Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan

“2012 otomotiv sektörü için yeni pazarların daha fazla önem kazanacağı bir yıl olacak”

 

Ekonomi Bakanlığı, Türkiye'nin 2023 vizyonu doğrultusunda, ekonomi ve dış ticaret politikalarının yeni bir anlayış ve yapıyla yürütülmesi gereği 8 Haziran 2011'de kuruldu. Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Hazine Müsteşarlığına bağlı bulunan Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüklerinin birleşmesiyle teşvik-üretim-yatırım-ihracat zinciri tek merkezde toplandı. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, bakanlık olarak en önemli görevlerini ekonomik faaliyetlerin dış ticarete yönelik olarak yapılandırılması olarak açıklıyor. Yeni teşvik sisteminin yaratacağı fırsatları, 2012 için dünya ve Türkiye'nin ekonomik durumuyla ilgili öngörülerini ODD Dergi ile paylaşan Bakan Çağlayan, Türk otomotiv sektörünün pazarda gelişmeleri takip eden değil, tayin eden konumuna gelmek zorunda olduğunu söylüyor.

 
2023'te 500 milyar dolarlık ihracat ile dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefleyen Türkiye; orta vadede ekonomide yapısal dönüşümler gerçekleştirmek, atılımlar yapmak, sorunlarını çözüp başarılarını katlamak için çalışıyor.

Yeni teşvik sistemiyle ülkemizde yüksek teknolojili ürünlerin üretilmesini sağlayacak yatırımlar desteklenecek. Bu çerçevede, otomotiv ana ve yan sanayi kapsamında, motor ve aktarma organları gibi ithalata bağımlı olduğumuz ürünlerin üretimine yönelik yatırımlar, belirlenen kriterleri sağladıkları takdirde, Türkiye'nin hangi bölgesinde yapılırsa yapılsın yüksek destek yoğunluğu ile desteklenecektir.

Dünya ekonomisindeki riskler 2012'de de devam ediyor. Avrupa'daki kriz ve enerji fiyatlarındaki yükselme eğilimi bunların başında geliyor. Fakat Türkiye, üretimi, ihracatı, yatırımı, katma değeri ve istihdamı artırmaya dönük projelere odaklanmıştır. Türkiye, bu yönde yürümeye devam edecektir.

Makamınızın görevleri, sorumlulukları ve projelerini okuyucularımızla paylaşır mısınız?

Bildiğiniz gibi Ekonomi Bakanlığı 637 sayılı KHK ile kuruldu. Daha önceki Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Hazine Müsteşarlığına bağlı bulunan Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüklerinin birleşmesi ile teşvik-üretim-yatırım-ihracat zincirini tek merkezde toplayan bir yapı kurulmuş oldu.

Ana çalışma ekseni ekonominin reel tarafının yönetimi olan Ekonomi Bakanlığı'nın, en önemli görevleri arasında dış ticaret politikasının belirlenmesine yardımcı olmak, dış ticaret politikasını yürütmek ve geliştirmek yer alıyor. Ayrıca, ekonomik faaliyetlerimizin dış ticarete dönük olarak yapılandırılmasını ve bu konuda kurumlar arası koordinasyonu sağlamak görevleri de Bakanlığımızın uhdesinde bulunuyor. Bu amaca yönelik olarak uluslararası hizmet ticaretine ilişkin tedbirleri almak, dünya ticaretinden alınan payın artırılmasını ve sürdürülebilir ihracat artışını sağlamak üzere ihracatın pazar ve ürün çeşitliliğini sağlamaya ilişkin önlemleri ve destek yöntemlerini geliştirmek ve uygulamak temel görevlerimiz arasında yer alıyor. İthalatın ülke ekonomisinin yararına gerçekleştirilmesine yönelik tedbirleri almak, ticaret politikası savunma araçlarını uygulamak ve böylece ekonomik programımıza ve hedeflerimize uygun bir ithalat karakterini oluşturmak da Ekonomi Bakanlığı'nın görevi. Bir diğer önemli görevimiz, diğer devletler ve uluslararası kuruluşlarla olan ticari ve ekonomik ilişkileri düzenlemek, yürütmek; bu konularda anlaşmalar yapmak; uluslararası kuruluşların çalışmalarını takip etmek; bu minval üzere dış ticarete dair konularda AB ile ilişkileri ve uyum çalışmalarını yürütmek. Ülkemize yapılacak yatırımların ve yabancı sermayenin ülke yararına katkı sağlaması konusunda gereken tedbirleri almak, bu anlamda yatırım teşviklerinin ülke ekonomisi yararına düzenlenmesini ve uygulanmasını sağlamak; bu konudaki denetimleri yapmak da Bakanlığımızın önemli görevleri arasında bulunuyor.

Biz Ekonomi Bakanlığı olarak bu görevleri yerine getirmek için yoğun olarak çalışıyor ve yine bu görevlere ilişkin yeni projeleri tasarlıyor ve uyguluyoruz.

İhracata Dönük Üretim Stratejisi ve bu stratejiye bağlı olarak oluşturduğumuz Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) ile sanayimizin ihtiyaç duyduğu girdilerin tedarikinde sürekliliğin sağlanmasını, etkinliğin ve verimliliğin artırılması ile ihracatçımızın rekabet gücünün iyileştirilmesini amaçlıyoruz. Ayrıca, ülke ihracatının geleceğinde önemli yer tutacak yeni ürün ve teknolojilerin getireceği, sürdürülebilir girdi tedarik ihtiyacının belirlenmesini ve güvenceye alınmasını sağlamaya çalışıyoruz.

Bu çalışmalarımızın önemli bir meyvesi olan yeni teşvik sisteminin genel çerçevesini Sayın Başbakanımız 05 Nisan 2012'de; ayrıntılarını ise Ekonomi Bakanı olarak ben 06 Nisan 2012'de açıkladık. Türkiye'nin 4 temel ihtiyacı olan yatırım-üretim-istihdam-ihracat politikaları arasında bütünlüğün sağlanması, ithalata bağımlı olduğumuz ara mallarının ve hammaddelerinin Türkiye'de üretiminin sağlanması, ihracatta emek-yoğun teknolojiden bilgi-yoğun teknolojiye geçişin sağlanması konularına yanıt verecek olan yeni teşvik paketimiz ile yatırımcılara çok ayrıcalıklı imkânlar tanıyoruz.

Bununla birlikte, Ekonomi Bakanlığı olarak hizmet ihracatını desteklemek amacıyla yeni bir paket daha açıklayacağız. Ayrıca, 2011'de yaklaşık 40 milyar dolar ihracat yaptığımız hizmetler sektöründe, ihracatımızın artırılması için turizm, taşımacılık, müteahhitlik, yazılım, film vb. sektörlerde çalışmalarımızı yoğunlaştırıyoruz.

Bakanlığımız bünyesinde ihracatçılarımızın rekabet gücünü artırmak amacıyla yürüttüğümüz bir diğer çalışma alanı “ihracatta destek programları”dır. Bu alanda yapılan çalışmalarımız ile ihracatçılarımızın üretim alt yapılarının, Ar-Ge ve “inovasyon” yeteneklerinin, uluslararası pazarlarda rekabet güçlerinin geliştirilmesini hedefliyoruz.

“Ülke Masaları”, “Pazara Giriş” ve “Hedef ülkeler” çalışmalarımızla, ihracat pazarlarımızı ve ihracata konu mal ve hizmetlerimizi çeşitlendirmeye, ihracatta karşımıza çıkan engelleri aşmaya çalışıyoruz. Ayrıca, hedef pazarlarımız için, pazara giriş projeleri hazırlıyoruz.

Serbest Bölgelerimizi de stratejik bir yaklaşımla tekrar ele alıyoruz. Hedefimiz belirli alanlarda ihtisaslaşmaya dayanan “Özel Ekonomi Bölgeleri” kurmaktır. Yatırımcıları cezbedecek imkânlar sağlayacak olan özel ekonomi bölgeleri ile lojistik, taşıt bakım-onarımı, Ar-Ge, tarım, yatçılık ve sağlık gibi konularda ihtisas serbest bölgeleri kurulmasını hedefliyoruz. Bu bölgelerin tamamında, ihracata önemli katkı sağlayacak faaliyetlerin yürütülmesini öngörüyoruz.

İmzalanmış 18 STA'mız (Serbest Ticaret Anlaşması) bulunmaktadır. Bunların 16'sı yürürlükte, ikisi iç onay sürecindedir. Son olarak Güney Kore ile müzakereleri tamamlanan STA, 25 Mart 2012 tarihinde paraflanmış olup, söz konusu anlaşmanın Haziran ayında imzalanması beklenmektedir. 13 ülke veya ülke grubu ile STA'larımız ise müzakere aşamasındadır.


“Gelişmekte olan ülkelerin rolü artıyor”

Önümüzdeki orta vadeli süreci ülkemiz ve dünya açısından nasıl görüyorsunuz? Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler açısından beklentiler farklı mı?

Geride kalan döneme baktığımızda, gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki ve ticaretindeki rolünün arttığını görüyoruz. Bütün göstergeler, gelecekte de bu eğilimin devam edeceğini destekliyor. 2009-2011 döneminde yıllık ortalama GSYH büyümesi, gelişmiş ülkelerde %0,4, gelişmekte olan ülkelerde ise %5,5 oldu. IMF tahminlerine göre, 2012-2013 döneminde de bu oranların sırasıyla %1,7 ve %5,9 olması bekleniyor.

Dünya Ticaret Örgütü de, 2011 yılında, BDT dahil edildiğinde, gelişmekte olan ülkelerin küresel mal ihracatındaki payının %47'ye, ithalatındaki payının ise %42'ye ulaşarak rekor düzeyde gerçekleştiğini açıklamıştır.

Gelişmiş ülkeler, 2008 krizinden bu yana çeşitli ekonomik krizlerden kendisini kurtaramıyor.

Avrupa süregelen borç ve bütçe krizinin merkezinde yer almaktadır. IMF, 2012'de Avro Bölgesi ekonomisinin binde 3 oranında küçüleceğini, 17 ülkeden 8'inde ekonomik daralma görüleceğini beklemektedir. İşsizlik, Eurostat'ın en güncel verilerine göre İspanya'da %23,6'ya, Yunanistan'da %21'e ulaşmış durumdadır.

Buna rağmen, Avrupa Merkez Bankası'nın sağladığı likidite imkanları, AB'nin “altılı yasa paketi” çerçevesinde 2012 Mart ayında 25 ülke tarafından bir mali anlaşma imzalanması ve Yunanistan'ın borcunun yeniden yapılandırılması, piyasaları şimdilik bir miktar rahatlatmıştır. Orta vadeli süreçte ise gelişmelerin ne yönde ilerleyeceğini öngörmek çok da mümkün değildir.

ABD, nispeten daha iyi durumda bulunmaktadır. Fakat orada da 2011'de borç, milli gelirin %102,9'una ulaşmış bulunmaktadır. Bütçe açığının GSYH'ye oranının ise %10,9'a ulaştığı tahmin edilmektedir. Mevsimsellikten arındırılmış işsizlik oranı ise 2012 Mart ayı itibariyle %8,2 düzeyindedir. İstihdamda zayıf bir canlanma gözlenmektedir.

Ülkemiz ise 2002-2011 döneminde yıllık ortalama %5,5 oranında büyümüştür. Bu dönemde yıllık ortalama ihracat artışı da %16,8 olmuştur. 2023'de 500 milyar dolarlık ihracat ile dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefleyen Türkiye; orta vadede ekonomide yapısal dönüşümler gerçekleştirmek, atılımlar yapmak, sorunlarını çözüp başarılarını katlamak için çalışmaktadır.

“Ara malı ithalat bağımlılığı azalacak”

Açıklanan teşvik programının hedefleri ve içeriği hakkında değerlendirmeleriniz nelerdir? Ülkemiz ve sektörümüz için ne gibi fırsatları barındırıyor?

Ekonomik göstergeler, Türk sanayinin yapısal dönüşümüne katkı sağlayarak sınai alanda sıçrama yapmamızı temin edecek yatırımlara ivedilikle ihtiyacının olduğunu göstermektedir. Türkiye'deki ithalatın yapısına baktığımızda, Türkiye'deki ithalatın %71,9'unun ara mallarına (enerji dahil), %15,5'inin yatırım mallarına, geri kalan %12,3'ünün ise tüketim mallarına yönelik olduğu görülmektedir. Türkiye'de üretimi hiç olmayan veya çok az olan mallar ile Türkiye'de üretilen ancak talebi tam olarak karşılayamayan malların ithalatı, toplam ithalatın yaklaşık %84'ünü, diğer bir deyişle 241 milyar dolarlık mal ithalatımızın yaklaşık 202 milyar dolarını oluşturmaktadır. Sonuçlarının Bakanlığımca 14 Şubat 2012 tarihinde kamuoyu ile paylaşıldığı ve bir ilk olan “İthalat Haritası” çalışması, 2011 yılı sonu itibariyle Türk sanayinin ithalata bağımlılık oranının %43 olduğunu göstermiştir.

Diğer taraftan 2010'da 2010/12 tarihli Başbakanlık Genelgesi ile kurulan ve başkanlığını yürüttüğüm İhracata Dönük Üretim Stratejisi Değerlendirme Kurulunca yürütülen Girdi Tedarik Stratejisi de 6 sektörde sanayimizin temel ithalat bağımlılıklarını ortaya koymuştur. Buna göre, 2011 yılı ithalat rakamlarını incelendiğinde;

· Demir-çelik ve madencilik sektöründe %28,3

· Otomotiv ve makinede %17,7

· Kimyasallarda %21,4

· Tarımda %8,8 ve

· Tekstilde %8,6 oranında

ara malı ithal edildiği görülmektedir.

Sonuç itibariyle, bir taraftan ithalata bağımlı olduğumuz ara malı ve hammaddelerin Türkiye'de üretilmesini diğer taraftan da Türkiye'nin yüksek ve orta-yüksek teknolojili ürün ihracatını artıracak bir üretim sistemine geçilmesi zorunluluk arz etmektedir. Diğer taraftan, ülkemizin görece az gelişmiş bölgelerinde yatırımları arttırarak bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının azaltılması da temel makro ekonomik politikalarımızdan biri oluşturmaktadır.

Bu çerçevede yeni teşvik sisteminin temel hedefleri;

· Cari açığın azaltılması amacıyla ithalat bağımlılığı yüksek olan ara malı ve ürünlerin üretiminin artırılması,

· En az gelişmiş bölgelere sağlanan yatırım desteklerinin artırılması,

· Bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi,

· Destek unsurlarının etkinliğinin artırılması,

· Kümelenme faaliyetlerinin desteklenmesi,

· Teknolojik dönüşümü sağlayacak yüksek ve orta-yüksek teknoloji içeren yatırımların desteklenmesi olarak belirlenmiştir.

Bu çerçevede yeni sistem, 4 ana bileşenden oluşmaktadır. Bunlar;

· Genel Teşvik Uygulamaları,

· Bölgesel Teşvik Uygulamaları,

· Büyük Ölçekli Yatırımların Teşviki

· Stratejik Yatırımların Teşviki'dir.

Bu uygulamalar kapsamında yatırımcılara;

· KDV İstisnası,

· Gümrük Vergisi Muafiyeti,

· Vergi İndirimi,

· Asgari ücret üzerinden hesaplanan Sigorta Primi İşçi ve İşveren Hissesi Desteği,

· Faiz Desteği,

· Yatırım Yeri Tahsisi,

· Gelir Vergisi Stopajı Desteği ve

· KDV İadesi

destekleri sağlanacaktır. Söz konusu desteklerin tamamından veya bir bölümünden; yatırımın büyüklüğüne, bölgesine ve konusuna göre değişen oran ve sürelerde yararlanma imkânı getirilmektedir. Yeni destek unsurları olan ve asgari ücret üzerinden hesaplanan Sigorta Primi İşçi Hissesi Desteği ve Gelir Vergisi Stopajı Desteği, sadece Türkiye'nin sosyo-ekonomik açıdan görece az gelişmiş bölgesi olan 6. Bölgedeki bölgesel, büyük ve stratejik yatırımlar için geçerli olacak; bir başka yeni destek unsuru olan KDV İadesi desteği ise, 500 milyon TL'nin üzerindeki Stratejik Yatırımların bina-inşaat harcamalarına sağlanacaktır.

Yukarıda belirtilen makro ekonomik hedefler çerçevesinde yeni teşvik sistemine, büyüme potansiyeli olan sektörlerimizin ara malı ithalat bağımlılığını azaltacak, Ar-Ge içeriği yüksek, yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli yatırımları ifade eden “Stratejik Yatırım” kavramı entegre edilmiştir. Bu yatırımlar, %50'den fazlası ithalatla karşılanan ara malı veya ürünlerin üretimine yönelik bulunan, belirli büyüklükteki yatırımlardan oluşacaktır. Ülkemizde yüksek teknolojili ürünlerin üretilmesini sağlayacak yatırımlar da bu uygulama kapsamında desteklenecektir. Bu çerçevede, otomotiv ana ve yan sanayi kapsamında, motor ve aktarma organları gibi ithalata bağımlı olduğumuz ürünlerin üretimine yönelik yatırımlar, belirlenen kriterleri sağladıkları takdirde, Türkiye'nin hangi bölgesinde yapılırsa yapılsın yüksek destek yoğunluğuyla desteklenecektir.

Diğer taraftan yeni sistemde, Büyük Ölçekli Yatırımların Teşviki Uygulamasına, mevcut desteklerin yoğunluklarının arttırılması ve bazı sektörlerde asgari sabit yatırım tutarının düşürülmesi suretiyle devam edilecektir. Bu çerçevede, motorlu kara taşıtları ana sanayinde asgari 200 milyon TL, yan sanayinde ise 50 milyon TL tutarındaki yatırımlar, Büyük Ölçekli Yatırımların Teşviki Uygulamalarından yararlanabilecektir. Bu tutarların altında kalan otomotiv yatırımları ise, Bölgesel Teşvik Uygulamalarından yararlanma imkanı bulacaktır.

Yeni sistemle Bölgesel Teşvik Uygulamalarında da birtakım önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamdaki en önemli yeniliklerden biri, bölgesel haritanın yenilenmesidir. Kalkınma Bakanlığı, ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyine ilişkin 61 değişken kullanarak 2011'de, “İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması” çalışmasını yenilemiş; bu çerçevede “İl Grupları” esasına dayanan bölgesel sistem yerine “İl Bazlı” bölgesel sisteme geçilmiştir. Kalkınma Bakanlığı ile birlikte yaptığımız çalışmalar sonucunda, 6 bölgeden oluşan yeni bir bölgesel harita oluşturulmuştur. Oluşan yeni bölgesel ayrım çerçevesinde ülkemizin sosyo-ekonomik açıdan görece az gelişmiş konumda bulunduğu tespit edilen 6. bölgesinde yapılacak yatırımlar için, ülke genelinde teşvik edilmeyecek yatırım konuları ile enerji ve kamu yatırımları hariç olmak üzere tüm yatırım konularının Bölgesel Teşvik Uygulamaları kapsamında sağlanan desteklerden yüksek yardım yoğunluğu ile yararlanması ve istihdam maliyetinin düşürülmesine yönelik destekler başta olmak üzere bu bölgede, yeni ve cazip destekler sağlanması öngörülmektedir.

Bölgesel sistem kapsamında ayrıca, sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınma için kritik önem arz eden ulusal ekonominin dünyanın önde gelen teknoloji devi firmalar karşısında rekabet gücü kazanmasını sağlayacak lokomotif sektörlerin de daha yoğun desteklerle teşvik edilmesi sağlanacaktır. Bu uygulamanın otomotiv sanayi açısından önem arz eden yönü, otomotiv sanayine yönelik test merkezleri, rüzgar tüneli ve benzeri nitelikteki yatırımların Türkiye'nin hangi ilinde yapılırsa yapılsın, 5. bölge desteklerinden yararlandırılacak olmasıdır. Yatırımın 6. bölgede yapılması halinde doğal olarak bu bölgenin destekleri sağlanacaktır.

Yatırım havzalarının ve kümelenmenin desteklenmesi, Bölgesel Teşvik Uygulamalarının bir diğer temel hedefini oluşturmaktadır. Bu çerçevede yeni teşvik sistemi;

· Organize sanayi bölgelerinde yapılacak yatırımlara,

· Aynı sektörde faaliyet gösteren en az 5 yatırımcının gerçekleştireceği ve ortak faaliyet gösterilen alanda dikey veya yatay entegrasyonu sağlayacak yatırımlara ve

· TÜBİTAK tarafından desteklenen Ar-Ge projeleri neticesinde geliştirilen ürünün üretimine yönelik yatırımlara, vergi indirimi ve sigorta primi işveren hissesi desteklerinden, bulundukları bölgenin bir alt bölgesinde uygulanan oran ve sürelerde yararlanma imkanı sağlayacaktır.

“2012'de yüzde 4 büyüyeceğiz”

2012 yılını dünya ve Türkiye ekonomisi bakımından nasıl öngörüyorsunuz?

IMF'nin 2012 Nisan ayında yayımladığı rapora göre, dünya ekonomisinin 2012'de %3,5 ve 2013'te %4,1 büyümesi bekleniyor. Türkiye için IMF'nin açıkladığı beklenen oranlar ise %2,3 ve %3,2. Biliyorsunuz, 2012 Ocak ayında IMF'nin Türkiye için 2012'de beklediği büyüme oranı %0-0,4 aralığındaydı. Şimdi, bunu %2,3'e yükseltmiş durumda. Biz, IMF'nin zaman içinde bunu yukarı doğru revize etmeye devam edeceğini düşünüyoruz.

Bizim Hükümet olarak beklentimiz 2012'de Türkiye'nin %4 oranında büyüyeceği yönündedir. 2010'da %9,2 ve 2011'de %8,5 büyüdük. Bu yıl, baz etkisinin de rol oynamasıyla büyüme oranının nispeten daha düşük olması normal.

Son açıklanan veriler de üretim artışının devam ettiğini gösteriyor. Sanayi üretim endeksi 2012'nin Şubat ayında önceki yılın aynı ayına göre %4,4 arttı. Kapasite kullanım oranı Mart ayındaki %73,1'den Nisan ayında %74,7'ye yükseldi. Reel kesim güven endeksi, bir önceki aya göre 3,1 puan artarak Nisan ayında 116'ya çıktı.

Dünya ekonomisindeki riskler 2012'de de devam etmektedir. Avrupa'daki kriz ve enerji fiyatlarındaki yükselme eğilimi bunların başında gelmektedir. Fakat, Türkiye, üretimi, ihracatı, yatırımı, katma değeri ve istihdamı artırmaya dönük projelere odaklanmıştır. Türkiye, bu yönde yürümeye devam edecektir.

Ülkemizde enflasyonun ve büyümenin durumunu değerlendirir misiniz? 2012 yıl sonu beklentilerinizi paylaşır mısınız?

Yukarıda da belirttiğim gibi, Türkiye Ekonomisi reel olarak 2010'da %9,2 ve 2011'de %8,5 oranında büyümüştür. 2012'de de %4 oranında büyümesi beklenmektedir. Dolayısıyla, 2012'de ekonomide yumuşak bir iniş beklenmektedir.

Enflasyon ise, 2011 yılı Aralık ayında, önceki yıl sonuna göre %10,45 olmuştur. Bilindiği gibi 2011 yılı enflasyonu hedeflerin üzerinde gerçekleşmiştir. Bunda, enerji fiyatlarının yükselmesi ve kurdaki gelişmeler önemli rol oynamıştır. Merkez Bankası, enflasyonu kontrol altında tutmak ve finansal istikrarı korumak için gayet kararlı bir şekilde proaktif bir politika izlemektedir. Merkez Bankası'nın 2012 yılı sonunda beklediği enflasyon, %6,5 düzeyindedir.

“Girişimciler fırsatları analiz etmeli”

Bakanlığınız bünyesinde birçok ülkenin Ekonomi Bakanları, yöneticileri ile sürekli olarak bir araya geliyor, ticaret ve işbirliği toplantıları düzenliyorsunuz. Ülkemiz dış ticareti için yatırımcılara öngördüğünüz fırsatlar nelerdir? Ticareti ve beraberinde ülkemize sağladığımız katma değeri arttırmak için girişimcilere neler önerirsiniz?

Uygulamaları hakkında yukarıda kısa bilgi verilen yeni teşvik sisteminin, özellikle yeni bir uygulama olan Stratejik Yatırımları Teşviki uygulaması ile çeşitli açılardan etkinliği arttırılan Büyük Ölçekli Yatırımların Teşviki ve Bölgesel Teşvik Uygulamalarının, coğrafi konum ve pazara erişim konusunda avantajlı konumda bulunan ülkemizde, yatırım ve ticaret potansiyelini arttıracağını, hem ülkemizde yatırımları bulunan hem de yeni yatırım yapmayı düşünen yerli ve yabancı yatırımcıların yatırım kararlarını harekete geçireceğini öngörüyoruz. Özellikle Stratejik Yatırımlar ve madencilik yatırımlarına getirilen avantajlı uygulamanın, ülkemizde yaratılan katma değerde önemli bir artış sağlamasını hedefliyoruz. Bu çerçevede, Türkiye'de halihazırda yatırımları bulunan, Türkiye'yi ulusal ve uluslararası faaliyetlerinde bir merkez haline getirmeyi hedefleyen veya Türkiye ve bölge pazarına ilk defa girmeye hazırlanan yerli ve uluslararası yatırımcıları, bu yeni ve cazip sistemden yararlanmaya davet ediyoruz

Girişimcilerimize dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmeleri, eğilimleri çok iyi analiz etmelerini, teknolojik gelişmeleri kendi işlerinde yoğun bir şekilde uygulamalarını, fırsatları ve riskleri kapsamlı bir şekilde değerlendirerek en uygun alanlara yönelmelerini öneriyorum. Bu doğrultuda başta Bakanlığımızca yürütülen destek mekanizmaları, projeler ve mevzuat değişiklikleri olmak üzere ekonomi ile ilgili tüm kurumların çalışmalarını büyük bir dikkatle izlemelerinde, gerektiğinde bu kurumlara başvurarak ayrıntılı bilgi edinmelerinde, kamuoyunun ilgisini girişimciliğin önemine çekmek ve yeni girişimcilerin ve fikirlerin oluşmasını sağlamak üzere ulusal ve uluslararası organizasyonlar, toplantılar gibi faaliyetlerde bulunmalarında fayda olduğunu düşünüyorum.

“Otomotivde ‘küresel entegrasyon' tamamlandı”

Sektörümüzü yıllardır her platformda destekliyor ve teşvik ediyorsunuz. Otomotiv sektörünün yıllar içinde ulaştığı noktada konumunu değerlendirir misiniz?

Türk otomotiv sanayi, 1960'lı yıllardan bugüne önemli aşamalar kaydetmiştir. 1960'lı yıllarda “ithal ikamesi” amaçlı traktör ve ticari araçların montaj üretiminden, 1970'li yıllarda aksam parça üretimine yönelik “yerlileştirme” ve “otomobil üretimi”ne, 1980'li yıllardaki kapasite artışı ve üretimin modernleşmesi süreciyle 1990'lı yıllarda “küresel rekabet” için yeniden yapılanma ve küresel sanayi ile entegrasyona ve 2000'li yıllarda yüksek katma değer ile dünya pazarları için üretime ulaşılmıştır. Bu süreçte otomotiv sanayi, üretimde ve işletme yönetiminde çağdaş kalite yönetimi anlayışı ile yalın üretim ve yalın yönetim alışkanlığını geliştirmiş, küresel rekabet ve küresel pazarlarda oyunculuk ve küresel teknik ve ticari mevzuata uyum sağlamış, Ar-Ge, tasarım ve teknoloji yönetimi kültürünün geliştirilmesi ile yeni teknolojilerin yaygınlaştırılmasına önderlik etmiş; yatırımlarda ve üretimde yüksek katma değer sağlayan ve yüksek nitelikli insan gücü yetiştiren bir sektör haline gelmiştir.

Esasında 1995'e kadar olan dönem Türk otomotiv sanayi açısından “kapalı pazar” dönemidir.

Sektörümüzde esas hamle 1995 yılı ile başlamıştır. 1995 yılı ile birlikte sektör “kapalı pazar” anlayışından “serbest pazar” anlayışına geçmiş ve büyük bir ivme kazanarak global pazar ile yavaş yavaş entegrasyon sağlanmaya başlanmıştır. Nihayetinde bugün ülkemizin ihracat sıralamasında otomotiv sanayi birinci sırayı yakalamıştır.

Teşvik programları açısından otomotiv sanayine her zaman özel önem verilmiş olmakla birlikte, özellikle 98/10755 sayılı Kararname döneminde getirilen “250 milyon ABD $ üzeri sabit yatırıma sahip yatırımcılar için %100 olan yatırım indiriminin %200 olarak uygulanması” otomotiv sanayi için bir dönüm noktası olmuştur. Hemen hemen sadece otomotiv ana sanayi firmalarınca kullanılan bu teşvik unsuru sektörün bugünkü geldiği noktada çok etkili olmuştur. Bu teşvik sayesinde ana sanayi firmaları hem bir taraftan kapasite artışı ve modernizasyon yatırımları ile daha rasyonel ölçeklere ulaşırken hem de ihracat odaklı modellerin üretimini Türkiye'ye çekebilmişlerdir. Diğer bir ifade ile ana sanayi firmalarımız artık belli modellerde Türkiye'nin ihracat üssü olmasını sağlayabilmişlerdir.

2002-2009 arası, sadece KDV istisnası ve gümrük vergisi muafiyetinin olduğu iki kararname döneminde teşvik unsurlarının otomotiv sanayi üzerinde fazlaca etkisi olduğu söylenemez. Bu dönem boyunca sektör 10755 sayılı Karar'ın etkilerini yaşamaya devam etmiş, bir ölçüde bu dönemin mirasından yemeye devam etmiştir.

Ancak Temmuz 2009 ile tanıtılan 2009/15199 sayılı Karar ile tekrar sektöre büyük önem atfedilmiş ve ana sanayi yatırımları hem bölgesel sisteme hem de büyük ölçekli sisteme dahil edilmiştir. Firmalarımız da bu fırsatı iyi kullanmışlar ve büyük ölçekli yatırımlar arasında en büyük payı otomotiv firmaları almıştır. Bu dönemde sektörün teşvik sistemi ile ilgili en büyük sıkıntısı, vergi indirimi uygulamasındaki “ilgili kazançlar üzerinden uygulama” noktası olmuştur.

Her şeye rağmen, sektör 10755 sayılı Karar dönemi gibi olmasa da son 2009/15199 sayılı Karar uygulamalarından en fazla yararlananlar arasında yer almaktadır. Bütün bunların sonucudur ki halen ihracat sıralamasında birinciliğini korumaktadır.

Bugün gelinen noktada, üretim ve pazarlama alanlarında “küresel entegrasyon” tamamlanmıştır. Otomotiv sektörü, kalite yönetimi ve verimlilikteki yetkinliğini, küresel ve gelişmiş pazarlara yaptığı ihracat ile kanıtlamıştır.

Dünden bugüne sektörün geldiği noktaya bakıldığında, rekabetçi bir yapının olması, yeni teknolojilerle kaliteli ve düzenli üretim yapabilme gücü, en etkilisi de maliyet-fiyat avantajı olması Türkiye'yi bugün dünya otomotiv sektörü açısından hem önemli bir üretim üssü hem de önemli bir pazar konumuna yerleştirmektedir.

2011'de toplam taşıt üretimi %6,5 artışla 1 milyon 182 bin adede yükseldi. Traktör üretimi ile birlikte 2011 yılı toplam üretimimiz 1 milyon 234 bin adede ulaştı. Bu verilere göre ülkemiz 2011'de, dünyada toplam taşıt araçları üretiminde on yedinci, hafif ticari araçta sekizinci, Avrupa Birliği içerisinde otobüs üretiminde ikinci, hafif ticari araç üretiminde birinci, ağır kamyon üretiminde üçüncü, toplam üretimde ise altıncı sırada yer almıştır.

Üretim artışlarında yüksek iç pazara ilave olarak ihracatta yaşanan performans artışının da önemli rolü bulunmaktadır. Türkiye, 2011'de toplam taşıt aracı üretiminin %67'sini ihraç etti.

Değer olarak toplam taşıt araçları ihracatımız 2011'de %17,4 artışla 21 milyar doları aştı. Bunun içinde, ana sanayiinin payı %56 ile 11,9 milyar dolar seviyesinde kaydedilmiştir.

Başlıca ihraç pazarlarımız; Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, ABD, İspanya, Rusya Federasyonu, Hollanda, Belçika ve Romanya olup; 2011'de otomotiv ana sanayi ihracatımızın değer bazında yaklaşık %75'i, yan sanayii ihracatımızın ise %69'u Avrupa Birliği üyesi ülkelere yapıldı.

Taşıt araçları sektöründe 2011'de gerçekleşen ihracatın yaklaşık %40'ını yapan Türk otomotiv yan sanayi, teknoloji olarak çok ileri bir düzeye geldi ve uluslararası pazarlarda kabul gören kalite belgeleri ile gelişmiş batı ülkelerinde faaliyet gösteren OEM firmalarına yönelik üretim yapacak düzeye erişti.

Türk otomotiv sanayiinin, bugünkü konumuna gelmesinde sektörde yapılan Ar-Ge çalışma ve harcamalarının da önemli katkısı olmuştur. Oto ana sanayiinde 13, yan sanayiinde ise 32 adet olmak üzere toplam 45 tane firma Ar-Ge Merkezi unvanı almıştır.

Otomotiv sektörü gerek ana sanayisi gerekse tedarikçileri ile Avrupa kalite ve en iyi fabrika ödüllerine layık görüldü. New York taksi ihalesi için Ford Otosan'ın Transit Connect modeli ve Karsan'ın tasarladığı modelin finale kalması, Renault'un elektrikli Fluence modelinin üretimine başlaması sektöre duyulan güveni ve beklentiyi artırdı.

“2023 İhracat Stratejisi” kapsamında, 2023'de 3.1 trilyon dolara ulaşması beklenen dünya sektör ihracatında, ülkemizin payının %2,4'e, yıllık ortalama %10 düzeyinde bir büyüme ile de sektör ihracatının 75 milyar dolar seviyesine ulaşması hedefleniyor. Bugün itibariyle 1 milyon 638 bin adet olan toplam üretim kapasitesine sahip ülkemizin, 2023 yılına gelindiğinde yılda 4 milyon araç üretebilmesi hedefleniyor.

“Sektör daha proaktif olmalı”

Sektörümüze vermek istediğiniz herhangi bir mesaj var mı?

Küresel kriz nedeniyle, 2012 yılı otomotiv sektörü için yeni pazarların daha fazla önem kazanacağı bir yıl olacak. Bu nedenle özellikle Avrupa odaklı ihracatı bulunan firmalarımızın 2012'de gelişmekte olan bölgelere yönelik stratejiler geliştirmelerinde fayda görüyorum. Rusya Federasyonu, Afrika, Brezilya, Çin, Hindistan ve İran gibi bölgelere gerek sektörel heyet ziyaretleri ve bu ülkelerden önemli muhatapların ülkemize davet edilerek sektörümüzün yakından tanıtılması gerekse de bu ülkelerde düzenlenen uluslararası fuarlara katılım ile pazar payımızın artırılması için yürütülecek çalışmalar önem arz ediyor.

Ülkemiz otomotiv sektörü, başarılarını sürdürmek ve daha yüksek noktalara taşımak için sektör gelişmelerini sadece izleyen değil, proaktif bir biçimde bizzat tayin eden bir hüviyete kavuşmak zorundadır. İlerleyen yıllarda, otomotiv sektöründe yaşanacak inovasyonun %80'inin elektronik ve gömülü yazılım kaynaklı olacağı beklenmektedir. 2015'e kadar ÇHC, Hindistan ve Rusya dışında İran, Tayland ve Türkiye'nin en hızlı büyüyen pazarlar olacağı uluslararası otoritelerce tahmin edilmektedir. Yakaladığı yüksek verimliliğe dayalı maliyet avantajı ile ülkemiz otomotiv sektöründe ortaya çıkacak yeniden yapılanma sürecinde önemli bir küresel merkez olma özelliğini sürdürecektir.

Ülkemiz hali hazırda dünya pazarları için teknolojik düzeyi yüksek ve üretim miktarları ekonomik ölçeklerde araç ve parçaların üretildiği bir merkez konumundadır. Yan sanayiimiz üretim yapılarını küresel araç üreticilerinin talepleri doğrultusunda iyileştirdi. Sanayi, güncel teknoloji, alt yapı ve Ar-Ge yeteneklerini sürekli geliştirerek özgün ürün ortaya çıkarmaktadır. Buna ilaveten, firmalarımızın, uluslararası standartlarda çevreye duyarlı üretimler gerçekleştirdiğini doğrulayan belge masrafları, yurt dışında gerçekleştirilen tanıtım, marka tescil giderleri ile yurt dışında açılan birimleriyle ilgili giderleri, yeni pazarlar hakkında pazar araştırması yapılması, potansiyel arz eden ve ihracat stratejisi açısından hedef kabul edilen pazarlara girilmesi, bu pazarlarda daha etkili olmak adına bu ülkelere ticaret heyetleri düzenlenmesi, sektör ihracatı açısından önem arz eden ülkelerden ilgili sektör temsilcilerinin ülkemize davet edilmesi ve bu pazarlarda sektörün buluştuğu fuarlara katılım giderleri Bakanlığımızca desteklenmektedir.

Bakanlığımızca yürütülen Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) kapsamında belirlenen eylem planlarını hayata geçirmeye yönelik çalışmalarımız da başlamıştır. Öncelikle önemli oranda dış ticaret açığı verdiğimiz motor ve aktarma organlarında yurt içi üretim ve katma değerin arttırılması, yan sanayiinin yetkinliğinin küresel ölçek seviyesine yükseltilmesi, temel girdilerde üretimin geliştirilmesi, elektronik bileşenlerde yurt içi tedarik imkanının geliştirilmesi ve eksik test merkezi yatırımlarının tamamlanması otomotiv sektörümüz için ana hedefler olarak belirlenmiştir.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next