlak bir yıl olmadı. Büyüme yavaşladığında ithalatınız da yavaşlayacağı için cari açık da yavaşlar.

2014’te hızlı ihracat artışı var, bu artış ithalat daralırken Türkiye ekonomisine çok önemli bir katkı yaptı.

2014’ün bir başka özelliği de şu, bu düşük hızda büyümeyi dahi aslında dış talep çekiyor. Diğer bir deyişle 2014’te ihracatın artış hızı pozitif. Bununla birlikte 2014’te önemli ihracat pazarlarımızı kaybettik, 2015’te de bu sıkıntıyı yaşayacağız. Bu durum bizden kaynaklanan bir şey değil, Ortadoğu, Irak’ta kargaşa oldu, özellikle petrol fiyatının düşmeye başlamasından itibaren Rusya ekonomisi çok kötü durumda. Rusya’ya yaptığımız ihracatta çok ciddi bir daralma var. 2014 etkilemedi Rus müşterisini ama 2015’te turizmde bir daralma olacaktır. Irak önemli bir pazarımız, çok daralmış bir vaziyette, orayı da kaybettik. 2015’te ihracatın artış temposu 2014 kadar olmaz gibi görünüyor, yerine koyacak yeni pazar da yok, Avrupa belki bir miktar toparlanacak diye bekliyoruz. Bir miktar rahatlayacağız, ihracatı oraya artırabiliriz, ama 2015’te ihracat 2014’ten düşük olmaz ama aynı tempoda artmaz. 2014’te hızlı ihracat artışı var, bu artış ithalat daralırken Türkiye ekonomisine çok önemli bir katkı yaptı.

2015 yılında nasıl bir ekonomik tablo bekliyorsunuz?

Bir yarısını konuştuk. Dışarda şöyle bir tablo var. FED’in likidite daraltması bizi olumsuz etkiler. Beklentisi dahi etkili. Fiilen başladığı zaman zaten o noktada tamamı satın alınmış, yani fiyatlara yansımış olur, Haziran’dan itibaren büyük ihtimalle o yavaş yavaş etkisini kaybeder. Likidite daralmasına karşılık iki merkez bankası, hatta Rusya da geliyor, Avrupa ve Japon merkez bankası da tam tersi, likidite genişlemesi kararı aldılar. Avrupa Merkez Bankası, 2016 Eylül’üne kadar 1,2 trilyon Euro civarında bir genişleme olacak. Bu bizi olumlu etkiler, hem Avrupa’yı olumlu etkiler orayı olumlu etkilediği için de olumlu etkiler. İçerdeki riski ayarlarsak, burayı normal fiyatlamalarla riskini hesaplayacak hale getirirsek, Avrupa sermayesi bize gelir. ABD nedeniyle kaybedilen sermaye gidişinin bir kısmını telafi eder. Mali varlık spekülasyonu açısından bakarsak, bizim zaten Japonya ile oldum olası böyle bir işlemimiz var; “carry trade” değimiz çok hızlı, faiz farklarına göre hareket eden bir işlem. Japon Merkez Bankası’nın likidite genişleyeceği için faiz zaten düşük biraz daha düşer burası onlar için de cazip hale gelir, buraya da gelir, tekrar koşul, içerdeki riski ayarlayacaksınız.

“İkinci yarıda ekonomik tablo değişebilir”

Ekonomimizi etkileyecek iç ve dış değişkenler neler olacak?

Neresinden baksanız Türkiye ekonomisinin şu anda bir seçim riski var, seçim hep risktir. Risk de şudur, iktidar değiştiği takdirde bilinen iktisat politikasının değişme ihtimali vardır. Şimdiki durumda iktidar değişmez gibi duruyor, anayasa için yeterli olmayabilir ama iktidar olarak yeterli olabilecek gibi görünüyor, o yüzden bu riski hesaplayanlar düşük hesaplıyor. Seçime yaklaşırken tablo değişirse orda da bir risk algısı ortaya çıkar. 2015 Türkiye’nin risk hesaplaşması yaptığı bir yıl gibi olacak görünüyor. 2015’in ilk yarısında gördüğümüz ile 2015’in ikinci yarısında, ikinci yarının sonuna doğru gördüğümüz Türkiye ekonomisi tablosu birbirinden farklı olabilir. İkinci yarıda belli koşullara bağlı olarak daha kötüye de gidebilir. Ortadoğu’daki riske bulaştığınız takdirde bu senenin işi olmaktan çıkar, önümüzdeki bir nesli etkiler. Türkiye’nin risk hesabı yapılırken oradaki risk de hesaba katılıyor. Bu riskleri kontrol altına alırsak seçim civarı ve sonrasında ikinci yarı ve yıl sonuna doğru daha düzgün olur.

Türkiye cari açık azaldığında büyüyemiyor mu?

Oradaki ilişki ters. Türkiye büyüdüğü zaman cari açık büyüyor. Büyümek daha fazla üretim yapmak demek. Bizim ithalatımızın çok büyük bir kısmı ara malı niteliğinde,  üretimde kullanılan girdiler. İhracatın da bir miktar öyle ama ithalatta çok net. Türkiye’de ciddi bir ara malı zaafiyeti var. Büyüdüğünüz zaman, üretim arttığı zaman, ara malı ihtiyacınız dolayısıyla ithalatınız da bununla beraber artıyor, onun için çıplak gözle baktığınızda, nedenselliği de ters çevirirseniz, ithalat artıyor, cari açık büyüyor onun için biz büyüyoruz gibi görünüyor, ama değil, büyüdüğümüz için cari açık büyüyor.

Türkiye’de çok düşük bir tasarruf performansımız var ama bugünün dünyasında sermaye giriş çıkışı fevkalede serbest olduğu için bazen cari açığınızın finansmanının gerektirdiğinden daha fazla sermaye girişi oluyor. 90’lı yıllarda bunu çok yaşadık, o zaman tabii onu toplayıp rezervinize koyuyorsunuz. Dolayısıyla cari açık kadar büyüyoruz demek yanlış, cari açığın ötesinde bir sermaye girişi olduğu zaman ona göre daha hızlı büyüyorsunuz. Sermaye girişiyle büyüyoruz dediğiniz zaman sermaye girişine itina edeceksiniz, kesilmesini önlemek için ne gerekirse yapacaksınız demektir, o şekilde bakacak olursak içerde bu kadar gürültü çıkartmayız belki...

Sizce ekonomimizin ne gibi yapısal reformlara ihtiyacı var?

Yapısal reformların aslında iki yönü var, bir tarafı genel geçer bir söylem, kim sıkışsa yapısal reform diyor. Ama eğer yapınızda, büyüme temponuzu, iktisadi işleyişinizi engelleyen, unsurlar varsa bunları temizlemeden büyüyemiyorsunuz diye düşünün. Türkiye’de ciddi yapısal sorunlar var. İşgücü, ürün piyasalarını yeniden düzenlemek gerekiyor, buna paralel, buralardan türeyecek yapı ile ilgili birçok önlemler var, bunları yaptığınız takdirde verim artar, üretkenliğiniz artar. Şu anda yapısal sıkıntı üretkenliği etkiliyor, büyümeye yansıyor, olabileceğinden daha düşük hızla büyüyorsunuz, dolayısıyla yapısal reform açısından bakarsanız bu şart haline gelmiş durumda.

Önümüzdeki dönemde gelir dağılımını düzeltecek politikalara ağırlık vererek gitmemiz gerekir.

Bir şey daha var, bu dönemin önemli tartışması, biz orta gelir tuzağı dediğimiz bir sınıra gelip takılmış gibi görünüyoruz. Bir miktar milli gelir hesaplanmasında Avrupa yöntemini kabul ettik, onun da bir etkisi oldu ama yine de 6-7 sene yüksek hızla büyüdüğümüz için kişi başına düşen 2-3 bin dolar seviyesinden bin dolar civarına geldik. Dünyadaki uygulamaya bakarsanız bunu yapan çok ülke var, sıçrıyor, 10 bin dolar civarında gelir duruyor. Niye dediğiniz zaman bu yapısallar çıkıyor önünüze... Bu tuzağı aşacaksak bu yapısal zorlukları aşmamız, bir hamle daha yapmamız lazım. Şu andaki tasarruf düzeyi bizim büyümemizi borçlanma veya dışardan kaynak girişine bağımlı hale getiriyor o yüzden hamle yapamayız. Bunun için örneğin  tasarruf alanında bir şeyler yapmamız lazım. Mesela BEST sistemi, gelir dağılımı gibi. Önümüzdeki dönemde gelir dağılımını düzeltecek politikalara ağırlık vermek, bir dizi düzenleme ile tasarrufu daha cazip hale getirmek gerekiyor.

“Milli geliri 20 bin doların üzerine çıkarmamız gerekiyor”

Yapısal reform alanında şu anda hangi çalışmalar yapılıyor?

Şu anda çok belirgin bir şey yok, 2001-2002 krizinden bu yana ekonomiye bakış açımız yapısal veya uzun vadeli bir şey planlamak uygulamaktan ziyade, tamamen konjonktürü yönetmek şeklinde. Yön değiştiren rüzgara göre tedbir almak gibi düşünün, konjonktürü yönetiyoruz, bunda haklı da olabiliriz. 2002’de kendi krizimizden çıktık, başarılı da yönetildi, tepe noktasına gelirken küresel kriz geldi, onu yönetmek zorunda kaldık, şimdi bir büyüyememe sorunumuz var onu yönetmek zorundayız. Bu ortamlarda iktisat politikası düşüncesinin yapıya doğru döndürülmesi biraz zordur ama bunu bir şekilde becermek lazım, yoksa takılır kalırız. Bunun da içerde çok ciddi sonuçları var, fakirlik devam eder ki yoksulluk uzun dönemde büyümeyi engeller. Bir de küresel boyutu var, küresellikte yerimizi kaybederiz, aşağıya doğru gideriz. Onun için biraz acil bir sorun. Şu anda  milli gelir 10-11 bin dolar civarında, kriz nedeniyle bir miktar geriledi ama onu en az 20 bin doların üzerine çıkarmamız gerekiyor.

Yeni dünya, yeni dengeler ve petrol fiyatlarındaki düşüşün global ekonomilere etkileri hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

Ulusal baktığınız zaman bizim fevkalede işimize yarayan bir şey petrol fiyatlarının düşüşü. Zaten problemli bir süreçten geçiyoruz, petrol fiyatının düşüşü o problemlerin boyutunu oldukça azaltıyor. Ama küresel olarak baktığınızda daha farklı durum, o zaman olayın ki tarafına da bakacaksınız. Bu düşüşten çok ciddi darbe alanlar da var, çok kazançlı olanlar da var. Mesela Rusya’nın kendi jeostratejik önlemleri, içerde politik problemleri, yönetimle ilgili sıkıntıları var. Bunların üstüne bir de petrol fiyatı düştüğü zaman Ruslar için şartlar daha da zor bir hal aldı. Petrol fiyatının çok düşmesi halinde ki bu düşüş de açıkçası sürdürülebilir değil, 20 dolar civarına iner diye konuşuluyordu, öyle olduğu zaman dünyanın petrol üretip satan ülkelerinin ihracat pazarları daralmış olur. Bu kez petrol fiyatının düşmesinden kazançlı çıkanlar, ihracat pazarlarını kaybetmek nedeniyle bunu geri ödemek zorunda kalırlar. Dengeli olması lazım. 58-60 dolar aralığında sakinleşiyor gibi, tahmin ediyorum böyle de gider.

Bir de petrol fiyatlarındaki oynamaların bir siyasi boyutu var, petrolü kullanarak bazı agresif hale gelen ülkeleri hafif cezalandırmak, petrol pazarını genişletme hevesinde olanları caydırmak gibi. Bunun iki hedefi var, biri İran diğeri Rusya. İran ambargo altında, zaten sıkıntılı üstüne bir de petrol fiyatı düşünce uzlaşılabilir hale geldi. Tahmin ediyorum önümüzdeki birkaç ay içinde Rusya Devlet Başkanı Putin de aynı noktaya gelir, ondan sonra fiyat biraz daha yukarıya gider. Görünür gelecekte, beş yıl içinde, 2002 ile 2007-2008 arasındaki kadar dünya ekonomisinin hep beraber büyüdüğü bir dönem görülmüyor, o konjonktör petrol fiyatını aldı 120 dolara kadar çıkardı, önümüzdeki dönem petrol fiyatı yükselir ama 120 dolara - 100 dolara gitmez büyük ihtimale 60-70-80 dolar civarında bir yerde dengelenir gibi görünüyor.

“Dünya ekonomisinin motoru gelişmiş ülkeler toparlanma sürecinde”

IMF küresel büyüme oranlarını aşağı yönlü revize etti. Dünya ekonomisini büyüyememe problemi mi bekliyor?

Dünya ekonomisinin iki senedir büyüyememe problemi var. Biz de dahil birçok ülke, gelişmekte olan ülkelerde de büyüme çok yavaşlamış durumda. Bu krizin özel tarafı bundan daha büyük ölçekte gelişmiş ülkeler etkilendi, şimdi onlar biraz biraz toparlanıyorlar. Ama şu anda evet bir büyüyeme problemi var. Krizle beraber herkes etkilendiği için küresel talep de bir anda daraldı, kullanılmayan kaynak ortaya çıktı. Küresel anlamda baktığınızda talebi yerine koymak için herkesin aynı anda benzer şekilde canlanıyor olması lazım. Bu noktada mesela Avrupa ciddi bir problem, o yüzden büyüme sorunu bir miktar sıkıntılı hale geldi. Ek olarak krizden önceki dünyaya göre bugünün dünyası siyasi olarak, jeostratejik risk açısından aynı dünya değil. Rusya’da, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da risk var, riskli bir dünya, onun da getirdiği bir sıkıntı var.

Gelişmiş ülkeler çekmediği zaman gelişmekte olanların hamlelerini sürdürme imkanı kalmıyor derhal eski trendlerine dönüyorlar.

Dünyanın belli başlı ekonomileri açısından 2015’in nasıl bir yıl olmasını bekliyorsunuz?

ABD iyi gibi görünüyor, gelişmiş ülkeler içinde ilk yeniden büyümeye başlayan ekonomi, bu son zamanlarda gelen veriler de o büyümenin yerleşmeye başladığını gösteriyor. Oradaki sıkıntı başta dediğim gibi FED’in para stokunu daraltacak olması, şu anda öteki ülkeleri de bu etkiliyor. Avrupa daha bir süre yavaş hızda büyüyecek gibi, kendi büyüme hızı tahminleri 2015’te 1,2 , 2017’de 1,9 olarak hesaplanıyor. Dünya ekonomisinin üç motoru olduğunu düşünüyoruz; ABD, Avrupa ve Çin ekonomisi. Çin yavaşlıyor, bir iki gün önce büyüme hedefinin yüzde 7’ye düşürülmesi resmen kabul edildi. Yüzde 7 hız Avrupalılara sorduğun zaman çılgın bir büyüme hızı, bize göre dahi yüksek, ama Çin yüzde 12’den geliyor... Dünya ekonomisinin bir motoru ABD motoru çalışıyor veya çalışmaya başladı gibi, ikinci motoru Çin yavaşladı, üçüncü motoru susmuştu henüz sesi çıkıyor gibi değil. Büyüyememe sorununun radikal bir çözümü 2015’te çıkacak gibi görünmüyor.

Bir de şunun altını çizmek lazım, 2007-2008 krizi çıkışında, 2010-2011’de, bütün gelişmekte olan ülkeler hemen hemen hepsi birden çok hızlı çıktılar orayı, bunların en başında mesela biz geliyoruz, yüzde 11 gibi bir hızla çıktık, o sırada gelişmiş ülkeler ABD vb yerlerde sürünüyorlardı. Şöyle bir düşünce oluşmaya başladı, bundan sonra gelişmekte olan ülkeler dünya ekonomisini çekip sürükleyecekler, onlar büyüdüğü müddetçe dünya ekonomisinde bir problem yok... Şimdi anlaşıldı ki öyle değilmiş, hala gelişmiş ülkeler çekmediği zaman gelişmekte olanların hamlelerini sürdürme imkanı kalmıyor derhal eski trendlerine dönüyorlar.

Önümüzdeki kısa ve orta vadeli süreci ülkemiz ve dünya açısından nasıl görüyorsunuz?

Kısa vade 2015’te 2014 kadar olmasa bile biraz problemli geçecek gibi görünüyor. Dünya ekonomisi 2014’e kıyasla biraz daha hızlı olabilir. Biz de bir ihtimal seçimlerden sonra ne olacağına bağlı olarak yıl sonuna doğru bir miktar hızlanabiliriz, 2014’ten iyi bir şey ama 2015 çok büyük bir etkisi olacak bir yıl değil. Orta vadenin şu anda öngörülmesi biraz zor. Şöyle bir şey var aklımızda, büyük krizlerin çıkışı yeni bir kriz yaratmadan bir süre gidiyor, şu anda hala kullanılmayan kapasiteler var, ABD ekonomisi de dahil, şu anda herhangi sıcak bir olay gelişmediği takdirde o kapasiteler yavaş yavaş devreye sokularak orta vadede büyüme hızı biraz daha hızlandırılabilir. Ama bugünün jeopolitik sıkıntılarına baktığımızda şu anda Irak’ta çok büyük bir harekat planlanıyor mesela, buna karşı olan İran var, o bölge sıcak ve karışmaya müsait, o yüzden orta vadeyi kestirmek çok kolay değil.

Otomotiv sektöründen üretim bazında çeşitlenmelerini, firmaların ölçeklerinin büyümesini beklerim.

Otomotiv sektörünün Türk ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Otomotiv sektörünü çok iyi bilmiyorum, aslında makrocuyum, sektör bazında herhangi bir laf söyleyecek kadar bilgim yok ama şunu söyleyebilirim: Otomotiv büyük bir sektör ve gittikçe de büyüyen bir sektör. Bana göre en önemli özelliği krizlerden çabuk etkileniyor çünkü sattığı ürün risk arttığında ya da gelecek görülmemeye başladığı zaman en kolay bekletilen ürün. Arabanızı “kriz var bu sene değiştirmeyelim” dediğiniz zaman otomotiv bundan etkileniyor. Bu kriz sürecinde görüldü de... Önümüzdeki dönemde bunu aşıyor gibi görünüyor. Bana kalırsa otomotiv önü açık sektörlerden biri. Ben sektörden üretim bazında çeşitlenmelerini, firmaların ölçeklerinin büyümesini beklerim. Şu anda dışarıyla, büyüklerle mukayese ettiğinizde biraz cüceler. Talep koşulları büyüme koşulları izin verdiği zaman ölçekleri büyütürler diye tahmin ediyorum, 2015 -2016 bunun için müsait diye düşünüyorum.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next