Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım Ana Sayfa > Seçtiğiniz Site Kısmı > 

Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım - Kömürden Çıkış 2030

Ekim 2021’de Paris İklim Anlaşması’nın TBMM tarafından onaylanması Türkiye açısından bir dönüm noktası olmuştur. Açıklanan 2053 net sıfır emisyon hedefi de Türkiye’nin emisyon azaltım politikaları konusunda yeni ve iddialı bir sürece girdiğine işaret etmektedir. Enerji dönüşümü, yeni imkanlar ve kalkınma olanakları yaratırken, plansız bir geçiş fosil yakıta dayalı ekonomileri ya da bölgeleri geride bırakma riski taşımaktadır. Bu bağlamda, kömürden çıkış planı; yeni yerel ekonomik fırsatlar, kapsayıcı ve insana yaraşır istihdam olanakları yaratacak bir “Adil Geçiş Mekanizması”nın tasarımını da içermelidir.

Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı onaylaması ve 2053 için net sıfır karbon hedefini açıklaması hem Türkiye’de hem de dünyada memnuniyetle karşılandı. Bununla beraber, Türkiye’nin iklim hedeflerini yerine getirmek için ne gibi adımlar atacağı merak konusu. Çevre ve iklim örgütleri, Türkiye’nin karbon nötr bir ülke olma yolunda atması gereken en kolay ve gerçekçi adımın kömürden çıkmak olduğu konusunda hemfikir. 

Peki, Paris İklim Anlaşması’na uygun bir şekilde Türkiye’nin 2030’da kömürden çıkması mümkün mü? Bunun için ne gibi düzenlemeler gerekiyor? Kömürden çıkışın ne gibi faydaları olacak? Bu sorulara yanıtlar arayan “Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım: Kömürden Çıkış 2030” raporu, Kömürün Ötesinde Avrupa (Europe Beyond Coal), Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN EUROPE), Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA), WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Greenpeace Akdeniz, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği ve 350.org için APLUS Enerji tarafından hazırlandı.

Küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 46’sı kömür kaynaklıdır

İklim değişikliğine neden olan küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 46’sı, elektrik sektörü sera gazı emisyonlarının da yüzde 72’si kömür kullanımı kaynaklıdır.

Paris İklim Anlaşması ile birlikte pek çok ülke, iklim değişikliği azaltım politikalarına hız vermiş ve kömür enerjisinden tamamen çıkmak için hedefler koymuştur.

Emisyonların acil bir şekilde sınırlandırılması çağrılarına paralel olarak pek çok ülke bu hedefi 2030 yılı veya öncesi için belirlemiştir.

Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında 2023’te raporlama düzeyinde devreye alınıp 2026’dan itibaren uygulanacak “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması”, Avrupa Birliği ile ticaret yapan ülkelerin kömür politikalarını terk etmeleri için ekonomik bir gerekçe oluşturmaktadır. Türkiye geçtiğimiz on yıllar içerisinde kömür enerjisini destekleyici politikalar uygulamış ve bunun sonucunda ülkedeki kömür yakıtlı elektrik üretimi ve sera gazı emisyonları önemli miktarda artmıştır. Ülkenin mevcut enerji planlarının içerisinde halen yeni rezerv alanlarının kullanıma açılması ve yerli kömür kaynaklı elektrik üretimini artırma hedefleri bulunmaktadır. Mevcut durumda bu planlar hem çevresel hem de ekonomik nedenlerle uygulanabilir görünmemektedir.

Türkiye’de kömür enerjisini teşvik edici uygulamaların devam etmesi, yakın zamanda açıklanan iklim hedefleriyle de çelişkili bir görünüm sergilemektedir.

Türkiye, emisyon azaltımında yeni bir sürece girdi

Ekim 2021’de Paris İklim Anlaşması’nın TBMM tarafından onaylanması Türkiye açısından bir dönüm noktası olmuştur. Açıklanan 2053 net sıfır emisyon hedefi de Türkiye’nin emisyon azaltım politikaları konusunda yeni ve iddialı bir sürece girdiğine işaret etmektedir.

İçinden geçtiğimiz küresel çaptaki yakıt-fiyat krizi, fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminin ne kadar riskli olduğunu ve ekonomileri dış şoklara karşı kırılgan bir hale getirebileceğini göstermiştir.Bu açıdan bakıldığında, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının hızla artırılması küresel fiyat şoklarına maruz kalmamak için de önemlidir.

Enerji sistemi mimarisi

Önümüzdeki dönemde enerji sistemlerinde esneklik olgusunun önemi yeniden vurgulanmaktadır. Sistemde kesintili kaynakların oranı arttıkça, maliyetleri gittikçe düşen batarya gibi depolama teknolojilerine ya da talep tarafı katılımı gibi uygulamalara olan talep artmaktadır. Bu noktada, batarya ya da hidrojen gibi teknolojik çözümlerin yanı sıra sistem esnekliğini artırabilecek piyasa mimarisi değişiklikleri de önemli bir rol oynayacaktır. Enerji sistemi mimarisi uzun vadeli bir enerji dönüşümü stratejisi çerçevesinde ayrıca değerlendirilmesi gerekiyor.

Kömürden çıkış planının; yeni yerel ekonomik fırsatlar, kapsayıcı ve insana yaraşır istihdam olanakları yaratacak bir “Adil Geçiş Mekanizması”nın tasarımını içermesi gerekiyor. Böylece, olası mağduriyetlerin giderilmesi, iklim adaletinin sağlanması ve kamusal alanda iklim politikalarına desteğin sürdürülebilmesi sağlanabilir.

Her köklü ekonomik değişim sürecinde olduğu gibi enerji dönüşümü de yeni imkanlar ve kalkınma olanakları yaratırken, plansız bir geçiş fosil yakıta dayalı ekonomileri ya da bölgeleri geride bırakma riski taşımaktadır. Olası mağduriyetlerin giderilmesi, iklim adaletinin sağlanması ve kamusal alanda iklim politikalarına desteğin sürdürülebilmesi için kömürden çıkış planı; yeni yerel ekonomik fırsatlar, kapsayıcı ve insana yaraşır istihdam olanakları yaratacak bir “Adil Geçiş Mekanizması”nın tasarımını da içermelidir. Karbon fiyatlandırmasından elde edilecek gelirin bir kısmı bu amaçla kullanılabilir.

Hidrojen Teknolojileri

 İleride yaşanacak teknolojik gelişimlerle birlikte, hidrojenin hem dünya hem de ülkemiz için farklı sektörlerde net sıfır karbon hedeflerine önemli bir katkı sağlayacak.

Bir enerji kaynağı olarak hidrojen günümüzde, gelecek için karbonsuzlaşma yolunda en çok umut vaat eden teknolojilerden birisidir. Gelecekte maliyetleri hızla düşmesi beklenen hidrojen uygulamalarının elektrik üretimi, ulaşım sektörü ve ağır sanayi gibi pek çok farklı sektörde karbon azaltımı için yaygın olarak kullanılması beklenmektedir.

Hidrojenin depolanabilme özelliği ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarının kesintili üretimini dengeleyebilecek önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hidrojen üretiminde birincil bir enerji kaynağının kullanılması gerekmektedir. Bu süreçte fosil yakıtlar, nükleer enerji veya yenilenebilir enerji kaynakları kullanılabilir.

Enerji literatüründe hidrojen, üretim süreçlerinde kullanılan birincil enerji kaynağına göre farklı renklerle temsil edilmektedir.

Gri hidrojen, önemli oranda CO2 emisyonu yaratıyor

Gri hidrojen, metan reformlama veya kömürün gazlaştırılması gibi tekniklerle üretilir. Önemli oranda CO2 emisyonu emisyonuna sebep olmaktadır. Dolayısıyla bu yöntemle üretilen hidrojen karbonsuzlaşmaya yönelik enerji dönüşümünde kullanılabilecek uygun bir enerji taşıyıcısı değildir.

“Karbon Yakalama” teknolojisi, enerji dönüşümünde önemli rol oynayabilir

Mavi hidrojen ise gri hidrojene benzer tekniklerle elde edilip, salınan CO2 gazının atmosfere bırakılması yerine yakalanarak depolanmasıyla üretilmektedir. Bu yöntemin uygulanabilirliği “Karbon Yakalama” teknolojisinin gelişimine bağlı olarak gelecekte enerji dönüşümünün bir parçası olabilir.

Yeşil hidrojen, geleceğin enerji taşıyıcılarından olabilir

Yeşil hidrojen ise suyun elektroliz yoluyla ayrıştırılmasıyla üretilmektedir. Bu kimyasal işlemin, atmosfer üzerinde olumsuz bir etkisi yoktur ve ürün olarak yalnızca hidrojen ve oksijen üretilir. Elektrolizi gerçekleştirmek için gerekli elektrik enerjisi, rüzgâr veya güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilir. Bu nedenle yeşil hidrojenin, fosil yakıtların enerji sisteminin dışında bırakılacağı gelecek yıllarda en önemli enerji taşıyıcılarından olması beklenmektedir. (Götz, 2016).

Yeşil hidrojen, depolanabilme özelliğine sahiptir

Yeşil hidrojenin en önemli avantajlarından birisi depolanabilir olmasıdır. Rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir kaynakların mevsimsel veya saatlik üretim değişkenliklerinin aksine, yeşil hidrojen depolanarak talebe uygun şekilde tüketilebilmektedir. Ayrıca yeşil hidrojen, elektrifikasyonun mümkün olmadığı ve yüksek sıcaklıklara ihtiyaç duyulan ağır sanayi gibi sektörler için de yenilenebilir bir alternatif oluşturmaktadır. Bu sayede Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkenin ihracat sektörlerinin

karbon yoğunluğunu düşürmesine ve böylece ETS ve SKDM gibi mekanizmalarda da ekonomik bir avantaj sağlamasına olanak tanıyabilir. Endüstriyel kullanım dışında doğal gaz şebekesinde de belirli oranlarda hidrojenin kullanılması ile ilgili çalışmalar hem dünya genelinde hem de Türkiye’de sürmektedir. Hidrojenin bir diğer kullanım alanı olarak ise ulaşım sektörü dikkat çekmektedir ve bu alandaki kullanımın yaygınlaşması için hidrojenin hacimsel verimliliğinin artırılması ile ilgili önemli çalışmalar sürdürülmektedir. Olası verimlilik artışlarıyla, gelecekte hidrojenin deniz ve kara taşımacılığında önemli pay sahibi olması beklenmektedir.

Bahsedilen kullanım çeşitliliği ve çevresel avantajlarına rağmen, yeşil hidrojenin üretim maliyeti günümüzde oldukça yüksektir ve bu durum teknolojinin diğer kaynaklarla ekonomik açıdan yarışmasını engellemektedir.

Yapılan araştırmalar yeşil hidrojenin üretim maliyetinin kg başına 6 USD ile 10 USD arasında olduğunu göstermektedir. Bu maliyet doğal gaza dayalı elektrik üretiminin yaklaşık 4 katı seviyesindedir (Shura Enerji Dönüşüm Merkezi, 2021). Günümüzdeki maliyetler ve projeksiyonlara bağlı olarak özellikle bu raporun konusu olan elektrik üretim sektörü özelinde hidrojen kullanımının maliyet etkin olmaması nedeniyle hidrojen seçeneği bu çalışma kapsamında incelenmemiştir.

İleride yaşanacak teknolojik gelişimlerle birlikte hidrojenin hem dünya hem de ülkemiz için farklı sektörlerde net sıfır karbon hedeflerine önemli bir katkı sağlayacağı kesin görünmektedir.

Kaynak: https://sefia.org/arastirmalar/karbon-notr-turkiye-yolunda-ilk-adim-komurden-cikis-2030/


Lütfen Tüm Üyelerimiz için Tıklayınız >




prev
next