Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

 “Otomotiv sektörü, tüm gelişmiş  ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de ekonominin lokomotifi”

ABD’de başlayan ve dünyaya yayılan ekonomik kriz, birçok ekonomiyi olumsuz etkiledi. Türkiye’nin yeniden yapılandırdığı bankacılık ve finans sistemi sayesinde krizin olumsuz etkilerini kısa sürede üzerinden atmayı başardığını söyleyen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, 2014 sonunda yüzde 4,0 büyüme ve 166,5 milyar dolar ihracat hedeflediklerini belirtiyor. Otomotiv sektörünün bugün geldiği nokta ve geleceği hakkında da ipuçları veren Zeybekci, “Otomotiv sektörü, bugün gerek ana sanayisi gerek tedarik sanayi fabrikalarıyla Avrupa kalite ödüllerini, en iyi fabrika ödüllerini aldı ve ülkemizin iftihar edilecek, gurur duyulacak sanayi kollarından biri haline geldi. Türkiye’nin, otomotivde en öndeki ülkeler arasında yer almasını istiyoruz” diyor

Türkiye’nin şu andaki ekonomik ve sosyal tablosu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Ülkemiz geride kalan 12 yılda büyük değişim ve dönüşüm süreçlerini başarıyla gerçekleştirdi. 2002’de 232 milyar dolar olan GSYH, 2012’de 786 milyar dolara yükseldi. Bu dönemde Türkiye ekonomisi ortalama yüzde 5,2 oranında büyüme performansı gerçekleştirdi. Kişi başına düşen milli gelir 2002’de 3 bin 492 dolar seviyesinde iken 2012’de 10 bin 497 dolara yükseldi. Satın alma gücü paritesine göre uyarlanmış kişi başına düşen milli gelir ise 2002-2012 döneminde 8 bin 667 dolar seviyesinden 17 bin 953 dolar seviyesine yükseldi. Yani halkımızın alım gücü bu süreçte iyileşti. 2013’te özellikle sermaye piyasalarında yaşanan küresel belirsizlikler gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik performanslarında belirleyici oldu. Türkiye, 2013’ün 9 aylık döneminde ortalama yüzde 4 büyüme performansı ortaya koydu. Bu oran son 12 yıllık büyüme ortalamalarının altındadır ancak, dünyanın önde gelen ekonomileri arasında gerçekleştirilen en iyi performanslardan biri olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Biliyorsunuz 2013-2015 Orta Vadeli Program'da (OVP) yüzde 4 hedef koyduk sonra bunu yüzde 3,6 olarak revize ettik. Ama bu tablo gösteriyor ki Türkiye, 2013 yılsonu verileri açıklandığında OVP'de başta koyduğu yüzde 4'lük hedefi yakalayacak bir performansa sahip olacak.

“Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olduk”

Küresel ekonomideki kriz nasıl bir konuma geldi? Bundan sonraki süreçte küresel ekonomide hangi gelişmelerin olmasını bekliyorsunuz?

Biliyorsunuz 2008 sonbaharında ABD’de başlayıp gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke ayrımı yapmayan küresel finansal kriz, birçok ekonomiyi olumsuz etkiledi. Ancak ülkemiz özellikle 2001 krizinden aldığı derslerle yeniden yapılandırdığı bankacılık ve finans sistemi sayesinde krizin olumsuz etkilerini kısa sürede üzerinden atmayı başardı. Sanayici ve işadamlarımızın üstün gayret ve çabaları sonucu dünya ticaretinin yavaşladığı bir dönemde, ülkemiz ihracat rekorları gerçekleştirdi. Ancak bu süreçte, en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği’nde küresel finansal kriz borç krizine dönüştü ve Avrupa’daki ekonomik birlikteliğin sorgulanmasına kadar varan bir süreci bizlere yaşattı. Bu anlamda, Avrupa Birliği küresel krizin bu denli uzun sürmesinin baş aktörlerinden biri olarak karşımıza çıktı. Diğer yandan krizi yaratan ABD uzun süre tahvil alım programlarıyla küresel likidite bolluğunun yaşanmasında ana aktör oldu.

ABD’deki parasal genişlemenin kademeli olarak azaltılmasına bağlı, gelişmekte olan ülkeler yönüne ilerleyen sermaye akımları önümüzdeki dönemde ters yönlü hareket edecek. Diğer yandan gelişmiş ekonomilerde toparlanmanın başlamasıyla dünya ticareti de hız kazanacak. Özellikle geleneksel anlamda yoğun ticari, ekonomik ve sosyal ilişkilerde bulunduğumuz Avrupa ülkelerinin toparlanması Türkiye’nin olumlu gidişatına ivme kazandıracak etkenlerin başında geliyor.

2013’ü Türkiye ekonomisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Büyüme, enflasyon, hedeflere ulaşma ve ekonomik anlamda atılan adımlar açısından yorumlayabilir misiniz?

2013 Mayıs sonrasında gelişmiş ekonomilerin para politikasına dair artan belirsizlikler gelişmekte olan ekonomileri önemli derecede etkiledi. Bu belirsizlikler, gelişmekte olan ekonomilerden sermaye çıkışına neden oldu ve özellikle bu ülkelerin para birimlerinde ortalama yüzde 10-20 arasında değer kaybı ve döviz kurlarında önemli derecede oynaklık yarattı. Bunlar da uluslararası kuruluşların gelişmekte olan ülkelerin büyüme tahminlerini aşağı yönlü gözden geçirmemelerine sebep oldu. Türkiye olarak biz de bu belirsizliklerden etkilendik. Ancak, bu belirsizliklere rağmen 2013’ün üç çeyreklik döneminde büyümede iyi bir performans sergiledik ve ortalama yüzde 4 oranında büyüdük. Bu büyüme oranıyla Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olduk. 2013’ün son çeyreğinde de benzer bir performansla yılı yüzde 3,6 olan OVP hedefinin üzerinde bitirmeyi öngörüyoruz.

2013’te ihracatımız geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre küçük bir miktar azalış gösterse de altın dışı ihracatımıza baktığımız zaman yüzde 6,8’lik artış görüyoruz. Yine aynı şekilde altın hariç tutulduğunda cari açıkta yüzde 34 artış yerine yüzde 1,8 düşüş görüyoruz ve önümüzdeki dönemde de aynı düzelmenin devam etmesini bekliyoruz. Enflasyon oranı ise hedeflenen düzeyin bir miktar üzerinde gerçekleşti. Ancak 11 yıl öncesinde çift hanelerde gezinen enflasyonun tek hane olarak gerçekleşmesi bizim açımızdan olumlu. Küresel para politikalarına ilişkin belirsizliklerle geçen 2013’te alınan para politikası tedbirleriyle beraber ülkemizin bu sıkıntılı süreci, en hafif şekilde atlattığını düşünüyorum.

“2014 sonunda yüzde 4 büyüme ve 166,5 milyar dolar olan ihracat hedefliyoruz”

2014 için hedefleriniz ve öngörüleriniz nelerdir? 2014’ü dünya ve Türkiye ekonomisi bakımından nasıl öngörüyorsunuz?

2014’e bakıldığında özellikle FED’in varlık alımlarını azaltacak olmasının ve küresel ekonomideki belirsizliklerin Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ekonomiler üzerinde etkisini devam ettireceği öngörülüyor. Gelişmiş ülkelerde faiz oranlarının yükselmesiyle beraber sermaye akımlarının gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ekonomilere kayması bekleniyor. Bunların, Türkiye’de döviz kuru, enflasyon ve faiz oranları üzerinden reel ekonomimizi etkileyebileceği değerlendiriliyor. Fakat Türkiye’nin, yerinde politika önlemleri, güçlü mali ve finansal yapısı ve küresel ticarette günden güne artan ağırlığı sayesinde bu tür gelişmelerden minimum düzeyde etkilenmesini bekliyoruz. Diğer taraftan 2008’den bu yana büyük sıkıntılar yaşayan en büyük ticaret ortağımız Avrupa’nın büyüme sürecine geçmesi bekleniyor. Böylelikle, 2014 sonunda yüzde 4,0 büyüme ve 166,5 milyar dolar olan ihracat OVP hedeflerimize ulaşacağımız düşünüyorum.

 “En önemli sorun: Üretimde yüksek teknolojiye tam olarak geçemememiz”

Sizce Türk ekonomisindeki sorunlar nelerdir?

Ekonomideki önemli sorunlardan biri, üretimde yüksek teknolojiye halen tam olarak geçemememizdir. Yüksek teknoloji ve orta-ileri teknoloji ürünlerin imalat sanayii ihracatımızdaki toplam payı 2002’de yüzde 31 iken, 2013’te yüzde 34,9’a yükseldi. Fakat, 2023 için büyük hedefleri olan Türkiye’nin teknolojide daha büyük atılımlar yapması gerekiyor. Bilindiği gibi, ülkemizde enerji arzı, enerji talebini karşılayabilecek düzeyde değil. Bu nedenle, imalat sanayiindeki canlanma ve ekonomik büyüme; beraberinde ara malı ithalatını artırıyor ve cari açığı yükseltiyor. Türkiye, halen sanayideki dönüşüm sürecini tamamlayamadı. Tarımın toplam istihdamdaki payı 2004’ten bu yana yüzde 29’dan yüzde 22,5’e gerilemişse de halen istihdamın beşte birinden fazlası marjinal verimliliğin düşük olduğu tarım alanında.

Hangi reformlarla sorunların üstesinden gelebiliriz? Bu alanda hangi çalışmalar yapılıyor?

Söz konusu yapısal sorunlara bağlı olarak ortaya çıkan cari açığı azaltmak amacıyla, birçok politika önlemi uygulanıyor. Bu kapsamda, TCMB ve BDDK, makro politika önlemleriyle, bireysel kredi hacmindeki artışı kontrol altına almaya çalışıyor. Son dönemde, kredi kartlarında asgari ödeme tutarları artırıldı, kredi kartları limitlerinde düzenleme yapıldı, bireysel kredi kartları taksitlendirmesine sınırlamalar getirildi, binek araç ediniminde kullanılacak taşıt kredilerinde kredi teminat oranı uygulamasına geçildi ve Ocak 2014 itibariyle otomobil, içki ve sigaraya uygulanan ÖTV oranları artırıldı.  Doğrudan tüketimi azaltmaya yönelik bu önlemlerin yanı sıra, tasarruf oranlarını artırmaya odaklanan politikalar da yürürlüğe konuldu. Bunlar arasında; Bireysel Emeklilikte devlet katkısı sistemine geçiş ve Kira Sertifikası (Sukuk) ihracının artırılması gibi tedbirler yer alıyor. Cari işlemler açığının azaltılmasına yönelik olarak, Ekonomi Bakanlığı daha çok yatırım-üretim-ihracat zincirini dikkate alarak dış ticaret açığının azaltılmasına ilişkin politika önerileri geliştiriyor. Bu kapsamda, alınacak tedbirler, ihracatın artırılması ve ithalatın azaltılması/ithalatın artış hızının azaltılması şeklinde iki ana eksen olarak değerlendiriliyor. 

2023 Türkiye İhracat Stratejisi ile 2023’te 500 milyar dolarlık ihracata ulaşmanın yanında, ülkemizin uluslararası pazarlarda rekabetçiliğini artırarak, ihracatımızın üretim yapısını modernize etmek, günümüz ve geleceğin ticaret dünyasının taleplerine cevap verebilir ileri teknoloji ve Ar-Ge’ye dayalı, esnek bir ihracat yapısına kavuşmak hedefleniyor. İhracata yönelik devlet yardımları sistemi de; ihracat stratejimize paralel olarak; projeye dayalı, ihtiyaca uygun hazırlanan, ihracatçılarımızın üretim altyapılarıyla Ar-Ge ve inovasyon yeteneklerinin geliştirilerek uluslararası pazarlarda rekabet güçlerinin artırılmasını hedefliyor. Bakanlığımız 2010’da hizmet sektörlerini de gündemine aldı, 2011’den itibaren sağlık turizmi, bilişim, dizi ve filmle eğitim sektörlerinde destek vermeye başladı. Ayrıca, sanayinin ihtiyaç duyduğu, yenilikçi ve teknolojik ürün üretiminin gerektirdiği girdilerin tedarikinde süreklilik ve güvenliğin sağlanması, üretimde etkinliğin ve verimliliğin artırılması, ihracatta sürdürülebilir küresel rekabet gücü artışının temini, daha fazla katma değerin Türkiye’de bırakılması ve ara malı ithalat bağımlılığının azaltılması hedefleriyle; “İhracata Dönük Üretim Stratejisi” kapsamında Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) oluşturulmuştur. GİTES kapsamında, ara malı ithalatına bağımlılığın yüksek olduğu demir-çelik ve madencilik, makine-otomotiv, kimya, tekstil ve tarım sektörleri incelendi. Özel sektörle detaylı istişareler içeren çalışmaların sonucunda; 2013-2015 GİTES Eylem Planı oluşturuldu ve Yüksek Planlama Kurulu Kararı olarak kabul edilerek resmiyet kazandı. 2013-2015 GİTES Eylem Planı; 6’sı yatay, 31’i sektörel olmak üzere toplam 37 hedef içeriyor.

GİTES çalışmalarında ortaya çıkan sonuçlar da değerlendirilerek, Yatırım Teşvik Sisteminde 2012 Haziran ayında önemli değişiklikler yapıldı. Ülkemizde üretimi hiç olmayan ya da yetersiz olan sektörlerde katma değeri artıracak yatırımlar, “stratejik” olarak kabul edildi ve bunlara yönelik yatırımlarda en geniş teşvik imkânları sunuldu. “Stratejik yatırımların teşviki” uygulamasının sisteme entegrasyonuyla ithalata bağımlı olduğumuz ara mallarının ve hammaddelerinin ülkemizde üretiminin sağlanması ve ihracatta emek-yoğun teknolojiden bilgi-yoğun teknolojiye doğru geçişin sağlanması gibi amaçlara katkı sağlanması hedeflendi. Cari açıkla mücadele kapsamında ayrıca, ülkemize gelen uluslararası doğrudan yatırımları artırmak amacıyla çeşitli mevzuat ve tanıtım çalışmaları yürütülüyor. Bunun dışında, Bakanlığımızın koordinasyonunda, kamu-özel sektör işbirliğine dayalı bir platform olan “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Koordinasyon Kurulu” (YOİKK) çatısı altında, yıllık olarak uygulamaya konulan YOİKK Eylem Planları aracılığıyla, yatırım ortamını iyileştirmeye dönük olarak sonuç odaklı, somut ve etkinliği ölçülebilir çalışmalar yürütülüyor.

OVP’nin amacı: Cari açığı düşürmek ve büyümeyi artırmak

Yurt içinde ve global arenada meydana gelen gelişmeler sizce Türkiye ekonomisine nasıl yansıyor? Bu yansımaların Türkiye’ye olumsuz etkisinin azaltılması ve ekonomik dengenin korunması için nasıl bir strateji izliyorsunuz?

2013 Aralık ortasından bu yana yurtiçi siyasi gelişmelere ve yurtdışı ekonomi gündemindeki hareketliliğe bağlı olarak, Türkiye ekonomisinde dalgalanmalar arttı. Bildiğiniz gibi, 18 Aralık 2013’te ABD, aylık 85 milyar dolarlık parasal genişleme programını kademeli olarak azaltmaya başlayacağını ve öncelikle 10 milyar dolarlık bir azaltıma gidileceğini açıkladı. Ardından, 29 Ocak 2014’te varlık alımlarının 10 milyar dolar daha azaltılması kararlaştırıldı. 11 Şubat 2014’te de yeni FED Başkanı Janet Yellen, söz konusu indirimlerin devam edeceğini teyit etti. Buna bağlı olarak, küresel piyasalarda likidite azalacağı için özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarında bir azalma bekleniyor.

Dalgalanmaların bir süre sonra azalacağını ve ekonomide dengelerin tekrar kurulacağını düşünüyorum. Daha önce, ABD’nin 22 Mayıs 2013’te yapılan FED’in para politikasında değişikliğe gideceği yönündeki açıklamalardan sonra da bazı dalgalanmalar olmuştu. Mayıs başından Haziran 15’ine kadar olan süreçte, Türkiye’de hisse senetleri ortalama yüzde 3 değer kaybetmiş, TL dolar karşısında yüzde 4 değer kaybetmişti. Diğer taraftan, söz konusu dönemde, Brezilya’da yüzde 11, Meksika’da yüzde 7, Rusya’da yüzde 6 hisse senedi piyasalarında değer kaybı yaşandı. Dolar karşısında, Güney Afrika Randı yüzde 11, Brezilya Reali yüzde 7 ve Meksika Pezosu yüzde 4 değer kaybetti. Görüldüğü gibi ülkemiz, söz konusu süreci Mayıs-Haziran 2013 döneminde diğer gelişmekte olan piyasalara nazaran daha başarılı şekilde yönetti. Zira 2001 kriziyle birlikte Türkiye, yüksek bütçe ve kamu açıklarını düşürme ve bankacılık sisteminde düzenlemede önemli yol kat etti. 2002’de yüzde 11,5 olan merkezi yönetim bütçe açığı/GSYH oranı 2012 itibarıyla yüzde 2’ye geriledi. 2013’te söz konusu oranın yüzde 1,2 olarak gerçekleşmesini bekliyoruz. Yine 2002’de yüzde 74 olan kamu borcu/GSYH oranı 2012’de yüzde 36,2 olarak gerçekleşmiştir. 2013’te yüzde 35 seviyesinde bir gerçekleşme olmasını bekliyoruz. Diğer yandan güçlendirilen bankacılık sistemi ve derinleşen finansal sistem yine ülkemizi uluslararası piyasalar kaynaklı risklere karşı dayanıklı hale getiriyor.

Ekonomi Bakanlığı olarak 2012 Haziran ayında yenilenen yatırım teşvik sistemiyle yerli ve yabancı yatırımlara en uygun imkanları sağlamaya devam ediyoruz. Özellikle ithalat bağımlılığımızın yüksek olduğu stratejik yatırımlara ve bölgesel kalkınmada desteklere en çok ihtiyaç duyan 6. bölgemize geniş olanaklar sunduk. Sekretarya faaliyetlerini yürüttüğümüz Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) ve Yatırım Danışma Konseyi (YDK) çalışmalarımız da yatırımların artırılmasına hizmet ediyor. Ayrıca, ihracatta devlet destekleri sağlamaya, alım heyetleri ve ticaret heyetleri düzenlemeye, Serbest Ticaret Anlaşmaları imzalayarak ihracatçılarımıza yeni pazarların kapısını açmaya, Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmaları imzalayarak yatırımlar önündeki bürokratik engellerin kaldırılmasına çalışıyoruz.

2013-2015 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. OVP’nin hedefleri ve içeriği hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Ülkemiz ve sektörümüz için ne gibi fırsatları barındırıyor?

Küresel ekonomide,  krizin ardından ihtiyaç duyulan istikrar ortamı 2013’te de sağlanamadı; 2013, zayıf ekonomi ve ticaret verilerinin kaydedildiği bir yıl olarak geride bırakıldı. Öte yandan kaydedilen zayıf performans, gelecek dönem öngörülerinin de bir miktar aşağı yönlü revize edilmesi ihtiyacını doğurdu. 2013 son çeyreğinde, uluslararası kuruluşlar küresel ekonomiye ilişkin makroekonomik beklentilerini düşürdü.

Ekonomi yönetimimiz de uluslararası gelişmelere paralel şekilde öngörülerini bir miktar aşağı yönlü revize etti ve bu öngörüleri 2014-2016 yıllarını kapsayan OVP’ye yansıdı. 2014-2016 OVP’de yapılan gözden geçirmeler, büyüme ve ihracat gibi makroekonomik göstergelere ilişkin yapılan aşağı yönlü değişiklikler, politikaların gerçekleştirilebilir, hedeflerin ise ulaşılabilir olmasını sağlama amacı taşıyor.

Programın temel amacı; küresel ekonomideki belirsizlik ortamının ülkemize etkilerini asgari düzeyde tutarak, cari açığı tedrici olarak düşürmek ve büyümeyi artırmak. Öncelikli müdahale alanları ise yurtiçinde tasarrufları artırmak, mevcut kaynakları üretken alanlara yönlendirmek, ekonominin verimlilik düzeyini yükseltmek, istihdamı artırmak, enflasyonu düşürmek ve kamu maliyesinde avantajı korumak olarak sıralanıyor. Bu bağlamda temel hedef ekseninde ülkemizin yapısal sorunlarını çözüme kavuşturmak için bir anahtar niteliği taşıdığını görüyoruz. Ayrıca programı, 2023 hedeflerine ulaşma yolunda etkin bir araç olarak değerlendiriyoruz. Programın makro politikalarında yer alan; Ar-Ge tabanlı, yenilikçi ve yüksek katma değer yaratan üretimin özel sektör odaklı olarak arttırılması, elde edilecek çıktıların ticarileştirme ve markalaşma süreçlerinin hızlandırılması ve orta vadede sanayi sektöründe enerji, ulaşım ve işgücü gibi üretim maliyetlerinin düşürülmesine yönelik tedbirlerin alınması, otomotiv sektörünün rekabet gücünün artırılması açısından önemli bir fırsat olarak değerlendirilmeli.

Yatırım teşvik sistemi

Ülkemiz dış ticareti için yatırımcılara öngördüğünüz fırsatlar nelerdir? Ticareti ve beraberinde ülkemize sağladığımız katma değeri arttırmak için girişimcilere neler önerirsiniz?

2012 Haziran ayında önemli değişiklikler yapılan yatırım teşvik sistemimiz; Genel Teşvik Sistemi, Büyük Ölçekli Yatırımların Teşviki, Stratejik Yatırımların Teşviki ve Bölgesel Teşvik Sistemi olarak dört ayak üzerine kuruldu. Bunlara ilave olarak, bölgesel teşvik uygulamasının bir alt başlığı olarak değerlendirebileceğimiz “öncelikli yatırımların teşviki” uygulamasını da yeni dönemde hayata geçirdik.

Genel Teşvik Sisteminde; KDV istisnası ve gümrük vergisi muafiyeti sağlanıyor. Buna ek olarak; büyük ölçekli yatırımların teşvikinde; vergi indirimi, Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteği ve yatırım yeri tahsisi sağlanıyor; “stratejik” yatırımlara ise bunlara da ek olarak faiz desteği ve KDV İadesi veriliyor. Bölgesel Teşvik Sisteminde ise, KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, Sigorta Primi İşveren Hissesi Desteği, yatırım yeri tahsisi, faiz desteği, Gelir Vergisi Stopajı Desteği ve Sigorta Primi Desteği verilmektedir. Ayrıca, Şubat 2013’te belirli büyüklükteki otomotiv ana sanayi ve bazı yan sanayi yatırımlarıyla yerli kömüre dayalı elektrik üretimi yatırımlarını “öncelikli yatırımlar” kapsamına aldık. Böylece, söz konusu yatırımların 5. bölgede uygulanan desteklerden yararlanmasını sağladık.

İhracatı artırma hedefine dönük olarak, özel sektörle işbirliği içinde, Pazara Giriş Komitesi bünyesinde Hedef ve Öncelikli Ülkeleri belirliyoruz. Desteklerimizde ve ticaret heyeti gibi organizasyonlarda bu ülkelere odaklanıyoruz. 2014-2015 dönemi için 17 hedef ülke (ÇHC, Rusya, Hindistan, ABD, Polonya, Romanya, Brezilya, S. Arabistan, İran, Nijerya, Libya, Cezayir, Irak, Kazakistan, Ukrayna, Japonya, G. Kore) ile 27 öncelikli ülke (Malezya, Angola, Almanya, Kuveyt, Gana, Etiyopya, Şili, Arjantin, Vietnam, Türkmenistan, Kolombiya, Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kanada, Peru, Tanzanya, Endonezya, Meksika, Mısır, Güney Afrika, İngiltere, Bulgaristan, Tayland, Bangladeş, Gürcistan, Umman, Katar) belirlendi.

2023’te 150 milyar dolarlık ihracata ulaşmayı hedeflediğimiz hizmet ticaretine de büyük önem veriyoruz. “Hizmet Sektöründe Markalaşma Programı” üzerinde çalışıyoruz. 2012 ortasından bu yana “sağlık turizmi, film, eğitim ve bilişim” sektörlerinde yurtdışı pazarlara giriş ve tanıtım faaliyetleri Bakanlığımızca destekleniyor. Bu destekleri turizm, müteahhitlik, yazılım ve havayolu taşımacılığı sektörlerine de sağlamayı planlıyoruz.

İhracata Dönük Üretim Stratejisi çerçevesindeki Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) çalışmaları ile üretimde ara malı ithalatına bağımlılığın yüksek olduğu; demir çelik ve demir dışı metaller, otomotiv, makine, kimya, tekstil/deri, tarım sektörleri üzerinde özel sektörle istişare içinde detaylı çalışmalar gerçekleştirildi. İhracatta sürdürülebilir küresel rekabet gücü artışının temini, daha fazla katma değerin Türkiye’de bırakılması, ara malı ithalat bağımlılığının azaltılması, üretimde etkinliğin ve verimliliğin artırılması, sanayinin ihtiyaç duyduğu ve yenilikçi ve teknolojik ürün üretiminin gerektirdiği girdilerin tedarikinde süreklilik ve güvenliğin sağlanması için 6’sı yatay, 31’i sektörel olmak üzere toplam 37 hedefi içeren 2013-2015 GİTES Eylem Planı oluşturuldu. Söz konusu eylem planı, Yüksek Planlama Kurulu Kararı olarak kabul edildi ve Resmi Gazete’de yayımlandı. Biz devlet olarak girişimcilerimizin önünü açacak düzenlemeler yapmaya çalışıyoruz. İhracatçılara yeni pazarlar açmaya; yatırım, üretim ve ihracatın önündeki bürokratik engelleri kaldırmaya çalışıyoruz. Girişimcilerimizin fırsatları iyi değerlendirmelerini ve hep daha iyi işler çıkarmayı hedeflemelerini tavsiye ediyorum.

“ÖTV artışlarının, otomobil fiyatlarını artırması bekleniyor”

Kurlardaki artış ve ardından gelen ÖTV artışı dolayısıyla otomotivi zor bir süreç bekliyor. BDDK da kredi imkanlarını daraltan bazı düzenlemeler yaptı. Bu kısıtların nedenleri nelerdir?

2013’te 7,4 milyar dolarlık 1600 cc ve altında motor hacmine sahip otomobil ithal edilirken, 1601-2000 cc arasında otomobil ithalatı 922 milyon dolar ve 2001 cc ve üzeri otomobil ithalatı 576 milyon dolar olarak gerçekleşti. 1601-2000 cc ve 2001 cc üzerinde motor hacimlerine sahip otomobillerin Türkiye’de üretimi olmadığından, söz konusu segmentlerde satılan otomobillerin tamamı ithaldir.

1 Ocak 2014 tarih ve 28869 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2013/5761 sayı ve 31.12.2013 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile GTİP 87.03 kapsamındaki otomobillerde Özel Tüketim Vergisi (ÖTV):

• Motor silindir hacmi 1600 cc’yi geçmeyenlerde yüzde 40’dan yüzde 45’e,

• Motor silindir hacmi 1601 cc’yi geçen ve 2000 cc’yi geçmeyenlerde yüzde 80’den yüzde 90’a

• Motor silindir hacmi 2001 cc’yi geçenlerde yüzde 130’dan yüzde 145’e yükseltilmiştir.

Genel olarak, söz konusu ÖTV artışlarının otomobil fiyatlarını artırması ve dolayısıyla otomobil talebini azaltması bekleniyor. Fakat, daha yüksek oranlarda ÖTV artışının görüldüğü üst segment otomobillerde fiyattaki artışların ve talepteki düşüşlerin daha fazla olması bekleniyor.

1600 cc ve altındaki otomobillerde ÖTV artışı 5 puan iken, tamamı ithal olan 1601-2000 cc ve 2001 cc üzerindeki segmentlerde ÖTV artışı sırasıyla 10 ve 15 puan gibi yüksek oranlardadır. Yurtiçinde üretimin odaklandığı 1600 cc’yi geçmeyen ürünlerde daha az oranlı ÖTV artışı gerçekleşmesi, söz konusu düzenlemenin otomotiv üretimi üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerini minimize ediyor. Bunun yanı sıra, görece yüksek ÖTV oranları nedeniyle, tüketici tercihlerinin 1601-2000 cc arasında ve 2001 cc üzerinde motor hacmine sahip otomobillerden,  1600 cc ve altında motor hacmine sahip otomobillere kayabileceği düşünülüyor.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) otomobil kredisine sınır koyan düzenlemeleri ve yukarıda ifade edilen düzenlemelerin özellikle üst segmentlerde Türkiye’de üretimi olmayan otomobillerin tüketimini kısmak suretiyle, üretim ve tüketim arasındaki makası daraltmayı amaçladığı söylenebilir. Bu durumun dış ticaret açığını ve dolaylı olarak cari açığı azaltıcı etkisi olacağı düşünülüyor.

“Otomotiv sektörü, ekonominin lokomotifi ve dinamosu”

Otomotiv sektörüne yönelik değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

Otomotiv sanayi, tüm sanayileşmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de ekonominin lokomotif sektörü ve dinamosu durumundadır. Sayın Başbakanımız da yerli otomobil isteğini açıkça dile getirdi, her bir parçanın üretimine önem verdiğini vurguladı. Türkiye’nin, otomotivde en öndeki ülkeler arasında yer almasını istiyoruz.

Dünden bugüne Türkiye’de sektörün geldiği noktaya bakıldığında; rekabetçi bir yapının olması, yeni teknolojilerle kaliteli ve düzenli üretim yapabilme gücü, en etkilisi de maliyet-fiyat avantajı olması, ülkemizi bugün dünya otomotiv sektörü açısından hem önemli bir üretim üssü hem de önemli bir pazar konumuna yerleştiriyor. Otomotiv sektörü, bugün gerek ana sanayisi gerek tedarik sanayi fabrikalarıyla Avrupa kalite ödüllerini, en iyi fabrika ödüllerini aldı ve ülkemizin iftihar edilecek, gurur duyulacak sanayi kollarından biri haline geldi.

Tüm bu başarıları ve potansiyeli dikkate alınarak, “2023 İhracat Stratejisi” kapsamında sektör ihracatının 75 milyar dolar seviyesine ulaşması hedefini belirlemiş bulunuyoruz. Ülkemizin, 2023’e gelindiğinde; yılda 4 milyon araç üretebilen, bunun 3 milyonunu ihraç eden, ana ve yan sanayisi ile birlikte sektörde bölgesel güç konumunda, özgün tasarımlı, katma değeri yüksek, ileri teknoloji ürünler geliştiren, dünya otomotiv liginde lider bir ülke haline geleceğine inanıyorum.

Bilindiği gibi, 2012’de oto ana ve yan sanayi ile diğer taşıt araçları ihracatının genel ihracatımızdan aldığı pay yüzde 13,5 değerinde gerçekleşti. 2013’te ise bu pay yüzde 15,1’e yükseldi. Sektörün ihracatı ve buna paralel sektör ihracatının genel ihracatımızdan aldığı pay yükselen bir eğilim izliyor. 2012’de Türkiye, 1 milyon 72 bin 978 adet motorlu taşıt üretimi ile dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın 6’ncı en büyük üreticisi oldu ve dünya üretiminden yüzde 1,3’lük bir pay aldı. AB ülkeleri arasında ülkemiz hafif ticari araçlar ve otobüste 1’inci ve binek otomobilde 7’nci büyük üretici olarak kaydedildi. 2013 dünya rakamları açıklandığında da bu sıralamalarda aleyhte bir değişiklik beklemiyorum. Nitekim, 2013’te motorlu taşıt aracı üretimimiz bir önceki yıla göre yüzde 5 oranında artış kaydederek 1 milyon 125 bin 534 adede ulaştı.

2013’te 12,2 milyar dolar olarak gerçekleşen otomotiv ana sanayi ihracatımızın değer bazında yaklaşık yüzde 71,8’i AB’ye yapıldı. 9,2 milyar dolar ihracat rakamı kaydedilen yan sanayide ise pazar bağımlılığı daha az olmakla birlikte, yaklaşık yüzde 65,7 oranında yine AB ülkelerine yönelik olarak gerçekleşti. Ana ve yan sanayide toplam 21,4 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen sektör ihracatı geçen yıla göre yüzde 11,7 artış kaydetti. Söz konusu pazar bağımlılığı sebebiyle özellikle yakın geçmişte Batı Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin 2012’de otomotiv sektörümüze olumsuz yansımaları da dikkate alındığında, ihracatta pazar çeşitlenmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle özellikle Avrupa odaklı ihracatı bulunan firmalarımızın önümüzdeki yıllarda gelişmekte olan bölgelere yönelik stratejiler geliştirmesinde fayda görüyorum.

2013’te otomotiv yan sanayi ihracatımız Rusya Federasyonu’na yüzde 37,3, Brezilya’ya yüzde 19,3, Cezayir’e yüzde 7,6, Irak’a yüzde 5 ve ABD’ye yüzde 4,8 artarken, ana sanayide ihracatımızı yine Rusya Federasyonu’na yüzde 13,3, İsrail’e yüzde 34,6, Arjantin’e yüzde 10,4, Fas’a yüzde 73,1, Cezayir’e yüzde 7 ve Güney Afrika Cumhuriyeti’ne yüzde 760,4 arttırmayı başardık. Latin Amerika’nın gösterdiği önemli büyümeyle sektörümüz için cazip bir pazar haline gelmesi, ayrıca Afrika, Orta Doğu ve Doğu Avrupa'ya ihracatımızın artması 2014 ve sonrasına pazar çeşitlendirmesi bağlamında çok daha olumlu bakmamızı sağlıyor.

Daha fazla Ar-Ge, daha yüksek katma değer ve markalaşma…

Dergimiz aracılığıyla sektörümüze vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Gelişmiş bir otomotiv sektörü için, bundan da önemlisi kendi yerli otomobilini üretme hedef ve idealini benimsemiş ülkemizde bugün için bir aracın yüzde 85’ini üretebilecek bir kapasiteye sahip olduğumuzu ve yeni teşvik mevzuatımızla A’dan Z’ye her parçanın üretilmesine imkan tanıdığımızı belirtmek isterim. Bugün Türkiye dünya otomotiv üretim ve ticaretinde önemli bir noktaya gelmiş olup gerek ana sanayi gerekse tedarik sektörü dendiğinde akla ilk gelen ülkelerden birisi olma yolunda ciddi mesafeler kaydetmiştir. Bu kapsamda, sektörün Ar-Ge alt yapısının geliştirilmesi hususu da, üzerinde önemle durulması gereken bir konu. Türk otomotiv sektörü yakaladığı yüksek verimliliğe dayalı maliyet avantajı ile önemli bir küresel merkez olma özelliğini güçlendirerek sürdürmek zorundadır. Bunun için, daha fazla Ar-Ge, daha yüksek katma değer ve markalaşmaya ihtiyacımız olduğunun bilincindeyiz. Çalışmalarımızı hep bu bilinçle yürütüyoruz. Ne mutlu ki, sektörümüz de ileri bir teknolojik seviyeye ulaşarak, otomotivde dünya ortalamasının üzerinde Ar-Ge yatırımına sahip konuma geldi. Hali hazırda, bugün oto ana sanayiinde 11, yan sanayiinde ise 44 adet olmak üzere toplam 55 tane firma Ar-Ge Merkezi unvanı almış durumda.

Otomotiv ana ve yan sanayi sektöründe Ar-Ge kültürü, yenilikçilik anlayışı ve yeni ürün, tasarım, teknoloji geliştirme hususlarında daha fazla farkındalık yaratabilecek, yeni, kaliteli, özel tasarımlı, ileri teknolojiye sahip ürünlerin üretilmesini özendirebilecek önlemleri alıyor, bu yöndeki çalışmalara destek oluyoruz. Sektörde istikrarlı bir ihracat artışı sağlanarak, 2023 ihracat hedefine ulaşılmasında Ar-Ge ve inovasyon bilincinin yaygınlaştırılmasının büyük önemi olduğunu düşünüyoruz. Yeni teşvik sistemimiz de bu anlayış paralelinde hazırlandı ve özellikle yüksek teknolojiyi, yüksek katma değeri, inovasyonu, Ar-Ge’yi, tasarımı, markayı öne alan ve bunlara destek veren bir yapıya kavuştu. Diğer taraftan, Ekonomi Bakanlığı olarak firmalarımızı ihracata hazırlamak, başarılı birer ihracatçı haline getirmek ve 2023 ihracat hedefine uzanan zincirin güçlü birer halkaları olarak görmek için oldukça etkili politika araçlarına sahibiz. Yatırım teşviklerinin yanı sıra belirli bir faaliyetin yapılması esasına dayanan çeşitli ihracat destekleri de Bakanlığımızca yürütülüyor.

Bu destekler, belirli bir üretim aşamasını tamamlamış ve ihracat yapmak isteyen tüm firmalarımıza, çevreye duyarlı üretimler gerçekleştirildiğini doğrulayan belge masraflarının ve yurtdışında gerçekleştirilen tanıtım, marka tescil giderleriyle yurt dışında açılan birimleriyle ilgili giderlerinin desteklenmesi, hiç bilinmeyen pazarlar hakkında pazar araştırması yapılması için kolaylıklar sağlıyor. Ayrıca potansiyel arz eden ve ihracat stratejisi açısından hedef kabul edilen pazarlara girilmesi, hali hazırda pay alınan pazarlarda daha etkili olmak adına bu ülkelere yönelik ticaret heyetleri düzenlenmesi, sektör ihracatı açısından önem arz eden ülkelerden ilgili sektör temsilcilerinin ülkemize davet edilmesi, bu pazarlarda veya sektörün buluştuğu fuarlara katılımın desteklenmesi alanlarında önemli kolaylık sağlanıyor. Bu vesileyle, derginiz aracılığıyla sektörümüzün ulaştığı seviyenin daha da üzerine çıkacağına olan inancımı ve temennimi yinelemek ister, çalışmalarınızda başarılar dilerim.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next