“Ticari ürüne dönüştürülebilen Ar-Ge’ye ihtiyacımız var”
Türkiye’nin ve dünyanın ekonomik seyrini ele aldığımız sayfalarımızın bu ayki konuğu, Akbank Ekonomik Araştırmalar Birimi Baş Ekonomisti Dr. Fatma Melek. Türkiye ekonomisinin yapısal reformlarla güçlenebileceğine dikkat çeken Melek, “Yapısal reformlardaki en önemli konulardan biri, verimlilikteki artış. Bu artış da teknolojideki gelişmeyle olacak. OECD ülkelerine baktığımızda, Ar-Ge faaliyetlerinin yarısından fazlasının sanayide yapıldığını görüyoruz. Yapılan akademik çalışmaların üniversite sanayi işbirliğiyle ticari ürüne dönüştürülmesi gerekiyor” diyor.
Türkiye’nin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye ekonomisine baktığımızda, büyümenin ikinci çeyrekte biraz ivme kaybettiğini görüyoruz. Türkiye, birinci çeyrekte yüzde 4.7 büyüdü, ikinci çeyrekte ise yüzde 2.1’e geriledi. Yatırımlarda da zayıf bir seyir görüyoruz. Ama bu sadece Türkiye’ye özgü bir olay değil, dünya genelinde böyle bir durum söz konusu.
Tüketim, yatırım ve ihracatta “dengelenme”
Dengelenme nasıl sağlanabilir?
Cari açığı azaltmak için, tüketim, yatırım ve ihracatın payının daha dengeli bir şekilde oluşturulması gerekiyor. Türkiye ekonomisi, 2010-2011 arasında yüzde 9 gibi bir büyüme
yaşadı. Bütün dünya, krizden sonra duraklıyordu, daralıyordu. Dünyanın durakladığı bir dönemde siz büyürseniz ve bu büyüme de ithalata dayalı olursa, cari açığınız yüzde 10’lara kadar çıkar. Merkez Bankası’nın ve BDDK’nın aldığı makro ihtiyati önlemlerle birlikte, yüksek büyümenin daha sürdürülebilir seviyelere çekilmesi amaçlandı. Buradaki ana konu, cari açığın azaltılmasıydı. Cari açık bu tedbirlerin uygulanmasıyla ve kredi büyümelerinin daha makul seviyelere gelmesiyle, yüzde 6.5 seviyelerine geriledi. Ancak bu da yüksek bir oran. Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda, en yüksek cari açığı veren ülkelerden biri olduğumuzu görüyoruz. Bu da ülkeyi, sermaye çıkışlarına karşı çok kırılgan hale getiriyor. Büyümeyi ve cari açığı temkinli bir şekilde yürütmek, Türkiye ekonomisi için çok önemli.
Tüketim harcamalarında nasıl bir durumdayız?
Türkiye ekonomisi içinde tüketimin çok yüksek bir payı var, milli gelir içindeki payı yüzde 70’ler civarında. 10 bin dolar kişi başına milli gelire sahip bir ülkeyiz ama ABD kadar tüketim yapıyoruz. Bu oranı gelişmekte olan ülkelerin seviyelerine, yüzde 60-65’lere düşürmek gerekiyor.
2015’te ve orta vadeli süreçte nasıl bir ekonomik tablo öngörüyorsunuz?
2015-2017’de yüzde 4 seviyesinde büyüme öngörüyorum. Net ihracatın katkısının artacağını düşünüyorum. Ancak
bunun olabilmesi için de üç varsayım var: İlki, makro ihtiyati tedbirlerin devamı, ikincisi TL’nin rekabetçi olması, üçüncüsü ise temel ticaret ortağımız olan AB’deki toplarlanmanın devam etmesi. Ayrıca tüketimin milli gelir içindeki payının kademeli olarak düşürülmesi gerekiyor. Bu süreçte yatırımların milli gelir içindeki payının önümüzdeki dönemde, yüzde 20-21 civarında seyretmesini bekliyorum. Böyle bir büyüme kompozisyonu sonucunda yurt içi tasarruf oranlarında artış bekliyorum. Türkiye ekonomisi için daha dengeli yatırım-tüketim kompozisyonuna işaret ediyor.
“Üniversite ve sanayinin işbirliği içinde olması gerekiyor”
Yapısal reformlar konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu konuda hangi çalışmalar yapılabilir?
Hükümetin, 2018’de 16 bin dolar, 2023’te ise 20 bin dolar kişi başına düşen milli gelir hedefi var. Üç önemli konu öne çıkıyor: İlki her tarafta verimlilik artışı, bu da teknolojik ilerleme, insan sermayesine yatırım, fiziksel yatırım harcamalarını içeriyor. Teknolojik ilerleme konusunda özel sektörün rekabet gücünü artırması gerekiyor. Bunun için iki kriter önemli. İlki Ar-Ge faaliyetlerini artırmak gerekiyor. İkincisi yapılan araştırmaların sanayiye yönelik ticari ürün olarak yansıması gerekiyor. Dolayısıyla daha güçlü üniversite sanayi işbirliği gerekiyor. Japonya ve Almanya’da her beş araştırmacının dördü sanayide çalışıyor. Türkiye’de ise araştırmacıların üçte ikisi sanayi dışı. Ayrıca OECD ortalamasında, her bin kişiye 7,4 araştırmacı düşerken, Türkiye’de bu sayı 2,3. Sonuç olarak Türkiye’de inovasyona yönelik araştırma yapan insan sayısı düşük görünüyor.
Yapısal reformlardaki diğer bir konu, kamu yönetiminin daha da iyileştirilmesi. Kamu harcamalarının daha rasyonelleştirilmesi ve kamu gelirlerinin kalitesinin artırılması alanında daha yapılacak çalışmaların olduğunu düşünüyorum. Diğer bir konu istikrar. Makro ve politik istikrar, kurun istikrarlı ve rekabetçi olması, sanayinin gelişmesi, ihracatımızın artırılması için çok önemli. Son konu ise özellikle üretime yönelik doğrudan yabancı yatırımların artırılması. Türkiye’nin kişi başına düşen milli gelir hedefine ulaşması için bu alanlarda ilerlemeler kaydetmesi gerekiyor. 2002’den beri kişi başı milli gelir yaklaşık 3 kat arttı. Bu çok büyük bir başarı. Ama bu artışın sürdürülmesi ve orta gelir tuzağının aşılması gerekiyor.
Tasarruf ve kalıcı büyüme
Kurların durumu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Mayıs 2013’ten bu yana TL’deki değer kaybı yüzde 26. Önümüzdeki dönem için yaptığımız tahminlerde, Türkiye-ABD arasındaki enflasyon farkı kadar kurlarda yukarı yönlü hareket olacağını düşünüyorum.
Tasarruf oranımızla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Tasarruf oranımız çok düşük, milli gelire oran olarak yüzde 13. Milli gelire oran olarak gelişmekte olan bir ülke olduğumuzdan en az yüzde 20 civarında bir yatırım yapmamız gerekiyor. Bunu yurt içi tasarruflarla finanse edemediğimizde, yabancı sermayeye ihtiyaç duyuyoruz. Tasarrufunuz ve yatırım arasındaki bu fark da cari işlemler açığını veriyor. Yani ne kadar tasarrufunuz az olursa, sürdürülebilir büyüme oranlarına ulaşabilme imkânı da azalıyor. Tasarruf oranını artırabilmek için tüketim harcamalarının daha rasyonel seviyelere inmesi gerekiyor. Özel sigorta, bireysel emeklilik gibi önlemler alınıyor ve bunların sonuçları orta -uzun vadede görülecek.
AB, ABD ve Çin’deki ekonomik tablo
AB ülkelerinin ekonomik durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz, beklentileriniz nelerdir?
AB’de büyüme biraz kıpırdanmıştı ama tekrar ivme kaybetti. Büyümeyi etkileyen faktörlerden bir tanesi, ciddi bir borç yükünün olması. Güven problemi var, kredi büyümesi de
çok düşük. AB Merkez Bankası’nın, faizleri sıfır hatta negatif seviyeye düşürmesine, teşvik vermesine ve likidite sağlamasına rağmen, AB’deki şirket kredileri son 18 ayda yüzde 4.2 daralıyor; 250 milyar Euro seviyelerinde. Talep eksikliği var. Bankacılık sektöründe “stres testi” yapılıyor. Stres testi öncesinde bankalar daha fazla borç almak veya kredi vermek istemiyor. Türkiye’nin AB’ye ihracatı ise artarak devam ediyor. Krizden sonra Türkiye’nin AB’ye ihracatı, yüzde 36’lara kadar geriledi. Şimdi tekrar yüzde 43 civarında, bir artış var. İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa gibi ülkelerde son dönemdeki ihracat verilerinde artış görüyoruz. AB’deki talep arttığında bu durum bizim ihracatımız için olumlu sonuçlar doğuracak.
ABD, Çin gibi belli başlı ekonomiler açısından beklentileriniz nelerdir?
ABD’de ekonomik toparlanma devam ediyor. İşsizlik oranının yüksek kalmasında bazı yapısal faktörler var. FED tutanakları açıklandı. Büyüme, istihdam ve enflasyon öngörülerine bakıldığında: Büyüme tahminleri genel olarak sınırlı bir şekilde aşağı çekildi (uzun vadeli beklenti: yüzde 2.0-2.3 bandı; 2.15 orta noktası). İşsizlikte ise yatay veya bir miktar aşağı yönlü revizyon var. 2017’ye kadar yüzde 2 enflasyon hedefinin aşılması öngörülmüyor. Avrupa Merkez Bankası faiz indirirken, ABD ise faizi artırma sürecine hazırlanıyor. Çin’de ise finansal istikrara ilişkin riskler olduğu için hükümet, büyümeyi hedefledikleri yüzde 7 seviyesinde tutmayı planlıyorlar.
“İhracatın, milli gelir içindeki payını artırmalıyız”
2023 için 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmanın mümkün olacağını düşünüyor musunuz?
Türkiye’nin çok ciddi ihracat hedefleri var. 2018’de 277 milyar dolar ihracat hedefimiz var. Dünyada ihracatta pazar payımız 2013’te yüzde 0.8, 2018’deki hedefe ulaşabilmek için yüzde 1.2 gibi bir pazar payına sahip olmamız gerekiyor. O zamana kadar yıllık ortalama büyümemizin yüzde 13 civarında olması lazım. İhracata dayalı büyümenin de bir takım zorlukları var. İhracatın milli gelir içindeki payı, Türkiye’de çok düşük, yüzde 19. Tayland, Polonya, Malezya gibi ülkelerde bu paylar daha yüksek. Bu gelir hedefine ulaşabilmek için ihracatımızın milli gelir içindeki payının yüzde 25-40 arasında olması gerekiyor. Türkiye’deki, orta yüksek teknolojik ürünlerin ihracatımızdaki payı yüzde 31. Türkiye’nin bu ürünlerdeki payının yüzde 50 civarında olması gerektiğini düşünüyorum.
“Yurt içi kaynaklı üretimin teşvik edilmesi gerekiyor”
Otomotiv sektörü, ihracatta çok önemli bir gücümüzü oluşturuyor. Ama sektöre baktığımızda, buradaki girdilerin önemli bir kısmının ithalattan geldiğini görüyoruz. Her alanda olduğu gibi bu alanda da yurt içi üretime yönelik, yurt içi girdi paylarının artırılması ve yurt içi kaynaklı üretimin daha da teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyorum.