Cevdet Yılmaz - Kalkınma Bakanı Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

10. Kalkınma Planı'yla cazibe merkezi haline gelmiş bir Türkiye hedefliyoruz

Türkiye'nin geleceğine ışık tutmaya hazırlanan 10. Kalkınma Planı çalışmaları Kalkınma Bakanlığı tarafından yürütülüyor. Plan, üretim yapısını daha da güçlendirmiş, rekabet gücünü artırmış ve her alanda adaleti güçlendirerek sosyal bütünlüğünü sağlamlaştırmış bir Türkiye hedefliyor. Kalkınmanın sadece ekonomik göstergelerdeki gelişmeleri değil ayrıca sosyal hayattaki tüm unsurları da kapsadığını belirten Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, 10. Kalkınma Planı'nın Türkiye'nin ve otomotiv sektörünün geleceğini nasıl etkileyeceğini anlatıyor.

Kalkınma Bakanlığının görev ve sorumlulukları hakkında bilgi verebilir misiniz?
 
Hükümetimizce 2011 yılında yapılan düzenlemeler kapsamında Devlet Planlama Teşkilatımız (DPT) Kalkınma Bakanlığına dönüştürülmüştür. Kalkınma Bakanlığı ülkemizin refah ve gelişmişlik düzeyinin artırılması amacıyla, DPT geçmişinin sağladığı elli yıllık tecrübe ve bilgi birikim zemininde, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmadaki öncülüğünü sürdürecektir. Bakanlık tüm alanları kesen yapısıyla makroekonomik, tematik, bölgesel ve sektörel strateji ve politikaların oluşturulmasında ve bunlar arasındaki uyumun sağlanmasında başat rol üstlenmektedir. Bu kapsamda Bakanlığımız, bir yandan kalkınma planları ve programlar yoluyla politika oluşturma ve koordinasyon görevini yerine getirirken, diğer yandan birçok kuruluşu kesen yatay alanlara ve ortaya çıkan yeni sorun ve fırsatlara ilişkin yenilikçi modellerin geliştirilmesi ve hayata geçirilmesine yönelik çalışmalarını sürdürecektir.

Daha açık ifade edecek olursak; kaynakların etkili ve verimli kullanımını yönlendirme, makroekonomik göstergelerin analizi ve tahmini, bütçe sürecini başlatma ve bu sürece katkı verme fonksiyonları yanında sektörel ve bölgesel gelişme politika ve stratejilerinin hazırlanmasına, kamu yatırımlarının programlanmasına, çok taraflı ve ikili dış ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine devam edilecektir. Tüm bu konularda Bakanlığımız, Hükümetimize danışmanlık görevini de etkili ve verimli bir şekilde yerine getirecektir. Önümüzdeki dönemde Bakanlığımızın gündeminde, ülkemizin kalkınma tecrübesini komşu ve çevre ülkelerle paylaşmaya ve diğer ülkelerdeki reform sürecine destek olmaya yönelik çalışmalar da yer almaktadır.

DPT'den Kalkınma Bakanlığı'na geçerken iki yeni unsur ilave edilmiştir. Bunlar; yatırım faaliyetlerini izleyecek Yatırım Programlama, İzleme ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü ile araştırma faaliyetlerini yürütecek Kalkınma Araştırmaları Merkezi'dir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile dört bölge kalkınma idaresi Bakanlığımızın bağlı kuruluşları, kalkınma ajansları ise ilgili kuruluşlarıdır.

Bakanlığınızın kısa ve orta vadede gerçekleştirmeyi düşündüğü projeler nelerdir?

Kalkınma Bakanlığının görevleri ekonomik, sosyal ve kültürel politikaların ve hedeflerin tayininde ve ekonomik politikayı ilgilendiren faaliyetlerin koordinasyonunda Hükümete yardımcı olmak, danışmanlık yapmak ve başta kalkınma planları olmak üzere planlama sürecindeki temel dokümanları hazırlamak şeklinde özetlenebilir. Bakanlığımız bu kapsamda, doğrudan proje geliştirerek uygulayan bir kurumdan ziyade uygulamayı yönlendiren bir kurum hüviyetindedir. Kamu yatırımları konusundaki geleneksel faaliyetlerimiz yanında günümüzde uygulamaya ilişkin en yoğun faaliyet bölgesel gelişme alanında gerçekleştirilmektedir.

Ülkemizin gerçekleştirdiği kalkınma hamlesinin tüm bölgelerimiz ve toplum kesimlerimizce desteklenmesi ve kalkınmanın nimetlerinden adil bir şekilde yararlanılması temel amaçlarımızdan biridir. Bu amaca ulaşma yolunda bölgesel gelişme politikalarımızın önemi giderek artmakta ve yeni bir yaklaşımla yürütülmesi gerekmektedir.

Yeni bölgesel gelişmenin temel stratejisi mümkün olduğu ölçüde etkinlik ve hakkaniyeti aynı anda sağlamaktır. Bir başka deyişle bir yandan bölgelerarası farkları azaltmak, diğer yandan bölgelerin rekabet gücünü öne çıkarmaktır. Makroekonomide sağlanan başarının sürdürülebilmesi, her bölgeyi ve her kesimi içine alan yapısal ve mikro dönüşümün sağlanabilmesine bağlıdır. Bu bakımdan, her bölgenin kendi şart ve imkânlarına duyarlı, yerel düzeyde yapısal dönüşüm hedeflerine odaklı ve çok yönlü bir bölgesel gelişme politikası uygulanmaktadır.

Bölgesel gelişmede yapısal dönüşümün temel unsurunu kalkınma ajansları teşkil etmekte olup, 26 Düzey 2 bölgesinin tamamında kalkınma ajansları faaliyete geçmiştir. Bu sayede bölge düzeyinde kalkınma programlarının ve kaynakların daha etkili planlanması ve yönetimi mümkün olacaktır. Ajanslar, çok kısa bir sürede kalkınma ve işbirliği ruhunun geliştirilmesi ve sürdürülebilir kılınması için bölge düzeyindeki en etkili kurumsal çatı haline gelmiştir. Kalkınma ajansları modeli ile yerel kalkınmaya ve bölgesel gelişmeye mahsus bir finansman kaynağı da oluşturulmuştur. Bu kaynak kalkınma önceliklerinin tespitinde, bunlara uygun stratejilerin geliştirilmesinde, kritik projelerin ve faaliyetlerin desteklenmesinde ve bölgeye yeni yatırımların çekilmesinde kullanılmaktadır.

Bölgesel gelişme politikamız, kurumsal düzenlemelerin yanı sıra proje bazlı yenilikçi programlarla da zenginleştirmiştir. Bu kapsamda; KÖYDES, BELDES, SUKAP, SODES ve Cazibe Merkezleri Destekleme Programları geliştirilmiş ve uygulamaya konulmuştur. Her biri çok yönlü içeriğe sahip olan bu programlarla, ulusal ve yerel öncelikler uyumlaştırılmakta, proje seçiminde ve uygulanmasında yerel birimlere öncelik verilmektedir. Önümüzdeki dönemde de bu yöndeki çalışmalar sürdürülecektir.

Planlar, tüm kesimlerin ortak beklentisine cevap verme iddiasını taşımalı”

10. Kalkınma Planının çalışmaları sürüyor. Bize Kalkınma Planları hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz? Kapsamı ve önemi nedir?

Ülkemizde 1960 yılından itibaren ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın hızlandırılması, uygulanan politikalar arasında tutarlılık sağlanması, toplumsal ve kültürel dönüşümün uyumlu yönlendirilmesi ve ekonomiye rasyonel kamu müdahalesinin temini amacıyla Kalkınma Planlarının hazırlanması ve uygulanması fikri benimsenmiştir. Gerek 1961 Anayasası gerekse 1982 Anayasası planlı kalkınmayı ve planların devlet tarafından hazırlanmasını hükme bağlamıştır. Bu doğrultuda, ekonomik, sosyal ve kültürel politikaların ve hedeflerin tayininde ve ekonomik politikayı ilgilendiren faaliyetlerin koordinasyonunda Hükümete yardımcı olmak, danışmanlık yapmak ve kalkınma planlarını hazırlamak üzere, 30 Eylül 1960 tarihinde Başbakanlığa bağlı DPT kurulmuştur. Yukarıda da belirttiğim gibi, DPT'nin bu görevleri 2011 yılından itibaren Bakanlığımızca üstlenilmiştir.

Yarım yüzyılı aşan Planlı Dönem boyunca ekonomik ve sosyal politikalar esas olarak kalkınma planları ve bunların dayandığı perspektif planlar çerçevesinde oluşturulmuş, kalkınma planları yıllık programlarla uygulamaya geçirilmiştir. Halen uygulanmakta olan yedi yıllık 9. Kalkınma Planı öncesinde planlar beş yıllık dönemler için hazırlanmıştır. Günümüzde, üç yıllık dönemler için hazırlanan orta vadeli programlar da temel planlama dokümanları arasında yer almaktadır. Plan hazırlıkları kapsamında, kamu kesimi, özel kesim, iş çevreleri, akademik çevre ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri bir araya gelmekte ve plan Parlamentoda görüşülmesinin ardından alınan Meclis kararıyla yürürlüğe girmektedir. Bu durum kalkınmanın gelecekteki çerçevesinin demokratik bir süreçte ve bütün kesimlerle paylaşılarak oluşturulmasına imkan vermektedir.

Türkiye'deki planlama yaklaşımının en belirgin özelliği kamu kesimi için genelde emredici, özel kesim için ise yol gösterici nitelikte oluşudur. Planlı döneme geçilmesiyle birlikte kalkınma yolunda alınacak kararların uzun vadeli hedeflere yöneltilmesi ve planlara bağlanması idarenin belirli prensiplere göre hareket etmesini gerektirmiş, demokratik bir idarede açıklık, sorumluluk ve denetleme şartlarını kolaylaştırmış, keyfi hareketleri önleyen tamamlayıcı bir unsur olmuştur.

1980 öncesi dönemde kalkınma planları; nispeten dışa kapalı bir yapıda hızlı bir sanayileşme süreci gerçekleştirebilmek için tasarrufların esas olarak devlet tarafından kullanıldığı, piyasa sinyallerinin yeterince gelişip yol gösterici olmadığı bir ortamda özel sektörün dış rekabete karşı korunarak doğrudan ve dolaylı biçimde desteklenip yönlendirildiği bir ekonomik kalkınma modelinin temel aracı olmuştur. Özel sektör gelişiminin sürekli olarak gözetildiği bu yaklaşımda katı bir plancılık anlayışı söz konusu olmamıştır. Özel sektör gelişiminin naif bir plancılık anlayışı ile birlikte götürülmesi, plan hedeflerinin ekonomik konjonktürde özellikle dışarıdan kaynaklanan değişikliklere bağlı olarak sıkça gözden geçiren bir esneklikte uygulanması, liberalleşmenin önem kazandığı günümüzde yaşanan yaklaşım değişikliğinin sıkıntısız bir biçimde gerçekleştirmesine olanak sağlamıştır.

Özel kesimin sanayi tabanını güçlendirmek amacına yönelik olarak izlenen ithal ikameci sanayileşme stratejisi dünyadaki gelişmeler doğrultusunda 1980 yılında terk edilerek, ekonominin dışa açılması ve serbest piyasa sisteminin bütün araç ve kurumlarıyla oluşturulması süreci hızlandırılmıştır. Bu süreçte, devletin ekonomik faaliyetler içinde giderek azalan ağırlığı ile birlikte planlama anlayışı da değişim göstermiştir. Piyasa ağırlıklı ve açık bir ekonomiye geçilmiş olmakla birlikte 1980 sonrası dönemde planların önemi azalmamış, aksine, geleceğe dönük bir perspektif ortaya koyma işlevi daha da önem kazanmıştır. Planlar, küresel koşulların etkili hale geldiği ve belirsizliklerin arttığı günümüz ortamında bir yandan kalkınma yolunda izlenecek kamusal politikalar için tutarlı bir çerçeve ortaya koymakta, diğer yandan da tüm ekonomik birimlerin ileriye dönük kararlarını daha sağlıklı bir biçimde alabilmelerine yardımcı olmaktadır.

Çin ve Hindistan, birkaç on yıl içinde dünyanın önde gelen ülkeleri olacaklardır. Uzunca bir süredir kesintisiz yüksek büyüme hızı kaydeden bu iki ülkede de planlama vazgeçilmez bir araç olarak hizmet sunmaktadır. Bu ülkeler gibi geleceğe ilişkin iddialı hedefleri olan Türkiye'nin de bu aracı özenli bir biçimde kullanmayı sürdürmesi büyük önem taşımaktadır.

Önümüzdeki dönemde, Türkiye'nin özellikle yeterince gelişim gösterememiş bölgelerinde ve kırsal alanlarda ekonomik ve sosyal kalkınmayı seferberlik anlayışıyla ele almasında kalkınma planı ve bunu uygulayan yetişmiş kadrolar büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede, planlar atılacak adımların tüm kesimlerin ortak beklentisine cevap verme iddiasını ve içeriğini taşımak durumundadır. Bu sayede planların öneminin toplumun değişik kesimlerinde daha iyi kavranması ve benimsenmesi sağlanabilecektir.

Kadın istihdamı ve iş gücüne katılım alanında yeterince ilerleyemedik”

2007–2013 arasında uygulanan 9. Kalkınma Planı'nın sonuçları hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu 6 yıllık süreçte plandaki hangi hedeflere ulaşıldı? Türkiye kalkınmada nasıl bir ilerleme kaydetti?

2007–2013 dönemini kapsayan 9. Kalkınma Planı “İstikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB'ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye” vizyonu ve Uzun Vadeli Strateji (2001–2023) çerçevesinde, ekonomik ve sosyal alanda pek çok hedefler içeren bir belgedir. 2012 yılı itibarıyla, Planın beş temel gelişme ekseni altındaki tüm politika alanlarında belirgin gelişmeler sağlanmıştır. Bunların bazılarında hedefler aşılmış, bazılarında ise bir miktar geride kalınmıştır. Somutlaştırmak amacıyla sayısal birkaç karşılaştırma yapacak olursak, 9. Planda ilk ve orta öğretimde yüzde 100 okullaşma hedefi konulmuş, ilköğretimde 2010–2011 öğretim yılında bu hedef tutturulmuştur. Ortaöğretimde ise 2005–2006 öğretim yılındaki yüzde 85 seviyesinden, 2010–2011 öğretim yılında yüzde 93 seviyesine ulaşılmıştır. Buna karşın, örgün yüksek öğretimde plan öncesinde yüzde 25 olan okullaşma oranında yüzde 33 olan plan hedefi aşılarak yüzde 38'e ulaşılmıştır. Sağlık alanında, 2006 yılında 197 bin olan yatak sayısının 2013 yılında 236 bine çıkarılması hedeflenmiş, ancak 2010 yılında 220 bin sayısına yaklaşılmıştır.

9. Plan döneminde hemen her alanda ilerleme kaydetmekle birlikte, uluslararası karşılaştırmalarda sıkça kullanılan bazı kalkınmışlık göstergelerinde yeterince ilerleyemediğimizi söyleyebiliriz. Bu kapsamda öne çıkan alanlar özellikle kadın istihdamı ve işgücüne katılımı olmuştur. Bu alanlardaki köklü sorunlar önemli ölçüde ülkemizdeki kentleşme olgusunun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Hükümet olarak bu köklü sorunlarla mücadele etmek ve kadın istihdamında iyileşme sağlanması için yoğun çaba sarf etmekteyiz. Geçmiş dönemde kadınların istihdama ve işgücüne aktif katılımını teşvik etmeye yönelik olarak hayata geçirdiğimiz politikaları daha da ağırlık vererek sürdüreceğiz.

Planların tüm hedeflerine ulaşılamaması doğrudan bir zafiyet olarak algılanmamalı, bunun nedenleri iyi analiz edilerek, varsa politika ve uygulama bakımından eksiklikler ortaya konulmalıdır. Bu kapsamda vurgulamak istediğim husus, 9. Kalkınma Planının ilk yılı olan 2007 yılından başlayarak son 50 yılın en büyük küresel ekonomik krizi ile karşı karşıya kalmış olduğumuz gerçeğidir. Dışa açık ekonomik yapısı nedeniyle ülkemiz şüphesiz bu krizden bir ölçüde etkilenmiş ve Planın makro büyüme hedefinden bir miktar geride kalınmıştır. Ancak aynı süreçte Türkiye, yapılan reformlar ile güçlü bir yapıya kavuşan kamu maliyesi ve finans sektörü sayesinde krizin etkilerini hızla bertaraf ederek 2010 ve 2011 yıllarında dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olmuştur. Bununla birlikte, ülkemizin gelecekte dünyanın en ileri ülkeleri arasında yer alabilmesi için reform ve gelişme sürecinin kesintisiz sürmesi gerektiğini belirtmek isterim.

Her alanda kalkınma…

10. Kalkınma Planı kapsamında yürütülen çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Çalışmalar şu anda ne aşamada? Plana temel teşkil eden vizyon ve ilkeler /stratejiler nelerdir? Ne zaman yürürlüğe girecek ve hangi dönemi kapsaması öngörülüyor?

Bakanlığımızca 2010 yılının ikinci yarısından itibaren hazırlıkları sürdürülmekte olan Onuncu Kalkınma Planı 2014–2018 dönemini kapsayacaktır. Plan hazırlık çalışmalarının resmi süreci, 05.06.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2012/14 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile başlamıştır.

Resmi süreçten önceki hazırlık aşamasında Kalkınma Planına ve Planın hazırlanmasına önemli bir girdi sağlayan Özel İhtisas Komisyonlarının (ÖİK) oluşturulmasına yönelik Bakanlık içi çalışmalar yürütülmüştür. Bu çalışmalarda Planın perspektifi, niteliği, teknik içeriği, bilgi üretme ve katılımcılık süreçleri, zaman çizelgesi ve yapılması öngörülen faaliyetler belirlenmiştir. Buna paralel olarak, Plana toplumun ilgili kesimleri tarafından gereken katkının sağlanmasının önemli bir aracı olan ve bu yönüyle Planın katılımcılık boyutunun esas parçasını teşkil eden ÖİK'ların kurulması için ön hazırlıklar tamamlanmış, konuyla ilgili kurum, kuruluş ve kişilerle temasa geçilmiştir.

Onuncu Kalkınma Planı hazırlık sürecinin kamuoyuna ilan edildiği 2012/14 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile 46 adet ÖİK'nın yanı sıra 20 adet çalışma grubu kurulmuştur. Bakanlığımızın koordinasyonunda yürütülen ÖİK ve çalışma grubu faaliyetlerinde kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum temsilcileri ile akademik çevrelerin bir araya gelmesi öngörülmekte ve bu çalışmalarından elde edilecek sonuç, değerlendirme ve önerilerin Plan hazırlıklarına katkı sağlaması beklenmektedir. Bakanlığımızca söz konusu komisyon ve çalışma gruplarının çalışma şeklini düzenleyen Özel İhtisas Komisyonları El Kitabı Temmuz 2012 itibarıyla yayınlanmış olup 1 Eylül–31 Aralık 2012 tarihleri arasında Komisyon çalışmalarının tamamlanması ve 2013 yılı başında da ÖİK raporlarının yayınlanması beklenmektedir.

2012 yılı sonuna kadar Özel ihtisas Komisyonu çalışmalarına paralel olarak yürütülecek olan Plan içeriğine ilişkin ön çalışmanın tamamlanmasının ardından, nihai taslağın yazım aşamasına geçilmesi ve 2013 yılının ilk çeyreğinde taslak Plan metninin tamamlanması planlanmaktadır. Süreç içerisinde hem ön taslak hem de nihai taslağa hükümetin değerlendirmelerinin yansıtılmasının yanı sıra nihai taslağın kamu kuruluşları ve kamuoyunun görüşüne de sunulması öngörülmektedir. Yüksek Planlama Kurulu ve ardından Bakanlar Kurulunda görüşülmesinin ardından 2013 yılı içinde Planın Türkiye Büyük Millet Meclisince görüşülerek karara bağlanması beklenmektedir.

Kalkınma Planı çalışmalarında temel yaklaşımımız, uzun vadeli hedef ve stratejilerimizin gerçekleştirilmesi yolunda tüm politikalarımızın insan odaklı bir çerçevede ve birbirleriyle tutarlı bir şekilde bir bütün olarak ele alınmasıdır. Kalkınma sadece ekonomik göstergelerdeki gelişmeden ziyade ekonomik ve sosyal tüm unsurlardaki gelişmedir. Kalkınma planımızı bu bütüncül bakış açısıyla, ülkemizin potansiyelini, insanımızın yeteneklerini harekete geçirmeyi, ekonomik hayatta rekabeti güçlendirmeyi, kamu yönetiminde etkinliği artırmayı hedef alan bir anlayışla hazırlayacağız. Planın vizyonu son şeklini ÖİK sürecinin çıktılarını da kullanarak, diğer kamu kuruluşlarının katkısıyla alacaktır.

10. Kalkınma Planı dönemi sonrasında hedeflediğiniz Türkiye'yi tarif edebilir misiniz?

10. Kalkınma Planı sonrasında dışa açılımını sürdürerek üretim yapısını daha da güçlendirmiş, rekabet gücünü artırmış, her alanda adaleti güçlendirerek sosyal bütünlüğünü sağlamlaştırmış, böylelikle sosyal ve ekonomik tüm unsurları ile daha ileri, cazibe merkezi haline gelmiş bir Türkiye hedefliyoruz.

Sizce Türkiye'nin kalkınmada öncelikle çözmesi gereken konular nelerdir? Bu konular için 10. Kalkınma Planı ne tür çözümler öngörüyor?

Ekonomik ve sosyal boyutunu her zaman bir bütün olarak değerlendirdiğimiz kalkınma çabalarımızı bildiğiniz üzere dışa açık, dünya ile bütünleşen bir zemin üzerine oturtmuş bulunmaktayız. Ayrıca, tüm çalışmalarımız ve politikalarımız insanımızı odağa alan bir yapıdadır. Bu çerçevede, kalkınmada öncelikle çözülmesi gereken konuların yerine, birbiriyle etkileşim içinde olan kalkınma unsurları üzerinde yoğunlaşmaya yönelik bir bakış açımız bulunmaktadır. Dolayısıyla, bir taraftan her alanda rekabet gücü yüksek üretim kapasitemizi artırırken bir taraftan da 74 milyonluk genç ve dinamik nüfus potansiyelimizi en iyi şekilde değerlendirmek amacındayız. Bu nedenle, üretim sürecinin tam rekabet ortamında özel sektör eliyle gerçekleştirildiği, kamunun ise düzenleyici ve denetleyici rolünün güçlendirildiği bir çerçevede kalkınma çabalarımızı sürdüreceğiz. Bu şekilde, hem istikrarlı büyüme ortamını sürdürmek ve hatta büyüme hızımızı artırmak hem de büyümenin istihdam yaratma kapasitesini güçlendirerek artan refahın daha geniş kesimlere daha dengeli yayılmasını sağlamak mümkün olacaktır. Rekabet gücünü artırmış, makroekonomik istikrarı sağlamış, düşük tasarruf-cari açık gibi kırılganlıklarını azaltmış bir ekonomik yapıya ulaşmak kalkınmayı hızlandırmak açısından önem taşımaktadır. Bununla beraber, bu hedeflere ulaşmak açısından beşeri sermayenin geliştirilmesi kritik bir konu olarak karşımıza çıkmakta ve bu bağlamda eğitim konusu ele alınması gereken en önemli alanlardan biri niteliği taşımaktadır.

10. Kalkınma Planı öncesi Türkiye'deki ekonomik ve sosyal gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu gelişmeler planı nasıl etkileyecek?

Geçtiğimiz on yıllık dönemde Türkiye'deki ekonomik ve sosyal gelişmeleri değerlendirecek olursak çok önemli adımların atıldığını ve ekonomide yapısal bir değişim yaşandığını söyleyebiliriz. 2008 yılında yaşanan, ekonomik ve siyasi sonuçlarıyla bütün dünyayı derinden etkileyen küresel kriz dönemine kadar Türkiye ekonomisi tesis edilen güven ve istikrar ortamı ile kesintisiz ve yüksek büyüme hızı yakalamış, 2002–2007 döneminde yıllık ortalama yüzde 6,8 oranında büyüme kaydetmiştir. Gerçekleştirilen yapısal reformlar ve özelleştirmeler ile bir yandan kamunun ekonomi içindeki düzenleyici ve denetleyici rolü kuvvetlendirilirken, diğer taraftan, özel sektörün ekonomi içindeki ağırlığı artırılmıştır. Uygulanan sıkı para politikasının bütçe disiplini ve yapısal reformlarla desteklenmesi sonucu enflasyon 2004 yılında 34 yılın ardından ilk defa tek haneli seviyelere inmiştir. Türkiye ekonomisi dünya ekonomisi içindeki ağırlığını artırmış ve dış ticaret hacmi önemli ölçüde artmıştır. Kamu maliyesi konusunda herhangi bir taviz verilmeksizin bütçe disiplin altına alınmış, kamu borç stoku ciddi biçimde azaltılmıştır. Yaşanan bu olumlu makroekonomik gelişmelerin yanı sıra bankacılık sisteminin güçlendirilmesine, yatırım ortamının iyileştirilmesine, rekabet ortamının artırılmasına, finansal sistemin geliştirilmesine, işgücü piyasası, sağlık ve eğitim sisteminin geliştirilmesine (zorunlu eğitim süresinin uzatılması), gelir dağılımının iyileştirilmesine, bölgesel gelişmenin sağlanmasına yönelik birçok düzenleyici ve denetleyici reformlar ve politikalar hayata geçirilmiştir. 2008 yılında yaşanan küresel krizin etkisiyle Türkiye ekonomisindeki gelişim kısa bir süreliğine sekteye uğramış olsa da, çoğu ülkeden farklı olarak güçlü mali yapısına ve tedbirlerin zamanında ve gerekli bir biçimde alınmasına bağlı olarak Türkiye ekonomisi hızla toparlanmış ve kriz sonrasında dünyada en hızlı büyüyen ekonomiler arasına girmiştir. Bugün başta bazı Avro Bölgesi ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkelerde artan kamu borçlarının sürdürülebilirliğine yönelik kaygılar nedeniyle küresel düzeyde risklerin arttığı bir ortamda, sahip olduğumuz güçlü kamu maliyesi Türkiye'nin diğer ülkelerden ayrışmasında önemli bir rol oynamıştır.

Bu olumlu gelişmeler ışığında, Cumhuriyetimizin 100. yılına uzanan 2023 Vizyonu hedeflerine hizmet etmeyi amaçlayan 2014–2018 dönemini kapsayacak Onuncu Kalkınma Planımız da refah artışının en önemli belirleyicisi olan ekonomik büyümenin yüksek ve istikrarlı bir temele dayandırılmasını esas alacaktır. Bununla birlikte kalkınma düzeyinin göstergeleri, sadece ekonomik büyüme hızından ibaret olmayıp, toplumun kurumsal gelişmişlik, sosyal refah, yaşam beklentisi, eğitim, sağlık gibi sosyal boyutları içeren insani gelişmişlik düzeyleri ile bu unsurların ülkenin bütününe dengeli bir biçimde dağılımını da içeren geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Dünya ile bütünleşen bir zeminde kalkınma çabalarını sürdüren ülkemizin önümüzdeki dönemde hem dış ticarette rekabet gücümüzü artıran hem de istihdam yaratan, üretim odaklı bir büyüme yapısını, sosyal politikaları da ön planda tutarak hayata geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca, son birkaç yıllık dönemde dünyadaki gelişmeler, güçlü bir kamu maliyesinin ve mali disiplinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Esasen uzun vadeli stratejik bakış yeteneğine sahip bir kamu yönetiminin mevcudiyeti, ülkelerin geleceği açısından da kritik bir husustur. Bu yönde, Onuncu Kalkınma Planı döneminde, düzenleme ve denetim mekanizmalarıyla güçlendirilen ve aynı zamanda katılımcılık, saydamlık, hesap verme sorumluluğu ve öngörülebilirlik gibi ilkeleri benimsemiş, vizyon sahibi bir kamu yönetiminin istikrarlı bir gelişmenin sağlanmasında önemli işlevi olacaktır.

Türkiye'yi kalkınma anlamında etkileyen uluslararası gelişmeler ve temel eğilimler neler? Nasıl etkiliyor? Kalkınma Planı'nda bu etkiler nasıl ele alınıyor?

Türkiye'de 1990'lı yıllarda siyasi istikrarsızlıklarla derinleşen makroekonomik sorunlar kalkınma sürecini sekteye uğratan önemli unsurlardan biri olmuştur. Ancak 2001 yılında yaşanan krizin ardından, Türkiye ekonomisinde hızlı bir toparlanma ve gelişme süreci yaşanmıştır. Bu süreçte, Türkiye'de sağlanan makroekonomik ve siyasi istikrar ile hayata geçirilen yapısal reformların yanı sıra, uluslararası alanda yaşanan olumlu gelişmeler de etkili olmuştur. Dünya ekonomisinde 2008 yılında yaşanan krize kadar likidite bolluğu yaşanmış, uluslararası sermaye öngörülenin ötesinde hareketlilik göstermiş, hem büyüme hem de uluslararası ticaret açısından ciddi bir canlılık yaşanmıştır. Ancak, 2007 yılında ABD'de başlayıp sonrasında ülkemiz de dahil olmak üzere dünya ekonomilerini etkileyen global kriz uluslararası likidite üzerinde olumsuz bir etki yapmıştır. Türkiye ekonomisi hem dış ticaret kanalıyla hem de sermaye hareketlerinde yavaşlamaya bağlı olarak bu krizden etkilenmiş, ancak özellikle AB ülkelerinden farklı olarak güçlü kamu maliyesi Türkiye'nin krizden daha hızla ve güçlü bir şekilde çıkmasına katkı sağlamıştır.

Halihazırda global ekonomide yaşanan sıkıntılar özellikle AB ülkelerinde devam eden problemler nedeniyle önümüzdeki süreçte uluslararası ortam, geçmiş 10 yılda olduğu gibi Türkiye'nin kalkınma sürecini kolaylaştıran bir unsur olmayabilir. Özellikle AB'nin Türkiye'nin önemli ticaret ortağı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, AB ülkelerindeki bir durgunluğun Türkiye'nin büyüme performansına, dolayısıyla kalkınma sürecine olumsuz bir etkisi olabilecektir. Ancak, Türkiye'nin kriz sonrası dikkat çeken performansı, yaşanan kriz ortamında uluslararası arenada tehditler kadar fırsatların da mevcut olduğunu ortaya koymaktadır. Ülkemiz önümüzdeki dönemde, ortaya çıkacak fırsatları en iyi biçimde değerlendirerek, AB'nin yanı sıra diğer pazarlarda da etkinliğini artırarak uluslararası pazarlarda riskini dağıtabilecektir. Bu durumda, geçmiş döneme göre daha olumsuz küresel koşullarla karşılaşılsa bile bunları bertaraf etmek mümkün olacaktır.

Ayrıca, dünyada gelişmekte olan ülkeler lehine bir eksen kayması gözlenmekte olup, hem gelişmekte olan ülkelerin ağırlığının ve öneminin artması hem de coğrafi anlamda Doğu Asya bölgesinin yükselişi dikkat çeken gelişmelerdir. Ülkemizin hem coğrafi konumunu hem de sahip olduğu dinamik ve yüksek girişimcilik potansiyelini, dünyada yaşanan bu değişimin içerdiği fırsatları değerlendirme yönünde önemli avantajlarımız olarak görmekteyim. Bu çerçevede, Güneydoğu Asya'da hızla ekonomik ve ticari merkez olma yönünde ilerleyen ülkelerle ticari ve ekonomik işbirliği çabalarımızı daha da güçlü bir şekilde sürdürmeyi amaçlamaktayız.

Küreselleşmenin giderek daha da yoğun yaşandığı dünyada bilginin önemi ve değeri giderek artmakta, yenilikçilik ve farklılık yaratmak gibi kavramlar rekabetçi ekonomik yapının en önemli unsurlarından biri haline gelmektedir. Ülkelerin değer yaratma zincirinde daha da üst seviyelere yükselmesinde ve dolayısıyla dünyada diğer ülkelerden ayrışmasında küresel rekabetin belirleyici unsurlarından olan Ar-Ge ve yenilikçiliğin geliştirilmesinin kritik önemde olduğunun farkındayız. Bu kapsamda, ülkemizde bu yönde bir gelişim sağlamak için çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Türkiye'de sanayi kalkınmanın baş aktörlerinden biri. 10. Kalkınma Planı'nda sanayi alanına ilişkin hedefler ve eylemler neler olacak?

10. Kalkınma Planı hazırlıklarını başlatan 2012/14 sayılı Başbakanlık Genelgesi'nde, Planın 61. Hükümet Programıyla ortaya konulan 2023 vizyonu doğrultusunda ve katılımcı bir anlayışla ülkemizin bugüne kadarki kalkınma çabalarını daha da ileriye taşıyacağı belirtilmektedir. Ayrıca, Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren 2023 Türkiye İhracat Stratejisi ve Eylem Planı'nda da 2023 yılında ihracatımızın 500 milyar dolar, GSYH'mızın da 2 trilyon dolar seviyesine ulaşması öngörülmektedir.

2014-2018 dönemini kapsayacak 10. Plan:

• üretimde bilgiye dayalı rekabetin etkisini daha da belirginleştireceği,

• sürdürülebilir bir yaklaşımla üretim faaliyetini yürütmek ve yönetebilmenin ülkelerin gündeminde daha yoğunlukla yer alacağı,

• üretimin, hızla uluslararası bir faaliyetler zinciri halini alacağı ve üretimin farklı aşamalarının bir ülkeden diğerine hızla ve rahatlıkla kayabileceği,

• küresel ölçekte yeni üretim ve tüketim bölgelerinin oluşacağı

bir süreçte, ülkemizin bu süreçten kazançlı çıkması için gerekli strateji ve politikaların tespit edilmesi açısından önemli bir fırsattır. Bu yönde, Onuncu Kalkınma Planı hazırlık çalışmaları kapsamında oluşturulan komisyonların ülke sorunları ve çözüm önerileri üzerinde yapacakları kapsamlı ve ayrıntılı çalışmalar, Planda yer alacak ilke ve politikaların belirlenmesine ışık tutacaktır.

Otomotiv sektörü, küresel rekabette önemli adımlar attı”
 
 Otomotiv sektörünün Türkiye kalkınmasındaki rolü hakkında neler düşünüyorsunuz? Yeni kalkınma planında otomotiv sektörüne ilişkin hedefler ve planlar nelerdir? Önümüzdeki 10. Kalkınma Planı döneminde Türkiye'yi kalkınma hedeflerine ulaştırmada otomotiv sektörüne hangi görevler düşüyor?

Otomotiv sektöründe, teknoloji yönetimi ve yenilikçi yaklaşım ile “Sürdürülebilir Küresel Rekabet” gücünün artırılması yönünde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu süreçte Türk otomotiv sektöründe Ar-Ge ve tasarım kültürünün geliştirilmesi ile yeni teknolojilerin yaygınlaştırılması, yatırımlarda ve üretimde daha yüksek katma değer yaratılması, yüksek nitelikli insan gücü yetiştirilmesi, rekabet öncesi işbirliği kültürü ve tedarik zincirinde yer alan KOBİ'ler ile uzun vadeli stratejik işbirliğinin geliştirilmesi gibi konularda başarılar sağlanmıştır. Bugün gelinen noktada otomotiv sektöründe küresel entegrasyon büyük oranda tamamlanmış, sektör üretimde kalite yönetimi ve verimlilikteki yetkinliğini, küresel ve gelişmiş pazarlara yaptığı ihracat ile kanıtlamıştır.

Ancak, küresel gelişmeler ilgili değerlendirmeler dikkate alındığında üretimin Güneydoğu Asya ile Brezilya, Çin, Hindistan ve Rusya'dan oluşan BRIC ülkelerinde yoğunlaşacağı bilinmektedir. Otomotiv sektörünün gelecekteki konumu ve stratejik planları belirlenirken, bu gelişmelerin dikkate alınması gerekmektedir. Önümüzdeki dönemde özelikle temel ihracat pazarımız olan AB'de talep artışının sınırlı kalacağı tahmin edilmektedir.

Bu küresel gelişmelerden dolayıdır ki 10. Kalkınma Planı hazırlıkları kapsamında Otomotiv Sektörü çalışma grubu oluşturulmuştur. Bu çalışmalarda;

  • Gelecekte dünya otomotiv üretiminin bölgesel değişiminin ve küresel üretiminin nasıl bir gelişme göstereceği,
  • Türkiye'de ve dünyada otomotiv sektörünün üretim yapısında ne tür değişikliklerin öngörüldüğü,
  • Dünyada ve Türkiye'de Ar-Ge faaliyetlerinin hangi alanlarda gelişim göstereceği,
  • Plan döneminde şirketlerin ihtisaslaşma alanlarının ne yönde olacağı,
  • Otomotiv sektörü ve çevre ilişkileri kapsamındaki uygulamaların ve politikaların nasıl bir gelişim göstereceği
  • gibi sorulara cevap aranacaktır.

Sektörün önümüzdeki döneme ilişkin hedefleri ve planları, Otomotiv Çalışma Grubu'nun ve İmalat Sanayiinde Dönüşüm Özel İhtisas Komisyonu'nun değerlendirme ve önerilerinin alınmasından sonra belirlenebilecektir.

Otomotiv sanayi, tüm sanayileşmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de ekonominin lokomotif sanayilerinden birisi olup, ihracatta lider sektör konumundadır. Otomotiv sektörü, demir-çelik, petro-kimya gibi temel sanayi dallarının başlıca alıcısı ve bu sanayilerdeki teknolojik gelişme ve derinleşmenin de sürükleyicisidir. Sağladığı teknoloji birikimi, yetiştirdiği kalifiye insan gücü ve ihracat pazarlarına hâkimiyeti ile önümüzdeki plan döneminde de sanayimizin üretim ve ihracatında otomotiv sektörünün lokomotif görevini sürdürmesi beklenmektedir.

10. Kalkınma Planı çalışmaları kapsamında otomotiv sektörü ile ilişkin tespit ettiğiniz sorunlar ve çözüm önerileri neler oldu? Kalkınma Planı'nda bu çözüm önerileri yer alacak mı?

Otomotiv Çalışma Grubu, belirli ön hazırlıkları yapmış ve ilk toplantısında bunları tartışma gündemine almıştır. Bu tespitler Çalışma Grubu nihai raporunu tamamladıktan sonra kamuoyunun bilgilerine sunulacaktır.

Geçtiğimiz dönemlerde, sektör tarafından ana-yan sanayi ilişkilerinin yetersizliği, AR-GE çalışmalarına yeterli öz kaynak yaratılamaması, temel ham madde yetersizliği ve dışa bağımlılık, yeni araç projelerinde ortak tasarım yetkinliğine sahip firma azlığı, yerli katkı payının düşük olması, yeterli test merkezlerinin olmaması gibi temel sorun alanları, gerek Sektör Stratejisinde gerekse de diğer platformlarda dile getirilmiştir. 10. Plan hazırlık çalışmaları kapsamında Otomotiv Çalışma Grubu tespit edilen bu tür sorunlar üzerinde yoğunlaşma fırsatı bulabilecek ve söz konusu sorunlara yönelik çözüm önerilerinde bulunabilecektir.

Önümüzdeki dönemde AB pazarındaki daralma ülkemizde otomotiv sanayinin ihracattaki payında azalmaya neden olabilecektir. Ayrıca, küresel ölçekte otomotiv sektöründe, yeni yatırımlarda, gelişen Asya/Pasifik pazarlarına doğru kayma eğilimi artmaktadır. Söz konusu bu gelişmelerin, Plan döneminde çözüm geliştirilmesi gereken alanlar olarak öne çıkabileceği tahmin edilmektedir.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next