Prof. Dr. Halit Keskin

Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi
DİJİTALLEŞME, EĞİTİM VE TEKNOLOJİ EKOSİSTEMİ GELECEĞİ ŞEKİLLENDİRİYOR
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. HALİT KESKİN: “DİJİTALLEŞME SADECE TEKNOLOJİK ALTYAPIYI DEĞİL, LİDERLİK ANLAYIŞINI, İNSAN KAYNAĞINI, ÜRETİM SÜREÇLERİNİ VE REKABET STRATEJİLERİNİ DE KÖKTEN DÖNÜŞTÜRÜYOR. BU DÖNÜŞÜMDE VERİ ANALİTİĞİNDEN YAPAY ZEKÂYA, EĞİTİM POLİTİKALARINDAN ALTYAPI YATIRIMLARINA KADAR HER ALANIN EŞGÜDÜMLÜ BİÇİMDE İLERLEMESİ GEREKİYOR.”
Dijitalleşme, iş dünyasında ve üretim süreçlerinde ne gibi dönüşümler sağlıyor?
Dijitalleşme, iş süreçlerini otomatikleştirerek hata paylarını azaltıyor, işlem sürelerini kısaltıyor, gerçek zamanlı iletişim sağlıyor ve verimliliği artırıyor. Böylece manuel emeğe olan bağımlılık azalıyor; veri analitiği ve yapay zekâ destekli sistemler aracılığıyla stratejik karar alma süreçleri güçleniyor. Büyük veri ve analitik araçlar, işletmelerin operasyonel ve stratejik süreçlerini optimize etmesine, pazar trendlerini yakından izleyerek hızlı ve doğru kararlar almasına yardımcı oluyor. Bulut bilişim teknolojileri, mobil cihazlar ve dijital platformlar sayesinde hibrit, uzaktan veya esnek çalışma modelleri yaygınlaşıyor. Bu durum, çalışanların üretkenliğini ve iş-yaşam dengesini iyileştirmenin yanı sıra şirketlere küresel pazarlarda rekabet avantajı sağlıyor.
McKinsey’in Dijital Dönüşümlerde Başarının Kilidini Açmak adlı 2018 tarihli raporu, dijitalleşmenin başarılı şekilde yürütülmesi için şirketlerin dijital açıdan bilgili ve doğru liderlerle çalışması gerektiğini vurguluyor. Bu bağlamda şirketler, dijital altyapı yatırımlarını güçlendirmeyi stratejik öncelik olarak belirliyor. İşletmeler, güçlü bulut bilişim altyapılarına, IoT sensörlerine, yapay zekâ tabanlı analiz araçlarına ve otomasyon sistemlerine yatırım yaparak dijital dönüşümün temel taşlarını oluşturuyor. Özellikle siber güvenlik ve veri yönetimi politikalarını oluşturmak öncelik kazanıyor. Dijitalleşmeyle birlikte artan veri trafiği ve otomatik süreçler, siber saldırı risklerini de beraberinde getiriyor. Bu nedenle işletmeler, siber güvenlik önlemlerini güçlendiriyor ve etkili veri yönetimi politikaları geliştiriyor.
İnsan kaynaklarının yetkinliklerini geliştirmek, dijital çağın en önemli gerekliliklerinden biri hâline geliyor. Mevcut iş gücünün dijital becerilerini artırmak amacıyla sürekli eğitim programları, dijital okuryazarlık kursları ve yetkinlik geliştirme stratejileri uygulanıyor. Bu durum, özellikle otomotiv sektöründe yenilikçi teknolojilere uyum sağlayacak nitelikli personel yetiştirmek açısından kritik bir rol oynuyor. Kurumsal iş birlikleri ve güçlü bir ekosistem oluşturmak da dönüşüm süreçlerinin sağlıklı işlemesi açısından önem taşıyor. İşletmeler, üniversiteler ve teknoloji sağlayıcıları arasında stratejik ortaklıklar kurarak Ar-Ge faaliyetlerini destekliyor; bu sayede inovasyon ve teknoloji transferi hız kazanıyor.

Türkiye’nin küresel rekabet gücünü artırmak için hangi alanlarda dijitalleşme yatırımları öncelik kazanmalıdır?
Türkiye’nin küresel rekabet gücünü artırmak için öncelikle güçlü bir dijital strateji oluşturması gerekiyor. Dijitalleşme yatırımları da bu strateji çerçevesinde, en kritik alanlara odaklanarak yönlendiriliyor. Bu alanlar arasında dijital altyapı ve bağlantı ağları, Endüstri 4.0 teknolojileri, yapay zekâ ve veri analitiği, siber güvenlik, dijital hizmetler ve yetkinlik geliştirme gibi başlıklar öne çıkıyor. Bu alanlara yapılan yatırımlar, hem ekonomik büyümeyi destekliyor hem de işletmelerin uluslararası pazarlardaki rekabet avantajını güçlendiriyor. Dijital dönüşüm süreçlerinin temelini oluşturan güçlü dijital altyapı, tüm sektörler için vazgeçilmez bir gereklilik oluşturuyor. Hızlı ve kesintisiz internet bağlantısı, 5G teknolojisi, fiber optik altyapı ve güvenilir bulut bilişim çözümleri; işletmelerin verimli çalışmasını, veri akışını sağlıklı bir şekilde yönetmesini ve küresel pazarlara hızlı erişim sağlamasını mümkün kılıyor. McKinsey’e göre, dijital altyapı yatırımları üretim verimliliğini %10 ila %15 oranında artırıyor. Deloitte ise bu yatırımların kamu ve özel sektör tarafından öncelikli olarak ele alınması gerektiğini vurguluyor. Bu nedenle Türkiye, dijital altyapısını modernize ederek küresel rekabette önemli bir adım atıyor.
On İkinci Kalkınma Planı’na göre; otomotiv sektörü, gelişen küresel mobilite vizyonu doğrultusunda yeşil ve dijital dönüşüme uyum sağlıyor. Tasarımdan üretime tüm aşamalarda yerli tedarik ve teknolojik gelişmeyi önceliklendirerek katma değeri artırmayı ve markalaşmayı hedefliyor. Böylece sektörün uluslararası piyasalardan aldığı payın, 2022’deki %11,7 seviyesinden 2028’de %16,2’ye çıkarılması amaçlanıyor. Endüstri 4.0 teknolojileri, özellikle otomotiv ve imalat gibi yüksek teknoloji yoğunluğu gerektiren alanlarda büyük bir dönüşüm potansiyeli sunuyor. Robotik otomasyon, nesnelerin interneti ve yapay zekâ destekli sistemler; üretim süreçlerini yeniden yapılandırıyor, maliyetleri düşürüyor, kaliteyi artırıyor ve üretim hızını yükseltiyor. Elektrikli ve otonom araç teknolojilerinin geliştirilmesi ve bu teknolojilerin üretim hatlarına entegrasyonu, otomotiv sektöründe hem verimlilik hem de inovasyon açısından önemli fırsatlar yaratıyor. Deloitte, bu teknolojilerin benimsenmesinin tedarik zinciri optimizasyonunu güçlendirdiğini ve çevik üretim modellerine geçişi kolaylaştırdığını belirtiyor.
Veri, dijital ekonominin en değerli varlıklarından biri olarak öne çıkıyor. Yapay zekâ, büyük veri ve veri analitiği; işletmelerin müşteri davranışlarını anlamasını, pazar trendlerini öngörmesini ve iş süreçlerini optimize etmesini sağlıyor. Bu teknolojiler yalnızca operasyonel verimliliği artırmakla kalmıyor; aynı zamanda yenilikçi ürün ve hizmetlerin geliştirilmesine zemin hazırlıyor. Araştırmalar, bu uygulamaların karar alma süreçlerini hızlandırdığını ve stratejik planlamaları daha isabetli hale getirdiğini gösteriyor. Deloitte, veri temelli karar verme mekanizmalarının dijital dönüşümün merkezinde yer aldığını ve bu alana yapılan yatırımların işletmeleri piyasa belirsizliklerine karşı daha dayanıklı hale getirdiğini ifade ediyor.
Dijitalleşmenin getirdiği veri yoğunluğu ve otomasyon sistemleri, siber saldırı ve veri ihlali risklerini artırıyor. Bu nedenle, güçlü siber güvenlik çözümleri; dijital operasyonların sürekliliğini sağlamak, müşteri güvenini korumak ve marka değerini artırmak açısından kritik bir rol oynuyor. Siber güvenliğin dijital dönüşüm stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bu alandaki eksikliklerin işletmelerin rekabetçiliğini zayıflattığını unutmamak gerekiyor.
Finans, perakende ve telekomünikasyon gibi hizmet sektörleri de dijital dönüşümden doğrudan etkileniyor. Dijital platformlar, mobil uygulamalar ve fintech çözümleri; müşteri deneyimini iyileştiriyor, pazarlara erişimi genişletiyor ve işletmelerin inovasyon kapasitesini artırıyor. Özellikle pandemi sonrası dönemde, hibrit çalışma modelleri ve uzaktan hizmet sunumu öne çıkıyor. Bu alanlara yapılan yatırımlar, müşteri beklentilerini karşılamada ve sürdürülebilir rekabet avantajı yaratmada büyük önem taşıyor.
Dijital okur yazarlık, yetenek geliştirme ve eğitim politikaları nasıl şekillendirilmelidir?
Dijitalleşme, yalnızca teknolojik altyapıyı değil; aynı zamanda insan kaynağını da dönüştüren kapsamlı bir süreci temsil ediyor. Bu dönüşümde dijital okuryazarlık, yetenek geliştirme ve eğitim politikaları büyük önem taşıyor. Eğitim müfredatları güncelleniyor, uzaktan ve hibrit eğitim modelleri gelişiyor, yaşam boyu öğrenme programları yaygınlaşıyor. Teknik yetkinliklerin yanı sıra sosyal ve duygusal becerilerin de geliştirilmesi gerekiyor. Kamu ve özel sektör iş birliğiyle kapsayıcı bir dijitalleşme hedefleniyor. Yetenek geliştirme sürecinde, çalışanlar ve öğrenciler yeni nesil becerilerle donatılmayı bekliyor. Yapay zekâ, makine öğrenimi, büyük veri analitiği ve siber güvenlik gibi alanlarda uzmanlaşmak günümüzün en önemli ihtiyaçları arasında yer alıyor. Aynı zamanda eleştirel düşünme, problem çözme, iletişim ve iş birliği gibi sosyal beceriler de dijital çağın temel gereksinimlerinden biri haline geliyor. Özel sektör ve üniversiteler, ortak hareket ederek sertifika programları, staj imkânları ve şirket içi eğitimlerle bu süreci destekliyor.
Eğitim politikaları, dijitalleşmenin ihtiyaçlarına göre yeniden şekilleniyor. İlköğretimden üniversiteye kadar STEM eğitimi yaygınlaşıyor, dijital okuryazarlık dersleri müfredata giriyor. Blok zinciri, finansal teknolojiler ve yapay zekâ gibi güncel konulara yönelik yeni dersler sunuluyor. E-öğrenme platformları güçleniyor; oyun tabanlı ve yapay zekâ destekli araçlarla kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimleri sağlanıyor. Tüm bu adımlar, bireylerin ve toplumun dijital dönüşüme uyum sağlamasını kolaylaştırıyor. Gençler ve çalışanlar, dijital beceriler açısından sürekli destekleniyor. Kamu kurumları, özel sektör ve üniversiteler arasında güçlü bir iş birliği ağı kuruluyor ve dijitalleşme süreci çok daha etkin şekilde yönetiliyor. Böylece hem ekonomik büyüme hem de toplumsal kalkınma açısından sürdürülebilir bir dönüşüm sağlanıyor.

Otomotiv sektörünün dijitalleşme sürecini, yapay zekâ devrimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Otonom araç teknolojileri, henüz Türkiye’de tam anlamıyla gelişmiyor olsa da, bu alandaki Ar-Ge çalışmalarına yönelmek önemli fırsatlar sunuyor. Otonom sürüş teknolojilerine yönelik projeler ve yapay zekâ tabanlı sürüş destek sistemlerinin geliştirilmesi büyük önem taşıyor. 5G altyapısının güçlenmesi, otonom araçların trafik yönetimine entegrasyon sürecini hızlandırıyor. Akıllı trafik sistemleri ile otonom araç teknolojileri birlikte değerlendiriliyor. Ancak, otonom araçların etkin bir şekilde kullanılabilmesi için yeni yasal düzenlemelerin oluşturulması gerekiyor.
Türkiye’nin otomotivde dijitalleşme sürecini hızlandırması için bazı zorlukların üstesinden gelmesi gerekiyor. Elektrikli ve otonom araçlar için yeterli altyapı henüz oluşmuyor. Şarj istasyonlarının sayısının yetersiz olması ve 5G altyapısının tam anlamıyla yaygınlaşmaması, bu teknolojilerin gelişimini yavaşlatıyor. Ar-Ge ve inovasyon ekosisteminin daha güçlü şekilde desteklenmesi gerekiyor. Yapay zekâ tabanlı sürüş sistemleri, sensör teknolojileri ve batarya üretimi gibi alanlarda kamu ve özel sektör iş birliklerinin artırılması büyük önem taşıyor. Ayrıca elektrikli ve otonom araçların üretiminde kritik rol oynayan çip, batarya ve sensör gibi bileşenlerin yerli olarak üretilmesi hedefleniyor. İş gücü dönüşümü ve nitelikli insan kaynağı eksikliği, sektörün dijitalleşme sürecinde karşılaştığı diğer önemli zorluklar arasında yer alıyor. Otomotiv sektörü çalışanlarının dijital dönüşüme uyum sağlaması için yeni nesil eğitim programları geliştiriliyor.
Türkiye, otomotiv sektörünün dijitalleşmesi ve yapay zekâ devrimiyle küresel pazarda daha güçlü bir rol üstlenme fırsatını elinde bulunduruyor. Elektrikli araç ekosistemi güçleniyor; yerli üretim teşvik ediliyor ve otonom araçlara yönelik Ar-Ge çalışmaları hız kazanıyor. Şarj altyapısı genişliyor ve enerji politikaları elektrikli araç kullanımını destekleyecek şekilde yeniden şekilleniyor. 5G altyapısı ve akıllı şehir projeleri yaygınlaşıyor; bu da otonom araçların entegrasyonunu kolaylaştırıyor. Yasal düzenlemeler ve teşvik mekanizmaları, otomotiv sektörünün dijitalleşmesini daha da hızlandırıyor. Tüm bu stratejiler doğru ve eşgüdümlü şekilde uygulandığında, Türkiye’nin elektrikli ve otonom araç teknolojilerinde küresel bir oyuncuya dönüşmesi mümkün hale geliyor. Böylece ülkemiz, otomotiv sanayisinde sürdürülebilir rekabet avantajı elde ediyor.