Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

OTOMOTİV DİSTRİBÜTÖRLERİ DERNEĞİ (ODD) TARAFINDAN

SAYIN BAKANIMIZA İLETİLEN MÜLAKAT SORULARINA CEVABEN HAZIRLANAN TASLAK YANITLAR

  1. Avrupa Birliği Bakanlığı’nın görev ve sorumlulukları hakkında bilgi alabilir miyiz?

İlk olarak 2000 yılında Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (ABGS) olarak kurulan kurumumuz, müzakere sürecinde yaşanan gelişmelere paralel olarak 2011 yılında Bakanlık olarak yeniden yapılandırılmıştır. 8 Haziran 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 634 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bakanlığımıza verilen temel görev, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine hazırlanmasına yönelik yapılacak çalışmaların yönlendirilmesi, izlenmesi ve koordinasyonu ile üyelik sonrası çalışmaların koordinasyonunun yürütülmesidir.

Bakanlığımız, Kopenhag siyasi kriterlerinin karşılanmasına ve bu şekilde AB ile müzakerelerin açılmasına yönelik çalışmaları koordine etmiştir. 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelerin başlamasıyla, Bakanlığımız müzakere hazırlıklarında ve müzakerelerin yürütülmesinde önemli bir görev üstlenmiştir. Bakanlığımız AB müktesebatına uyumun sağlanmasının yanı sıra Türkiye-AB Mali İşbirliğinin programlanması ve izlenmesinde de koordinasyon görevi yürütmektedir.

  1. Türkiye, AB ile müzakerelerin başladığı dönemden bugüne nasıl bir ilerleme kaydedildi? Bugün geldiğimiz noktayı nasıl değerlendirebilirsiniz?

Hâlihazırda Türkiye-AB katılım müzakerelerinde 33 teknik fasıldan 14 tanesi müzakerelere açılmış, bunlardan bir tanesi geçici olarak kapatılmıştır. Geriye kalan 19 fasıldan 16’sı AB Konseyi veya bazı üye devletlerin siyasi nitelikli, tek taraflı engellemeleri nedeniyle bloke edilmiş durumdadır.

Ancak Türkiye blokajlara rağmen reform çalışmalarına ara vermemiş, fasılları Ankara’da açıp kapatmıştır. Resmi müzakere sürecimizde 14 fasıl açılıp 1 fasıl kapatılmışken, gerçekte 27-28 fasıl açıp, 13-14 fasıl kapatmayı başarmış durumdayız. Avrupa Komisyonu tarafından yayımlanan 2014 Yılı İlerleme Raporu’nda yer alan tespitler de bu iddiamızın doğruluğunu gözler önüne sermektedir. Bu yüksek uyum düzeyi, ülkemizin maruz kaldığı siyasi blokajlara rağmen, Türkiye’nin çalışmalarını kesintisiz sürdürdüğünün en açık kanıtıdır.

Nitekim, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini sadece açılıp kapanan fasıllar ve bunların sayısı üzerinden değerlendirmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Fasıllar açılsın veya açılmasın, Türkiye’nin reform süreci, AB katılım sürecinin özünü oluşturmaktadır. Zira Türkiye için asıl önemli olan AB üyesi bir Türkiye’den ziyade AB standartlarında bir Türkiye’dir.

AK Parti hükümetinin iktidara gelmesiyle birlikte büyük ivme kazanan AB üyelik süreci sayesinde Türkiye, on yıl öncesiyle kıyaslanamayacak ölçüde demokratik, şeffaf ve çağdaş bir çizgiye kavuşmuştur. Son olarak, 62. Hükümet Programında da Türkiye’nin AB üyeliğinin stratejik bir hedef olarak kuvvetle vurgulanması, Türkiye-AB ilişkilerine yeni bir ivme kazandırmıştır. AB sürecine ve bu süreçte yaşanan değişim ve dönüşüme ina­nan Hükümetimiz, AB üyeliği konusundaki istikrarlı politikalarını sürdürmeye devam edecektir.

  1. Gümrük Birliği Anlaşması’nın AB ülkeleri ile Türkiye arasındaki ticareti nasıl etkilediğini, öncesi ve sonrası ticaretin gelişimini okuyucularımızla paylaşır mısınız? Ülkemiz Otomotiv sektörüne etkileri nelerdir?

Türkiye, tam üye olmadan AB ile Gümrük Birliği tesis eden ilk ülkedir. Ankara Anlaşmasında öngörüldüğü üzere AB’ye tam üyelik sürecimizin nihai aşamasını teşkil etmek üzere ortaklık ilişkisi çerçevesinde tasarlanan ve Türkiye-AB ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası olan Gümrük Birliği, AB ile ekonomik ilişkilerimiz bakımından bir dönüm noktası olmuştur.

1996 yılında Gümrük Birliğinin yürürlüğe girmesiyle birlikte Türkiye, AB ile gerçekleştirilen sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ve eş etkili tedbirleri kaldırmış, üçüncü ülkelere karşı da AB’nin Ortak Gümrük Tarifesini (OGT) uygulamaya başlamıştır.

Gümrük Birliği çerçevesinde, dış ticaret rejimimiz büyük ölçüde AB ile uyumlu hale getirilmiştir ve malların serbest dolaşımı ile ortak ticaret politikasına ilişkin düzenlemelerin yanı sıra teknik mevzuat, fikri ve sınai mülkiyetin korunması, rekabet politikası alanlarındaki AB mevzuatına da uyum sağlanmıştır.

Gümrük Birliği, ülkemiz ekonomisinin ve sanayinin yapısal dönüşümüne ciddi katkıda bulunmuş, rekabet gücümüzü arttırmış ve başta AB’ye olmak üzere dış ticaretimizin yapısını derinden etkilemiştir. Türkiye ile AB arasındaki ticaret hacmi Gümrük Birliği sonrasında büyük ölçüde artmıştır: 1996 yılında 36.2 milyar dolar olan Türkiye-AB ticaret hacmi 2014 yılında 157.35 milyar dolara yükselmiştir.

Gümrük Birliği ile başlayan uyum çalışmaları ve kapasitenin arttırılması ile birlikte ülkemizin, en büyük ticaret ortağı olan AB’ye yönelik sınai mal ihracatında da büyük artış olmuştur. Makroekonomik etkilerinin yanı sıra, günlük hayatımızı doğrudan etkileyen tüketici hakları ve güvenli ürün uygulamaları da Gümrük Birliği ile birlikte iç hukukumuzun bir parçası olmuştur.

Gümrük Birliği çerçevesinde uyum sağlamamız gereken teknik mevzuat kapsamında motorlu araçlar mevzuatı da yer almaktadır. Bu kapsamda yer alan AB mevzuatı ülkemiz tarafından iç hukuka aktarılmakta ve AB ile aynı standartlarda motorlu araç tasarım ve üretimi ülkemizde gerçekleştirilmektedir. Ülkemizde oluşturulan bu mevzuat altyapısı ve Türkiye-AB Gümrük Birliği nedeniyle elde edilen gümrük vergisi avantajı sayesinde birçok otomotiv üreticisi ülkemizde üretim yapmayı tercih etmektedir.

Bu durum ülkemizin otomotiv alanındaki üretim, ticaret ve rekabet gücüne doğrudan etkide bulunmaktadır. 1999-2013 yılları arasında dünya ve Türkiye otomotiv üretimi incelendiğinde, son 15 yıllık süreçte Türkiye’nin dünya motorlu araç üretiminde aldığı payın arttığı görülmektedir. 1999 yılında  % 0.53’lük bir pay alan Türkiye 2013 yılında üretimdeki payını % 1.29’a yükseltmiştir. 2013 yılında Türkiye toplam 1.12 milyon adetlik üretimi ile 87 milyon adetlik dünya motorlu araç üretiminde on beşinci sırada yer almıştır. Gümrük Birliği öncesinde 1994 yılında motorlu taşıt aracı ve aksam/parça ihracatımız 794 milyon dolar iken, 2014 yılında bu rakam 22 milyar doları aşmıştır.

Tüm bu rakamlardan görüleceği üzere, Gümrük Birliği’nin, demir-çelik, petro-kimya, lastik, tekstil, cam, elektrik-elektronik ve makine gibi çok farklı sektörleri etkileyen lokomotif sanayilerden birisi olarak adlandırılan otomotiv sektörümüzün gelişimine ve rekabet gücünün artmasına önemli katkılarda bulunduğu yadsınamaz bir gerçektir.

4.Türkiye’nin AB ile üyeliğinin gerçekleşmesinin ticari, siyasi, ekonomik, insan hakları vb açılardan sağlayacağı olanaklar neler olacak? (AB ülkelerine ihracatımızda artış vb)

Her fırsatta dile getirdiğimiz üzere, Türkiye’nin AB’ye katılım süreci, Cumhuriyetimizin ilanından sonraki en önemli modernleşme projesidir. Türkiye’nin AB sürecinde hayata geçirdiği reformlar, halkın refah seviyesinin yükselmesine, daha özgür, daha güçlü ve daha demokratik bir Türkiye’ye hizmet etmektedir. Bu nedenle AB üyeliğinin gerçekleşmesinden en büyük kazancı sağlayacak olan da Türk halkıdır.

İdam cezasının kaldırılmasından, sivil-asker ilişkisinin normalleşmesine, farklı dil ve lehçelerin kullanımından, doğrudan yabancı yatırımın teşvikine, gıda güvenliğinden, katı atık yönetimine kadar çok farklı alanlarda kapsamlı reformların yapılabilmesinde AB süreci hayati bir rol oynamıştır.

AB paketleri ile gerçekleşen Anayasa ve yasa değişiklikleri, ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünden ayrımcılık ve yolsuzlukla mücadeleye; azınlık, engelli, kadın ve çocuk haklarından vatandaşın bilgi edinme hakkına kadar birçok alanda Türkiye’de kaydedilen ilerlemeler Türkiye’nin AB yolunda kararlılığının ifadesidir.

Türkiye’nin AB üyeliğini ticari anlamda ele aldığımızda da, 1996 tarihinde aramızda tesis edilen Gümrük Birliği ile başlayan sürecin üyelik ile birlikte daha geniş alanlara yayılacak çok sayıda faydası olacağını ifade edebiliriz.

Türkiye ile AB arasındaki malların serbest dolaşımı 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği ile başlamıştır. Standardizasyon, uygunluk değerlendirmesi, akreditasyon, metroloji ve piyasa gözetimi gibi her ürün grubunu ilgilendiren yatay konularda AB müktesebatına sağlanan uyum ile halkımız daha güvenli ürünleri tüketmekte, dolayısıyla yaşam kalitesinde ciddi bir artış sağlanmaktadır. Üyelikle beraber tüm bu yatay alanlarda şu anda erişim hakkına sahip olamadığımız AB’nin birtakım veri tabanlarına ve karar alma mekanizmalarına erişim hakkına sahip olabileceğiz.

Günlük hayatımızda oldukça sık kullanılan tüketici ürünlerine ilişkin mevzuat uyumu ve bu ürünlere dair piyasa gözetimi ve denetiminin güçlendirilmesiyle, hem tüketiciler güvensiz ve sağlıksız ürünlerin tehlikelerinden korunmakta, hem de güvenli üretim yapan firmalara yönelik haksız rekabete yol açan merdiven altı üretimle etkin bir şekilde mücadele edilmektedir. Bu sayede güvenli üretim yapan firmalara yönelik haksız rekabet önlenmektedir.

Üyelikle beraber ülkemizin Gümrük Birliği’nin asimetrik yapısından kaynaklanan ve bugüne dek kronikleşen sorunları çözüme kavuşmuş olacaktır. Bu sorunlar arasında Türkiye’nin AB’nin karar alma mekanizmalarına katılamaması, Birliğin tercihli rejimlerinin Türkiye tarafından üstlenilmesi sürecinde yaşadığı güçlükler, üye ülkeler tarafından işadamlarımıza ve kamyon şoförlerimize uygulanan ve mal ticaretini doğrudan ve olumsuz bir biçimde etkileyen vize sorunu ile Türkiye’de kayıtlı karayolu taşıtlarına uygulanan geçiş kotaları sayılabilir.  Ancak, Gümrük Birliğinin hâlihazırda yaşayan bir süreç olduğu dikkate alındığında bu sorunların çözümü için elbette ki üyeliği beklememekteyiz. AB ile yaptığımız hemen her görüşmede Gümrük Birliği kaynaklı sorunlarımızı dile getirmekte ve muhataplarımızdan çözüm önerilerini talep etmekteyiz. Nitekim, AB ile teknik seviyede görüşmeleri başlattığımızı Gümrük Birliğinin güncellenmesi sürecini de bu sıkıntılarımızın giderilmesine yönelik önemli bir araç olarak değerlendiriyoruz.

AB müktesebatına uyum ve uygulamada etkinliğin daha da arttırılması ile Türk ürünleri AB piyasalarında daha fazla yer edinmiş ve sanayimizin rekabet ve üretim gücü daha artmıştır. Yine aynı şekilde, yüksek standartlarda ve güvenli üretim ile pazarlanan Türk ürünleri sadece Avrupa çapında değil dünya çapında daha cazip bir tercih olmaktadır. Üyelikle beraber bu eğilim daha da artacaktır.

Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin getireceği siyasi istikrar ve güven ortamı ve ekonomik anlamda artan rekabet gücü, Türkiye’yi yabancı yatırımcıların gözünde daha çekici bir ülke haline getirecektir.

Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı AB’dir. En çok yabancı yatırım ve en çok turist AB ülkelerinden gelmektedir. Üyelikle beraber Türkiye’nin AB pazarına engelsiz girişi, hem ihracatını güvence altına alacak, hem de yabancı yatırımları birkaç misli arttıracak, en ileri teknoloji ve kalkınması için gereken yatırım ürünlerine, hem ucuz, hem de güvenceli şekilde ulaşabilecektir.

  1. Türkiye’nin üyeliği, AB’ye neler kazandıracak? Türkiye’den hangi kazanımları elde edecekler?

AB’nin daha güçlü, daha güvenli ve daha istikrarlı bir geleceğe ulaşmasında Türkiye yadsınamaz bir role sahiptir. Türkiye’nin katılımı, Avrupa iç pazarının büyüklüğünü arttıracak ve AB’nin küresel ekonomideki göreceli rekabet yeteneğini güçlendirecektir. Eğitimli ve dinamik nüfusu, bölgesindeki saygın konumu ve izlediği vizyoner ve çok boyutlu dış politika ile Türkiye, Birlik için gerçek bir kazanım teşkil edecektir. Türkiye’yi içine alarak genişlemiş bir Birlik, küreselleşmenin sınamalarına daha iyi cevap verebilir hale gelecektir.

Ayrıca, Türkiye’yi çevreleyen enerji kaynaklarının zenginliği, Avrupa’nın enerji güvenliğinin Türkiye’den geçtiğini açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye, coğrafi konumu itibariyle, petrol ve doğalgazın Avrupa pazarlarına ulaşım yollarının genişletilmesine ve çeşitlendirilmesine yardımcı olacaktır.

Türkiye, Birliğin kültürler arasında çeşitlilik ve diyalog algısına da katkıda bulunacaktır. Bölgesinde bir istikrar unsuru olan Türkiye’nin AB üyeliği, bölgesel ve küresel barış ve istikrara olduğu kadar evrensel değerlerin geniş bir coğrafyaya yayılmasına da katkıda bulunacaktır. Ülkemizin katılımı, AB’ye büyük bir katma değer sağlayacağından, bu ilişkiyi üyelik nihai hedefiyle ilerletmek hem Türkiye hem AB için stratejik öneme sahiptir.

  1. Türkiye’nin Yeni Avrupa Birliği Stratejisi açıklandı. Stratejinin içeriği hakkında bilgi alabilir miyiz? Yeni Avrupa Birliği Stratejisi ile neler hedefleniyor?

18 Eylül 2014 tarihinde kamuoyuyla paylaştığımız yeni “Avrupa Birliği Stratejisi” Hükümet Programımızın hedefleri çerçevesinde ortaya konan güçlü iradenin en önemli göstergesidir.

25 Eylül 2014 tarihinde yayımlanan Başbakanlık Genelgesinde de ifade edildiği üzere önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği ile ilgili çalışmalar Bakanlığımız koordinasyonunda yeni Stratejimiz temelinde yürütülecektir. Bu nedenle, Stratejimiz AB sürecimizin bir nevi Anayasası niteliğindedir.

Stratejimiz, “siyasi reform süreci”, “katılım sürecinde sosyo-ekonomik dönüşüm” ve “AB İletişim Stratejisi” olmak üzere üç ana bölümden oluşmaktadır. Stratejimiz ile reform sürecine hız katarak her alanda AB standartlarına ulaşmayı, müzakere başlıklarında atılacak öncelikli adımları belirlemeyi ve Türkiye-AB potansiyelini gözler önüne serecek güçlü bir iletişimi öne çıkarmayı hedefliyoruz.

Stratejimizin ilk boyutu olan siyasi reformlar sadece müzakerelerin açılması açısından değil, müzakerelerin seyri açısından da belirleyicidir. Türkiye’nin reform sürecini devam ettirmesi, demokrasi ve insan hakları alanında attığı adımların daha da ileriye götürülmesini sağlayacaktır. Bu kapsamda, müzakerelere ivme kazandırmak ve siyasi reformların etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Reform İzleme Grubu (RİG), Reform Eylem Grubu (REG) olarak yeniden yapılandırılmıştır.

Stratejimizin ikinci boyutunu oluşturan “katılım sürecinde yaşanan sosyo-ekonomik dönüşüm”, önümüzdeki dönemde AB müktesebatına uyum konusunda yapacağımız çalışmaları içermektedir. Bu nedenle AB müktesebatına uyum amacıyla yapılacak çalışmalara yön vermek ve siyasi blokajlı olsun olmasın tüm fasıllardaki çalışmalara ivme kazandırmak amacıyla Bakanlığımız koordinasyonunda, tüm Bakanlıkların, kamu kurum ve kuruluşlarının katılım ve katkılarıyla iki aşamalı “AB’ye Katılım İçin Ulusal Eylem Planı” hazırlanmıştır. Ulusal Eylem Planı’nın birinci aşaması Kasım 2014-Haziran 2015 dönemini, ikinci aşaması ise Haziran 2015-Haziran 2019 dönemini kapsamaktadır.

Stratejimizin üçüncü boyutunu ise Türkiye ve AB kamuoylarında, Türkiye’nin AB üyelik sürecine desteğin artırılması amacıyla hazırladığımız ve 16 Ekim 2014 tarihinde kamuoyu ile paylaştığımız “AB İletişim Stratejisi” oluşturmaktadır. İletişim Stratejimizin yurtiçi ve yurtdışı olmak üzere iki boyutu bulunmaktadır. Türkiye’deki AB algısını düzeltmek ve katılım sürecine desteği güçlendirmek açısından yurtiçi iletişim boyutu büyük önem taşımaktadır. Yurtdışı boyutunda ise ülkemizin AB’ye üyeliğine göreli olarak mesafeli yaklaşan ve AB kamuoyunun şekillenmesinde etkili olan ülkelere yönelik faaliyetlere öncelik verilecektir.

  1. AB-ABD Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTİP) Anlaşması hakkında neler düşünüyorsunuz? Ülkemize ne gibi etkileri olacak? Otomotiv sektörümüze etkileri yönünden görüşlerinizi alabilir miyiz?

Dünyanın en büyük ticari ilişkisini oluşturan AB ve ABD ekonomileri, son dönemde yaşanan ekonomik krizden büyük ölçüde etkilenerek, karşılıklı ticaret ve yatırım imkânlarını geliştirmek amacıyla,  kapsamlı bir Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması (Transatlantic Trade and Investment Partnership - TTIP) yapmak üzere müzakerelere başlamışlardır. 2015 yılı itibariyle tamamlanması hedeflenen söz konusu Anlaşmanın müzakereleri halen devam etmekte olup, bugüne kadar sekiz tur müzakere gerçekleştirilmiştir.

Ekonomik krizin yanı sıra, Çin ve Hindistan gibi büyüyen ekonomilerin yarattığı rekabet ortamı ve DTÖ Doha Turu’nda uzun süredir bir ilerleme kaydedilememesi gibi unsurlar da tarafları böyle bir Anlaşmayı müzakere etmeye yönlendirmiştir.

Anlaşma ile sanayi ve tarım ürünleri ticaretinde tarifelerin sıfırlanması, tarife dışı engellerin kaldırılması, teknik düzenleme ve standartların uyumlaştırılması, hizmetler ticaretinde sektörlerin genişletilmesi ve en yüksek serbestleşme düzeyine erişilmesi hedeflenmektedir. Bu anlaşmanın asıl başarısı, tarife dışı engellerin azaltılması halinde ortaya çıkacaktır.

TTIP Anlaşmasının gerçekleşmesi halinde dünya ticaret düzeninin tamamen değişeceğini, yeniden yapılanacağı söylemek çok da iddialı bir söylem olmayacaktır. Zira ABD ve AB’nin oluşturduğu transatlantik ekonomi, dünya GSYİH’sinin %50’sine tekabül etmekte ve dünyanın en büyük ve en zengin pazarını teşkil etmektedir.  Transatlantik ekonomi, yılda 5 trilyon dolarlık bir iş hacmi ve 15 milyon kişi için istihdam yaratmaktadır. Mevcut ticaret rakamlarına bakacak olursak; 2013 yılı sonu itibari ile AB ile ABD arasındaki toplam mal ticareti hacmi 649,741 milyar dolardır. AB 387,591 milyar dolar mal ihracatı yaparken, ABD’den 262,150 milyar dolar mal ithalatı gerçekleştirmiştir.

AB ile ABD arasında akdedilecek böyle bir anlaşmanın, ülkemizin her iki tarafla uzun yıllara dayanan stratejik, politik ve ekonomik ortaklık ilişkisi dikkate alındığında, bizim açımızdan önemli sonuçlar doğurması kaçınılmazdır.

AB ekonomisi TTIP sayesinde büyüyecek ve daha da güçlenecektir. Sürecin bir parçası olunması halinde, bu büyümenin AB ile Gümrük Birliği ilişkisi içinde olan ülkemiz ekonomisine olumlu yansımaları olacaktır. Bu olumlu yansımalardan otomotiv sektörünün de etkileneceği aşikârdır. Zira otomotiv, Gümrük Birliği sonrası mevzuat uyumu ve uygulamaları açısından AB’ye en uyumlu ve rekabet edebilirliği en yüksek sektörlerden biridir. Gerek ana gerek yan sanayii ürünleri açısından başta AB piyasaları olmak üzere dünya piyasalarına önemli ölçüde ihracat yapmaktadır. Nitekim 2014 yılında 22 milyar 270 milyon dolar ihracat rakamı ile Türkiye’nin ihracat şampiyonu otomotiv sektörü olmuştur.

Öte yandan Türkiye, Gümrük Birliği uyarınca AB’nin Ortak Ticaret Politikasını üstlenme yükümlülüğü nedeniyle AB’nin üçüncü ülkelere yönelik tercihli ticaret sistemini üstlenmek durumundadır. Dolayısıyla sürecin bir parçası olunamaması halinde, AB’nin Ortak Ticaret Politikasının üstlenilmesinde Türkiye tarafından yaşanmakta olan sıkıntılar, TTIP için de geçerli olacaktır.

Merkez Bankası tarafından hazırlanan ve Kasım 2013 tarihinde yayımlanan “AB-ABD Serbest Ticaret Anlaşması ve Türkiye Üzerine Etkileri” konulu raporda, Türkiye’nin TTIP’e taraf olması durumu ile olmaması durumu arasında GSYH’de yaklaşık 35 milyar dolar farkın olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.

İlaveten TTIP Anlaşmasının, AB ile ABD arasında karşılıklı ticaret hayatındaki maliyetleri önemli oranda düşürmesi, diğer ülkelerden hem AB’ye, hem de ABD’ye ihracatın göreli maliyetini artırması beklenmektedir. Bu, başta imalat sanayi ürünleri olmak üzere, anlaşma dışında kalan ülkelerin ticaret hadlerini önemli ölçüde bozacak ve bu ülkelerin toplam ihracat gelirlerini düşürecektir. İhracatın düşmesi, sektörler arası etkileşim nedeniyle ekonomik büyümeyi de olumsuz yönde önemli derecede etkileyecektir. Bu durumun, katma değeri yüksek, ihracat şampiyonu bir sektör olan otomotiv sektörüne de olumsuz yansıması kaçınılmazdır.

  1. AB, otomotiv sektörünün en önemli ihracat kapılarından birini oluşturuyor. Türkiye’nin AB üyeliğinin, Türkiye otomotiv piyasasına katkıları neler olacak?

1996 yılında yürürlüğe giren Türkiye-AB Gümrük Birliği Kararına en çok karşı çıkan sektörlerden birisi otomotiv sektörü idi. Böyle olmakla birlikte daha sonra AB mevzuatını en iyi bilen ve uygulayan sektörümüz otomotiv sektörü olmuştur. Bu ilişki derinleşerek ülkemizin AB’ye üyeliğiyle birlikte daha da gelişecektir.

Gümrük Birliği sonrasında ülkemiz dünya pazarlarına açılmış, çevre pazarlara ulaşım açısından ciddi bir lojistik merkez haline gelmiştir. Ayrıca işgücümüzün de kalitesi artmıştır.  Gümrük Birliği kapsamında Türkiye, motorlu araçların tip onayına ilişkin mevzuat uyumunu büyük oranda sağlamış, uygunluk değerlendirme alt yapısını çeşitli projelerle güçlendirmiştir.

Otomotiv sektörü ihracatı, 2000 yılında 1,5 milyar dolardan, 2014 yılında 22 milyar 270 milyon dolara ulaşmış ve az önce de bahsettiğim gibi, Türkiye’nin ihracat şampiyonu otomotiv sektörü olmuştur. AB üyeliğinin otomotiv sektörüne olumlu etkileri olması beklenmektedir. Türkiye AB’ye tam üye olduğunda, kişi başına düşen milli gelirin artması otomotiv satışlarını arttıracaktır.

Üyelik aşamasında otomotiv sektöründe müzakere edilmesi gereken bir iki husus söz konusu olabilir. Bunlardan birisi bazı mevzuatın yürürlüğe giriş tarihleri, diğeri de ikinci el araçların Türkiye’ye girişidir.  İlk aşamada ikinci el araç ticaretinin serbestleşmesinin sektörü olumsuz etkilemesi beklense de, söz konusu araçların pazara girişte mevzuata uygunluğunun test edilmesiyle bu etkinin azalması muhtemeldir. Zira Macaristan ve Polonya gibi ülkeler de üye olduktan sonra bu konu üzerinde durmuş ve emisyon gibi çevreyi etkileyen bazı araç değerlerinin kontrolüyle bir denge sağlamıştır. İlave olarak ayrımcı olmayan ve rekabeti bozmayan şekilde uygulanacak vergilendirme politikaları da bu tür bir denge unsurudur.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next