Lütfen ODMD Gladyatör için Tıklayınız > Lütfen Magma Tıklayınız >
ODMD Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Ali Haydar Bozkurt Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Ali Haydar Bozkurt

ODMD Yönetim Kurulu Başkanı

ELEKTRİFİKASYON, YENİ DÜZENLEMELER VE KÜRESEL REKABET SEKTÖRÜN GELECEĞİNİ ŞEKİLLENDİRİYOR

OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN 100 YILDA BİR YAŞANABİLECEK BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜM SÜRECİNDEN GEÇTİĞİNİ VURGULAYAN ODMD YÖNETİM KURULU BAŞKANI, ALİ HAYDAR BOZKURT, “TEKNOLOJİ, REGÜLASYONLAR VE DEĞİŞEN TÜKETİCİ ALIŞKANLIKLARI SEKTÖRÜN GELECEĞİNİ YENİDEN ŞEKİLLENDİRİYOR. TÜRKİYE, ÜRETİM GÜCÜ VE COĞRAFİ AVANTAJLARIYLA KÜRESEL PAZARDA ÖNEMLİ BİR OYUNCU OLMAYA DEVAM EDERKEN, REKABETTE GÜÇLÜ KALABİLMEK İÇİN VERGİ REFORMLARI VE YENİ YATIRIMLAR KRİTİK ÖNEM TAŞIYOR” DİYOR.

Otomotiv sektöründe 2023 yılında ilk kez 1 milyon adetlerin üzerine çıkan bir pazar hacmine ulaşıldı. 2024 yılında ise bu rekor seviye de geride bırakıldı. Peki, üst üste ikinci yıl bu rekor adetlere nasıl ulaşıldı?

2024 yılı, Türkiye otomotiv pazarı için beklentilerin ötesinde bir büyüme yılı oldu. Başlangıçta, enflasyonla mücadele planları ve ekonominin soğutulması hedefi nedeniyle otomotiv pazarında bir daralma yaşanacağı tahmin ediliyordu. 2023 yılını 1 milyon 232 bin adetlik tarihi bir rekorla kapatan sektör, önceki 10 yıllık ortalamasına bakıldığında 800 bin adet civarında bir pazar büyüklüğüne sahipti. Bu nedenle, 2024’te pazarın 850 bin adet civarına gerileyeceği öngörülmüştü.

Ancak müşteri taleplerinin güçlü seyretmesi ve çeşitli faktörlerin etkisiyle beklentilerin üzerinde bir satış rakamına ulaşıldı. Özellikle ÖTV muaf araçlara yönelik talep, yılın ilk çeyreğinde pazarın hızlı başlamasına katkı sağladı. Nisan ayında satışlarda kısa süreli bir düşüş görülse de hemen ardından yürürlüğe giren GSR II regülasyonları, firmaların ellerindeki araçları hızla satabilmek için agresif kampanyalar yapmalarına yol açtı. Bu kampanyalar, pazarın yeniden hareketlenmesini sağladı.

Bunun yanı sıra, pandemi dönemindeki üç yıllık birikmiş talebin 2023 yılında tam olarak karşılanamaması, 2024 yılına da güçlü bir talep devri yarattı. ÖTV matrahlarında iki yıldır güncelleme yapılmaması ve kredilere getirilen kısıtlamalara rağmen, otomotiv sektörü yılı 1 milyon 238 bin 509 adetlik satışla yeni bir rekor seviyesinde tamamladı.

Bu gelişmeler, mobilitenin artık bir lüks değil, hem bireysel müşteriler hem de filo kullanıcıları için temel bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Türkiye otomotiv pazarı, önümüzdeki yıllarda da güçlü talebin ve teknolojik dönüşümün etkisiyle büyümeye devam edecek gibi görünüyor.

Otomotiv sektörü olarak nasıl bir değişim sürecinden geçiyoruz? Müşteri alışkanlıkları ve talepleri sizce ne yönde değişiklik gösteriyor?

Otomotiv sektörü, 100 yılda bir yaşanabilecek büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Teknolojik yenilikler, küresel regülasyonlar, sürdürülebilirlik odaklı politikalar ve değişen müşteri alışkanlıkları, sektörün geleceğini şekillendiriyor.

Eskiden içten yanmalı motorlu araçlar otomotiv sektörünün ana unsuruyken, elektrifikasyon ve hibrit teknolojiler hızla yaygınlaşıyor. Birkaç yıl öncesine kadar dizel araçlar pazarda %80 oranında paya sahipken, bugün bu oran %10 seviyeleri ve bunun altına kadar gerilemiş durumda. Benzinli araçların payı %50’lerde seyrederken hibrit otomobiller %30 civarında ve elektrikli araçlar %13’e yakın paya ulaşmış durumda. 2025 yılı itibarıyla elektrikli araçların pazar payının %15 seviyelerine çıkması bekleniyor.

Bu dönüşümde mevzuatlar ve regülasyonlar da büyük bir rol oynuyor. Türkiye’de Serbest Ticaret Anlaşması olmayan ülkelerden gelen elektrikli araçlara getirilen düzenlemeler, pazardaki model çeşitliliğini etkiliyor. AB’de üretilmeyen ve yönetmelikten muaf olmayan elektrikli araçların ithalatı kısıtlandığı için, 2025 yılında hangi markaların pazarda yer alacağı ve hangi modellerin getirileceği elektrikli araçların büyüme hızını belirleyecek.

Müşteri alışkanlıkları değişiyor: Sedan’dan SUV’a geçiş

Otomotiv sektöründeki dönüşüm yalnızca teknolojik yeniliklerle sınırlı kalmıyor, aynı zamanda tüketici alışkanlıkları da değişiyor. Türkiye, uzun yıllar bir sedan pazarı olarak bilinirken, SUV araçların yükselişi dikkat çekiyor. Geçmişte sedan otomobillerin pazar payı %70 seviyelerindeyken, bugün %25 seviyelerine kadar geriledi. SUV araçlar ise %60’a yaklaşan payla pazarın en büyük segmenti haline geldi.

Bunun yanı sıra, müşterilerin otomobil sahipliği anlayışı da dönüşüyor. Eskiden araç sahipliği daha fazla önemsenirken, paylaşımlı mobilite çözümleri ve üyelik bazlı modeller giderek daha fazla gündeme geliyor. Abonelik sistemleri ve esnek kullanım modelleri, geleneksel satın alma süreçlerine alternatif olarak öne çıkıyor.

Otomotiv sektöründeki en büyük değişim dinamiklerinden biri de Çin’in küresel rekabetteki yükselişi. Çinli üreticiler, batarya üretimi ve maliyet avantajları sayesinde küresel pazarda hızla büyüyor. AB ve ABD’nin Çin menşeli elektrikli araçlara yönelik tarifeleri artırma politikası, üreticileri Avrupa’da ve Türkiye’de yeni yatırım planları yapmaya itiyor. Türkiye, bu noktada otomotiv üretim üssü olarak Çinli markalar için önemli bir potansiyel barındırıyor.

Değişime ayak uyduran kazanacak

Geleneksel otomotiv üreticileri, bu değişimi yönetebilmek ve rekabetçi kalabilmek için dijital dönüşüm ve sürdürülebilirlik odaklı yatırımlara hız veriyor. Batarya ve çip üretimi konusundaki yatırımlar artıyor. Yazılım tabanlı araç içi çözümler ön plana çıkıyor. 2030 yılına kadar Avrupa’da bataryalı elektrikli araç satışlarının %39’a, yeni enerji araçlarının ise %63’e ulaşması bekleniyor.

Otomotiv sektörü yalnızca araç üretmekten ibaret değil, geniş bir ekosistem gerektiriyor. Üreticiler, distribütörler, yan sanayi firmaları, bayiler, kiralama platformları ve kullanılmış araç işi yapan platformlar dahil olmak üzere tüm sektör paydaşlarının bu değişime adapte olması gerekiyor.

Önümüzdeki süreçte en büyük ihtiyaçlardan biri de nitelikli insan kaynağı olacak. Elektrikli ve otonom araç teknolojilerine uyum sağlayacak mühendisler, yazılım geliştiriciler ve yeni nesil servis çözümlerine adapte olabilecek teknisyenler yetiştirmek sektör için kritik öneme sahip.

Sonuç olarak, otomotiv sektörü, üretimden satış modellerine, tüketici alışkanlıklarından global rekabet dinamiklerine kadar her alanda dönüşüyor. Bu değişime uyum sağlayan firmalar rekabette öne çıkarken, değişimi yakalayamayanlar için zorlu bir süreç bekleniyor. Türkiye otomotiv sektörü olarak, hem üretim hem de pazarlama stratejileriyle bu dönüşüme hazır olmak zorundayız.

Bu dönüşümü kapsamlı bir şekilde aktardınız. Peki burada sektör açısından Türkiye’nin yerel ve global anlamdaki yeri nedir?

Türkiye, otomotiv sektörü açısından hem yerel hem de küresel ölçekte stratejik bir konuma sahip. Ancak, sektörde yaşanan büyük dönüşüm sürecinden geri kalmamak ve rekabet gücünü artırmak için modern bir vergi sistemi oluşturulmalı ve yatırımları teşvik eden politikalar hayata geçirilmelidir. Türkiye’nin otomotiv sanayisi, güçlü üretim kapasitesi, lojistik avantajları ve ihracat odaklı yapısıyla büyük bir potansiyel barındırıyor. Ancak, yüksek vergi yükü ve ekonomik dalgalanmalar, iç pazarın büyümesini kısıtlayan faktörler arasında yer alıyor.

Ülkemiz, Avrupa’nın en büyük otomotiv üretim merkezlerinden biri konumunda. Küresel otomotiv markalarının üretim tesisleri Türkiye’de bulunurken, güçlü yan sanayi ve tedarik ağı sayesinde Avrupa pazarına kritik bileşenler sağlanıyor. Türkiye’nin otomotiv ihracatı, yıllık 37 milyar dolar seviyesine ulaşarak ülkenin en büyük ihracat kalemlerinden biri haline geldi. Son 17-18 yılda sektör, yaklaşık 70 milyar dolarlık ihracat fazlası verdi. Bu veriler, Türkiye’nin otomotiv üretiminde ve ihracatında ne kadar güçlü bir konumda olduğunu gösteriyor.

Ancak, küresel otomotiv sektörü hızla dönüşürken Türkiye’nin bu rekabette güçlü kalabilmesi için bazı adımlar atılması gerekiyor. Öncelikle, ÖTV ve diğer dolaylı vergilerde reform yapılmalı ve özellikle düşük emisyonlu ve elektrikli araçları teşvik eden bir vergi sistemi oluşturulmalıdır. Mevcut yüksek vergilendirme yapısı, tüketicilerin otomobil sahibi olmasını zorlaştırırken, iç pazarın büyümesini de engelliyor. Oysa Türkiye’nin otomotiv pazarının potansiyeli, yıllık 2-2,5 milyon adet seviyelerine ulaşabilecek güçte. Pazarın sürdürülebilir şekilde büyümesi, hem sektörde istihdamı artıracak hem de yeni yatırımcıları Türkiye’ye çekecektir.

Türkiye küresel otomotiv pazarında önemli bir oyuncu olmaya devam edecek

Elektrifikasyon sürecinde atılması gereken adımlar büyük önem taşıyor. Elektrikli ve hibrit araçların Türkiye’de daha fazla üretilmesi ve batarya teknolojilerine yönelik yatırımların artırılması, ülkemizin küresel pazardaki rekabet avantajını güçlendirecektir. Özellikle Çinli otomotiv üreticileri, Avrupa’daki gümrük duvarlarını aşmak için yeni üretim üsleri arayışında. Türkiye, bu noktada yatırım çekme konusunda önemli fırsatlar sunuyor. Ancak bu fırsatları değerlendirebilmek için istikrarlı bir yatırım ortamı sağlanmalı ve vergi politikaları öngörülebilir olmalıdır.

Tedarik zincirinin güçlendirilmesi de Türkiye’nin küresel rekabette elini güçlendirecek unsurlardan biridir. Otomotiv yan sanayisinde Ar-Ge yatırımlarının artırılması ve inovasyona odaklanılması, Türkiye’yi sadece üretimde değil, teknoloji geliştirme alanında da önemli bir oyuncu haline getirebilir. Geleneksel satış modellerinin yerine paylaşımlı mobilite ve dijital satış platformları gibi yeni iş modellerine yönelmek, sektörün geleceği açısından kritik bir rol oynuyor.

Türkiye otomotiv sektörü, güçlü üretim kapasitesi ve coğrafi avantajları sayesinde küresel pazarda önemli bir konuma sahip olmaya devam edecek. Ancak değişen müşteri talepleri, sürdürülebilirlik odaklı düzenlemeler ve küresel rekabet göz önüne alındığında, sektörde dönüşümün hızlandırılması gerekiyor. Elektrifikasyon sürecine adapte olmak, yeni yatırım fırsatlarını değerlendirmek ve iç pazarı büyütmek, Türkiye’nin otomotivdeki gücünü artırmak adına büyük önem taşıyor.

2023 ve 2024 yılı arka arkaya birer rekor yılı oldu. 2025’in nasıl gerçekleşmesi bekleniyor?

2023 ve 2024 yılları, otomotiv sektörü açısından üst üste rekorların kırıldığı dönemler oldu. Ancak 2025 yılı için aynı hızda bir büyüme beklenmiyor. Pazarın 1 milyon adet seviyesinin altına düşmeyeceği öngörülse de yeni bir rekor seviyeye ulaşılması zor görünüyor. Yılın ilk çeyreği, pazarın yönünü belirleme açısından kritik bir dönem olacak. Ekonomik seyirde olağanüstü bir değişiklik veya beklenmedik olumsuz bir gelişme yaşanmadığı takdirde pazarın güçlü kalmaya devam edeceği düşünülüyor.

Ocak ve Şubat aylarında kampanyaların sürdüğünü ve sektörün belirli bir hızın altına düşmediğini gözlemledik. Özellikle ÖTV muaf araç satışlarında, yeni regülasyonlarla birlikte yerli araç tarafında önemli bir hareketlenme yaşandı. 2025 yılı seyri açısından, özellikle ilk üç aydaki verileri analiz ettikten sonra genel bir değerlendirme yapmak daha doğru olacaktır.

ODMD’nin açıkladığı verilere göre, Türkiye otomobil ve hafif ticari araç toplam pazarı 2025 yılının Ocak-Şubat döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre %14,2 oranında azalarak 159 bin 384 adet olarak gerçekleşti. Otomobil satışları, 2025 yılının ilk iki ayında geçen yıla göre %9,8 oranında düşerek 131 bin 965 adet olurken, hafif ticari araç pazarı %30,4 azalarak 27 bin 419 adede geriledi.

2025 yılında otomotiv sektörünü etkileyecek faktörler neler olacak? Bizi 2025’te ne gibi gelişmeler bekliyor?

Avrupa’da yürürlüğe giren yeni regülasyonlar ve küresel otomotiv piyasasındaki gelişmeler, Türkiye’deki pazar dinamiklerini doğrudan etkileyebilecek önemli faktörler arasında yer alıyor. Ayrıca, önceki yıllarda yaşanan üretim ve tedarik zinciri aksaklıkları nedeniyle oluşan araç bulunurluğu sorunu artık ortadan kalktı. Bu durum, otomobil firmalarının kampanya yapmaya daha az ihtiyaç duyduğu bir döneme girildiğini ve rekabetin daha yoğun hissedileceği bir yıl olacağını gösteriyor.

2025 yılında otomotiv pazarını etkileyecek en önemli faktörlerden biri krediye erişim ve finansman koşulları olacak. Kredi düzenlemelerindeki sıkılaşma, tüketicilerin krediye erişimini zorlaştırırken, geçmişte satışların yüzde 70’i kredi ile gerçekleşirken bu oranın yüzde 10 seviyelerine kadar düştüğü tahmin ediliyor. ÖTV matrah güncellemelerinin yapılmaması da tüketicilerin daha düşük vergi dilimlerinden yararlanamamasına neden oluyor.

Bireysel kullanıcılar ve şirketler için mobilite temel bir ihtiyaç olmaya devam ediyor. Ancak finansman maliyetlerinin artması, tüketicilerin araç sahipliği konusundaki kararlarını etkileyebilir. Bununla birlikte, Türkiye’deki araç parkının yaş ortalaması oldukça yüksek ve bu araçların yenilenmesi büyük önem taşıyor. Bu süreç yalnızca yeni araç satışlarını değil; trafik güvenliği, çevresel etkiler ve ekonomik katkılar açısından da kritik bir rol oynuyor.

Avrupa’daki çevreci politikalar ve düzenlemeler, Türkiye pazarına yönelik üretim ve ihracat stratejilerini de etkileyebilir. Elektrikli ve hibrit araçlara olan ilgi artarken, teşvik politikalarının bu segmentte belirleyici olması bekleniyor. 2025 yılı, yeni bir rekor yılı olmaktan ziyade daha istikrarlı bir yıl olarak geçebilir. Yılın ilk çeyreğinde şekillenecek satış trendleri, pazarın genel yönünü belirleyecek en önemli faktörlerden biri olacak.

Mobilitenin temel bir ihtiyaç olarak kalması ve yaşlı araç parkının yenilenme gerekliliği pazarı destekleyen unsurlar arasında yer alsa da, krediye erişim zorlukları ve yüksek vergilendirme politikaları satışları sınırlandırabilir. Bu çerçevede, 2025 yılı boyunca pazarın 1 milyon adedin altına düşmeyeceği ancak yeni bir rekor seviyeye ulaşmasının da zor olacağı öngörülüyor.

Ülkemizde, otomotiv sektöründeki vergi sistemi ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? Global pazarlar ile kıyaslandığında sağlıklı bir vergilendirme yapısı için ne gibi adımlar atılması gerekiyor?     

Bizim sektör olarak bütün çalışmalarımız her zaman otomobilin daha ulaşılabilir hale gelmesi üzerinedir. Yani vergilerin düşürülmesini ve mobiliteye erişimin daha kolay olmasını istiyoruz. Şu anda otomobilin üzerinde oldukça yüksek bir vergi yükü bulunuyor. Diğer yandan, sektör olarak 100 yılda bir yaşanabilecek büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyoruz. Dolayısıyla vergi sisteminin de yeni teknolojileri yansıtacak şekilde tamamen değiştirilmesi gerekiyor.

Biz, ODMD olarak, vergilerin düşmesi ve kredi kısıtlamalarının kaldırılması gerektiğini her zaman ifade ediyoruz. Sürekli istişare halindeyiz ve bu konularla ilgili çalışmalar sunuyoruz. Uzun süredir güncellenmeyen ÖTV matrahları ise tüketicilerin daha düşük vergi dilimlerinden yararlanamamasına yol açıyor. Oysa şu anda ülkemizin çok yaşlı bir araç parkı var ve bunun gençleşmesi büyük önem taşıyor. Bu süreç, sadece yeni araç satışları açısından değil; trafik güvenliği, çevresel etkiler ve ekonomik katkılar açısından da kritik bir rol oynuyor.

2022 yılının sonlarında, ÖTV’nin kademeli olarak sıfırlanması üzerine kamuoyuna duyurduğumuz bir çalışmamız oldu. Oldukça ses getiren ve olumlu karşılanan bir çalışmaydı. Bu kapsamda, 10-15 yıla kadar uzanan bir zaman diliminde ÖTV’yi kademeli olarak düşürecek bir taslak ortaya koymuştuk. Kapsamlı bir şekilde akademisyenler ve uzmanlarla oluşturulmuş stratejik bir plandı. Devletin burada herhangi bir vergi kaybı yaşamadan kademeli olarak ÖTV’yi düşürmesi, iç pazarın büyümesini sağlarken aynı zamanda yeni otomotiv yatırımlarının gelmesi açısından da büyük önem taşıyor.

Bu planı net bir şekilde ortaya koyarsak, otomotiv sektörü Türkiye’nin öncülüğünü yapabileceği stratejik bir alan haline gelecektir. Katma değeri sürekli artıyor ve yarattığı istihdam ile yan sanayi açısından ekonomiye ciddi katkılar sağlıyor. Bu konuda ısrarcıyız, çünkü otomotiv sektöründe büyük bir dönüşüm yaşanıyor.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next