Bülent Kılıçer

ODMD Yönetim Kurulu Üyesi
OTOMOTİV SEKTÖRÜ, YENİ YILDA ÇEVRECİ VE YENİLİKÇİ BİR DÖNEMİN KAPILARINI ARALAYACAK
2025’İN, OTOMOTİV SEKTÖRÜNDE ÇEVRECİ VE YAZILIM TANIMLI ARAÇLARIN YÜKSELDİĞİ, MOBİLİTE ANLAYIŞININ YENİDEN ŞEKİLLENDİĞİ BİR YIL OLACAĞINI VURGULAYAN ODMD YÖNETİM KURULU ÜYESİ VE HONDA TÜRKİYE KIDEMLİ GENEL MÜDÜR YARDIMCISI BÜLENT KILIÇER, “TÜRKİYE, DOĞRU ADIMLARLA BU DÖNÜŞÜMDE GLOBAL REKABETTE GÜÇLÜ BİR KONUMA GELEBİLİR” DİYOR.
Otomotiv sektörü yönünden 2025 yılı beklentilerinizi okuyucularımızla paylaşabilir misiniz?
2025 yılı, Türkiye otomotiv sektörü için sadece teknolojik değil, aynı zamanda tüketici davranışlarının değişimindeki etkileriyle de belirleyici bir yıl olacak. 2025’te otomobil pazarındaki satışların 1 milyon adet sınırına yaklaşmasını bekliyoruz. Bu tahminimiz hem artan talebe hem de markaların farklı segmentlerde genişleyen ürün portföyüne dayanıyor. Hibrit ve elektrikli araçlara olan talep, devlet teşviklerinin ve çevre bilincinin artmasıyla önemli bir sıçrama yapabilir. Özellikle elektrikli araç satışlarının toplam pazar içerisindeki payının %10’a yaklaşması ve hibrit araçların ise daha yüksek bir oranla pazardaki yerini sağlamlaştırmasını öngörüyoruz.
Ekonomik koşullar, döviz kurları ve regülasyon değişiklikleri sektör üzerinde etkili olmaya devam edecek. Genel olarak özetlemek gerekirse sektör; çevreci, inovatif ve tüketici odaklı yaklaşımlar benimseyerek hem yerel hem de uluslararası pazarda kendini geliştirmeye odaklanacak.
Otomotiv pazarı, fosil yakıtlı araçlardan çevreci araçlara evriliyor. Sizce Türkiye otomotiv sektörü bu değişime hazır mı?
Türkiye otomotiv sektörü, fosil yakıtlı araçlardan çevreci araçlara geçişte önemli bir potansiyele sahip ancak bu dönüşümü daha da hızlandırmak için atılması gereken bazı adımlar var. Yerli elektrikli araç üretimi ve hibrit modellerdeki yatırımlar, sektörün geleceğe yönelik vizyonunu ortaya koyuyor. Bununla birlikte, şarj altyapısının genişletilmesi, yenilenebilir enerji entegrasyonunun sağlanması ve çevreci araçları teşvik eden politikaların geliştirilmesi oldukça kritik. Özellikle, kullanıcıların elektrikli araçlara geçişini kolaylaştırmak için uygun maliyetli finansman modellerine ve yaygın şarj istasyonu ağına ihtiyaç var. Bu dönüşümde Türkiye’nin uluslararası rekabette öne çıkabilmesi, kamu ve özel sektörün ortak bir vizyon etrafında hareket etmesine bağlı. Nitelikli iş gücü için eğitim programlarının artırılması ve çevreci araçlara yönelik tüketici bilincinin geliştirilmesi de bu süreçte önemli rol oynuyor. Türkiye’nin dinamizmi ve otomotiv sektöründeki güçlü geçmişi göz önüne alındığında, doğru adımlarla bu dönüşüme hazır hale gelebileceğimize inanıyorum.

Dünyada ve Avrupa’da otomotiv sektöründe çevreci araçlarla ilgili gelişmeleri değerlendirir misiniz?
Dünyada ve Avrupa’da çevreci araçlar, otomotiv sektörünün geleceğini şekillendiriyor. Birçok ülke, sıfır emisyon hedeflerine ulaşmak için elektrikli ve hibrit araçların kullanımını teşvik ediyor. Avrupa’da ise bu dönüşüm daha hızlı bir ivmeyle ilerliyor. Bunun sebebi de 2035 yılına kadar içten yanmalı motorlu araçların yasaklanması planları. Bu bölgedeki elektrikli araçların yaygınlaşmasını hızlandırırken, devlet teşvikleri ve altyapı yatırımları bu süreci destekliyor.
Pazara baktığımızda Avrupa Otomobil Üreticileri Birliği (ACEA) verilerine göre, 2024 yılında Avrupa Birliği’nde elektrikli otomobil satışları dalgalı bir seyir izledi. Özellikle ağustos ayında, elektrikli araç satışları yüzde 43,9 oranında düşüşle 92 bin 627 adede kadar gerileyerek son üç yılın en düşük seviyesine ulaştı. Eylül ayında ise elektrikli otomobil satışları yüzde 9,8 artarak 139 bin 702 adede yükseldi. Bu veriler, Avrupa’da elektrikli araç pazarının hâlâ dalgalanmalar yaşadığını ve istikrarlı bir büyüme için daha fazla teşvik ve altyapı yatırımı gerektiğini gösteriyor.
Honda olarak biz de büyük bir dönüşümün parçasıyız. 2040 yılına kadar tamamen elektrikli ve yakıt hücreli araçlara geçilmesi hedefleniyor. Honda Avrupa’da e:Ny1 gibi tamamen elektrikli modeller ve CR-V, Jazz, HR-V gibi popüler hibrit araçlarıyla dikkat çeken bir performans sergiliyor. Karbon nötr hedefi kapsamında Honda, 2030 yılına kadar küçük, orta ve büyük boyutlu olmak üzere toplam yedi adet Honda 0 Serisi modelini satışa sunmayı hedefliyor. Bu konuda en güncel gelişmelerden biri de tamamen katı hal batarya üretimi için demo hattının Japonya’da kısa sürede faaliyete başlayacak olması. Diğer yandan bu amaca yönelik olarak General Motors, Sony gibi birçok önemli marka ile iş birlikleri de hayata geçiriliyor.
“Honda 2030 Vizyonu” sadece ürünlere odaklanmıyor; üretim süreçleri, lojistik ağları ve hatta enerji kaynakları gibi tüm değer zincirinde karbon nötr hedeflerine yönelik stratejik adımları içeriyor. Honda, 2050’ye kadar tüm ürünlerinde ve kurumsal faaliyetlerinde karbon nötr hale gelmeyi hedefliyor. Honda’nın Ar-Ge çalışmaları yalnızca emisyon azaltmaya yönelik değil; aynı zamanda mobilite çözümleri, enerji yönetimi ve batarya geri dönüşümü gibi çevreci ekosistemin farklı yönlerine de odaklanıyor. Bu kapsamlı yaklaşım, markamızı çevreci otomotiv çözümleri konusunda global ölçekte daha rekabetçi bir konuma taşırken, gelecekte sürdürülebilir mobilitenin anahtar aktörlerinden biri haline getiriyor.
Otomotiv sektörü için mobilite kavramı nasıl evriliyor, globaldeki ve ülkemizdeki gelişmeler nelerdir?
Mobilite kavramı, günümüzde hareketlilik ve ulaşım sistemlerini yeniden şekillendiren geniş bir konsept olarak karşımıza çıkıyor. Artık bu kavram, sadece araç sahibi olmayı değil, aynı zamanda çevre dostu, sürdürülebilir, dijitalleşmiş ve esnek ulaşım çözümlerini de kapsıyor. Otomotiv sektörü için mobiliteden söz edecek olursak; giderek daha çevreci, teknolojik ve bağlantılı hale geliyor. Elektrikli araçlar, otonom sürüş teknolojileri ve araç paylaşım sistemleri, sektördeki başlıca değişim unsurlarını oluşturuyor. Elektrifikasyon, dünyada ve Türkiye’de hızla büyüyen bir trend. Otonom özelliklere sahip araçların artışı, araç paylaşımı ve mikro mobilite çözümleri ile geleneksel araç sahipliği anlayışının yerini esnek ve ihtiyaca dayalı ulaşım alternatifleri alıyor.
Honda olarak mobilite vizyonumuzu çevresel sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve esnek ulaşım çözümleri ile yeniden şekillendiriyoruz. Sıfır emisyonlu bir geleceğe ulaşmayı hedefleyerek, elektrikli araçlar ve hibrit modellerle çevre dostu taşımacılığı teşvik ediyoruz. Mikro mobilite çözümleriyle şehir içi ulaşımda daha esnek ve çevreci alternatifler sunuyoruz. Bu yaklaşımlar global çerçevede, Honda’nın mobiliteyi sadece araç üretimiyle değil, bütünsel bir ulaşım çözümü olarak gördüğünü gösteriyor.
Türkiye’de ise bu dönüşüm hâlâ gelişim aşamasında olmakla birlikte, özellikle büyük şehirlerde elektrikli araçlar için şarj altyapısının artması ve araç paylaşım sistemlerinin yaygınlaşmasıyla mobilite anlayışı güçleniyor. Türkiye’nin yerli elektrikli araç üretimi ve otonom sürüş özelliklerine yönelik adımları da gelecekte bu dönüşümde önemli bir rol oynayacak. Sonuç olarak otomotiv sektörü, çevre dostu, dijitalleşmiş ve esnek ulaşım çözümleriyle şekillenmeye devam ederken, bu yeniliklere uyum sağlamak tüm sektör paydaşları için hayati önem taşıyor.
Global gelişmeleri de göz önüne aldığımızda 10 yıl sonra otomotiv sektöründe faaliyet gösterecek paydaşları ne gibi yenilikler bekliyor?
Gelecek on yıl içinde otomotiv sektöründe büyük değişiklikler bekleniyor ve bu dönüşüm hem teknoloji hem de sürdürülebilirlik eksenlerinde şekillenecek. Batarya teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak daha uzun menzil ve daha hızlı şarj imkânlarının sağlanmasıyla elektrikli araçlar, içten yanmalı motorların yerini almaya başlayabilir. Elektrifikasyon, sadece araç üretimi değil, aynı zamanda şarj altyapısı, enerji üretim ve dağıtım sistemleri gibi geniş bir yelpazeyi de dönüştürecek.
Teknolojik anlamda bir başka devrim ise otonom sürüş ve bağlantılı araç teknolojileri alanında yaşanabilir. Bu kapsamda otonom özellikli araçlar ile trafik güvenliği artarken; araçlar birbirleriyle ve çevre ile iletişim kuracak ve V2X teknolojisi ile bütünleşmiş bir ulaşım altyapısı oluşturabilecek. Böylelikle, sürücülerin gerçek zamanlı trafik verilerine erişmesini, daha güvenli ve verimli bir seyahat deneyimi sunmayı mümkün kılacak. Buna paralel olarak mikro mobilite çözümleri ve paylaşım ekonomisi, özellikle şehir içi ulaşımda devreye gireceğini öngörüyoruz.
Tüm bu dönüşümler elbette üretim süreçlerini de etkileyecek. Yenilikçi malzemeler ve verimli üretim yöntemleri ile çevre dostu bir üretim anlayışı geliştiriliyor. Hem araçların hafiflemesi sağlanacak hem de üretim süreçlerinde enerji tüketimi azaltılacak. Sektördeki paydaşlar, sürdürülebilirlik ve çevreye duyarlı çözümler ile yenilikçi iş modellerine uyum sağlayacak. Tüm bu gelişmeler, otomotiv sektörünün sadece araç üretimi değil, şehir planlamasından kişisel ulaşım ihtiyaçlarına kadar geniş bir ekosistemi etkileyeceğini gösteriyor. Genel olarak otomotiv sektörü, dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve esnek ulaşım çözümleriyle şekillenecek ve paydaşları, bu yenilikleri uyarlayarak sektördeki dönüşüm sürecinde yer alacak.