Kadir Has Üniversitesi, Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Ekonomi, çağdaş ve bilimsel bir yaklaşımla kurgulanmalı

KADİR HAS ÜNİVERSİTESİ EKONOMİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. ERİNÇ YELDAN, SON YILLARDA KÜRESEL EKONOMİLERDE GÖRÜLEN DALGALANMALARIN ARDINDA, DÜNYADAKİ ÜRETİM MODELLERİNDEKİ DEĞİŞİMİN VE BUNA BAĞLI EŞİTSİZLİKLERİN YATTIĞINI DİLE GETİRDİ. ÜLKEMİZ İÇİN ÇAĞDAŞ VE BİLİMSEL EKONOMİK YAKLAŞIMLARA ACİLEN İHTİYAÇ DUYULDUĞUNU AKTARAN YELDAN, BÖYLE BİR ORTAMDA OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜN EKONOMİNİN CAN DAMARLARI ARASINDA YER ALDIĞINI VURGULADI.

PROF.DR. ERİNÇ YELDAN

Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi

Geride bıraktığımız 2022 yılı Türkiye ve dünya ekonomileri bakımından nasıl bir yıl oldu?

Pandemiyle başlayan süreçte dünyanın çok sert, inişli çıkışlı şoklar geçirdiğini görüyoruz. Ancak burada pandeminin getirdiği birtakım problemlerin çok ötesinde etkiler söz konusu oldu. 2022 yılının hemen başında Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi, jeopolitik gerginliklerle birlikte başta enerji krizi olmak üzere, tedarik zincirindeki bozulmalardan tarıma ve gıdaya kadar uzanan geniş çaplı yansımaları beraberinde getirdi. Son iki, üç yıllık süreçte yaşananlara daha geniş açıyla baktığımızda ise dünyada bugün yaşanan ekonomik çalkantıların aslında farklı kökenlere dayandığını ifade etmek gerekir. Uluslararası iş bölümünde giderek çarpıklaşan ve eşitsizleşen bir üretim mekanizması, sürdürülemez noktaya gelen tüketim olgusu, siyasal ve sosyal anlamda sürdürülemez gelir eşitsizliği gibi sorunlar daha kalıtsal hale geldi. Özetle neolibaral büyüme, kalkınma, istikrar kavramlarıyla küresel ekonomide şekillenen süreçte; Amerika’nın belirli ölçüde, Avrupa’nın ise çoğunlukla sanayi üreticisi olma özelliği, sanayi sonrası toplumun ihtiyaçlarına dayanan bir yapıya evrilecekti. Amerika, finansal hegemonyası aracılığıyla bir merkez bankası işlevi görerek dolar üzerinden küresel rant elde etmeyi sürdürecekti. Üretim merkezleri ise başta Çin olmak üzere Doğu Asya, Hindistan, sahra altı Afrika ülkeleri, Latin Amerika gibi bölgelerde yoğunlaşacaktı.

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yeni yükselen piyasalar ise sıcak para akımlarıyla sisteme ucuz iş gücü, ucuz ithalat deposu olarak eklemlenecekti. Bugün fark ediyoruz ki temel gıda, buğday, ekmek, sebze ve meyvelerin üretimi dünyanın birkaç noktasına sıkışmış durumda. Ancak pandemi ve devamında gelen etkiler, Rusya’nın işgali, tedarik zincirlerinde tahribata neden oldu. Büyük oranda şekillenmiş olan hassas yapı, dengesini yitirdi.

Pandemi ya da Rusya-Ukrayna savaşı patlak vermeseydi de, bahsi geçen yapı bir şekilde sarsılmaya mahkûmdu. Zaten kırılgan ve dengesiz olan ekonomiyle birlikte önemli çatışmaların yaşanması dünyanın sosyal görünümünü bir şekilde tetikledi. Aynı zamanda yapılan araştırmalardan biliyoruz ki, dünyada muazzam bir eşitsizlik yaşanıyor. Dünyanın yüzde 1’i, dünya küresel gelirin yüzde 30’una denk geliyor. Dünya servet dağılımının da yüzde 60’ına sahip durumda. Bunlar birdenbire 2022 yılında oluşmadı, yıllarca devam eden eşitsizliklerin sonucuydu. Yakın zamana kadar “Posthtruth-Doğrunun Ötesi” kavramını kullanıyorduk. 2023 ve önümüzdeki yıllara damgasını vuracak kelime ise “Poli eşitsizlik -Çok yönlü eşitsizlik” olacak.

“Yeni Ekonomik Modelin” Dayanılmaz Yalnızlığı” yazınızda detaylarla aktarmışsınız. 2023 yılını Türkiye ekonomisi yönünden değerlendirdiğinizde ve dünyayla kıyasladığımızda ülkemizin ekonomik tablosunu bugün itibariyle nasıl değerlendiriyorsunuz?

2023 ve sonrası, çok yönlü eşitsizliğin derinleştiği bir dönem olacak. Türkiye bazında en önemli olgu coğrafi eşitsizlikler. Ki deprem de bunu daha çok fark etmemizi sağladı. Bütün sanayi, finans ve teknoloji merkezi başta İstanbul olmak üzere büyükşehirlere yığılmış durumda. Bu şartlar altında ben Türkiye’nin dayanılmaz bir yalnızlık içerisinde olduğunu niteledim. Şöyle ki iktisadi politikalar açısından değerlendirdiğimizde, ülkemizin iktisadi verilerle dahi açıklanamayacak bir strateji içine girdiğini düşünüyorum. Türkiye, sanayileşmeden vazgeçen imar rantları üzerinden saman alevi gibi bir büyüme yaratan ve fakat bu büyümenin de eşitsiz olduğu bir büyüme talep ediyor. TÜİK verilerine göre ücretli emeğin milli gelirden aldığı pay, üç yıl içerisinde neredeyse 8 puan geriledi. Türkiye’nin potansiyel kaynakları, doğal kaynakları, insan gücü neredeyse ters bir bölüşüm yaşadı. Yüksek enflasyon, ekonomideki dengesizliklerin bir sonucudur. 

ÜLKENİN TEKNOLOJİK VE ÜRETİM KAPASİTESİNİ GENİŞLETECEK ŞEKİLDE ÇALIŞMALAR YAPMAK, İŞSİZLİK ORANINI DÜŞÜRECEKTİR. AMA İLK OLARAK ÜRETİMİ ARTIRMAK VE ÜRETİMİ ANADOLU’NUN DOĞUSUNA YAYARAK, COĞRAFİ EŞİTSİZLİĞİ ORTADAN KALDIRMAK GEREKİYOR.”

Cari işlemler dengesizliği dediğimiz sorun, sadece bir dış açık verme sorunu değil. Yabancı ülkelerin üretimini satın alıyorsunuz. Bu da ülke içinde yapısal işsizlik anlamına geliyor. Ülkenin teknolojik ve üretim kapasitesini genişletecek şekilde yapılacak çalışmalar, işsizlik oranını düşürebilir. Ama ilk olarak üretimi artırmak ve üretimi Anadolu’nun doğusuna yayarak, coğrafi eşitsizliği ortadan kaldırmak gerekiyor.

Diğer taraftan Türkiye’de sektörel planlamayı ön plana çıkaran kamu sektörünün; üretici, yatırımcı, tasarımcı rolünün altını çizen, özel sektörü dışlamayan, yeni mükemmeliyet merkezleri kurması bir ihtiyaçtır. Bunun yanında cinsiyet ve coğrafi eşitsizliği giderecek, eğitim sistemini düzenleyecek, ülkenin ara eleman açığını ortadan kaldıracak sürdürülebilir stratejiler benimsenmelidir.

Bahsedilen tüm ekonomi stratejilerinin hayata geçmesi doğru adımlarla kısa vadede gerçekleştirilebilir mi?

Doğru büyüme, bölüşüm ve yatırım stratejileri birbirlerini ivmelendiren ve tamamlayan olgulardır. Türkiye’nin enflasyonu benzeri ülkelere göre çok yüksek. Hatta günümüz koşullarında buna hiperenflasyon tanımı bile konulabilir. Enflasyon sadece bir para meselesi değildir. Öncelikle güven sorununun ortadan kaldırılması gerekiyor. Merkez Bankası’nın, BDDK’nın ve düzenleyici kurumların artık kendi hedefleri, kendi sorumlulukları içinde özgür, yaratıcı ama denetlenebilir bir biçimde çalışmalarının sağlanması gerekiyor. Kurumların demokratik ve çağdaş bir şekilde iktisat ve siyaset biliminin kurallarına göre işletilmesi gerekiyor.

Yakın zamanda vatandaşlık temel geliri üzerine bir proje hazırladık. Çok önemli vaatler, temenniler ve öneriler var. Devlet, vatandaşlık geliri olarak her vatandaşa asgari bir gelir versin, yoksullukla bu şekilde mücadele edilsin dedik. Tabii bu maliyetli bir tasarım ama Türkiye’de hem gelir eşitsizliğini giderici hem de yeni gelirlerin tüketim harcamaları yoluyla canlılık yaratacağı kurgusuna dayandırdık. İyi tasarlanmış, iyi düşünülmüş kredi tahsisat mekanizmasının arkasındaki kaynaklarla oluşturulmuş bir senaryoyla bile Türkiye, genel hatlarıyla bahsettiğim bu dönüşümü gerçekleştirebilir. Uluslararası alanda yalnızlaşan bir model değil, örnek alınacak bir model ile kalkınabilir.

Otomotiv sektörünün Türkiye ekonomisine olan katkısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Otomotiv sektörü bir defa her şeyden önce girdi yoğun bir sektör. Sanılanın aksine de istihdam yoğun bir sektör. Otomotiv sadece fabrikalarda üretilen bir mal değil, bunun muazzam bir yan sanayisi var. Anadolu’ya yayılmış KOBİ’ler, bayiler üzerinden kurgulanmış bir ağa sahip; dolayısıyla istihdam yaratıyor. Otomotiv sektörü, markalar, yan sanayi, bayiler ile birlikte ve makinası, teçhizatı, elektronik aksamı, lastik sektörü gibi genel tasarımı ile çok önemli üretkenlik merkezi. Burada ne kadar yerli girdiler ve yerli tasarım üzerinden kurgulanmış bir otomotiv sanayi söz konusu olursa Türkiye’nin bu girdi çıktı bağlantıları, istihdam kat sayıları üzerinden böyle dinamizm yaratacak adımları atmasını çok kolaylaştıracaktır. Otomotiv denilince herkesin aklına ithal robotlar, tertemiz beyaz gömlekli mühendisler, makine parkı akla geliyor ama böyle değil. Otomotiv sektörünün bağlantılı olduğu sanayilerin, ekonominin can damarları arasında olduğunu düşünüyorum.


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next